Varis?in genelde ayakta çalışan kişilerde, berber, öğretmen ya da cerrahlarda daha fazla görülebildiğine dikkat çeken Kalp Damar Cerrahisi Op. Dr. M. Cüneyt Çiçek, Varisin oluşumu ve tedavisi konusunda şu bilgileri verdi.

Bacaklardaki yüzeysel toplardamar duvarında oluşan yapısal bozukluk nedeniyle damarın genişleyip, uzayıp, kıvrımlı bir hal almasına varis denir.

Toplardamarlar kirli kanın kalbe dönüşüne yardımcı olan tek yönlü açılan ve kapanan kapaklara sahiptirler.

Bu kapaklar ailesel yatkınlık ve edinsel bazı faktörler neticesinde hasar gördüğünde, kan yerçekiminin etkisi ile geri kaçar (reflü) ve venöz yetmezlik olarak bilinen hastalık gelişir.

Yıllar içinde reflüye bağlı olarak gelişen damar içi basınç artışı varislerin oluşmasına neden olur. Ciltten bariz çıkıntı yapan, çapları 4-15mm arasında değişen varislerdir.

Ciltten hafif çıkıntı yapan, yeşil renkli, çapları 2-4 mm arasında değişen varislerdir. Ciltten çıkıntı yapmayan, çapları 1-2mm den küçük olan kırmızı-mor renkli varislerdir.

Özellikle uzun süre ayakta kalmaya bağlı akşama doğru artan bacakta ağrı, şişme, kaşıntı ve ağırlık hissi oluşabilir. Hastalar şikayetlerinin dinlenseler de kolay kolay geçmediğini fark ederler.

Bayan hastalarda adet sancıları belirginleşir. İlerlemiş varis hastalarında özellikle ayak bileği iç tarafında kaşıntılı deri değişiklikleri oluşur.

Bu alan çeşitli dış etkenlere bağlı olarak yara açılmasına oldukça müsaitdir. Oluşabilecek bir yaranın kapanması ise uzun ve zorlu bir tedavi gerektirecektir. Annesinde yada babasında varis olan bir kişide varis olma ihtimali yüksek ve varisin en sık sebebidir.

Sürekli ayakta durmayı gerektiren berberlik, cerrahlık, öğretmenlik gibi mesleklerde bacaklar pompa görevini yapamadığından varis daha sık rastlanır. Dinlenmeyi seven, yürümeyen, saatlerce televizyon izleyen, çok oturan kişilerde varis olma ihtimali daha yüksektir.

Derin toplardamarlar tıkandığında yük yüzeyel damarlara bineceği için varis ortaya çıkar. Kadınlık hormonu olan östrojen varise sebep olabilmektedir.

Toplardamar kanının geri dönüşünü güçleştirdiğinden şişmanlarda varis daha sık görülmektedir. Günümüzde tanı amaçlı en sık kullanılan yöntem Doppler ultrasondur.

Bu cihazla  cildin altında  yer alan ve çıplak gözle görülemeyen varisler ile bacağın derin toplardamar sistemi  görüntülenir, varsa kapak yetersizliği değerlendirilir.

Varis tedavisi öncesi altta yatan tüm sorunları anlayabilmek için öncelikle Doppler ultrason yapılmalıdır. Uygulanacak tedavi hastaya göre değişir.

Burada ön plana çıkan hususlar; hastanın yaşı, varise bağlı şikayetleri, varisin tipi, ve hastanın venöz kapak yetmezliğinin derecesidir.

Cerrahi riski yüksek olan hastalar ile fazla yakınması olmayan hastalarda tercih edilir. Ayrıca varisten korunmak amacıyla da tavsiye edilebilir.

Çeşitli boyut ve basınçta olan tipleri vardır. Hastanın varis yerleşimine ve ciddiyetine göre varis çorabının tipi belirlenir.

Bacaktaki varislerin içine ince  iğneler ile damarı büzüştüren  bir madde verilerek toplardamarın kapatılması sağlanır.

Genellikle çapı 1-3 mm civarında olan varislerde tercih edilir. Uygulanan venin çapı arttıkça yöntemin başarısı azalmaktadır.

Bu girişim poliklinik koşullarında yapılmaktadır. İşlem sonrası hasta evine yürüyerek gidebilmektedir. Başarı oranı yüksek olup yan etkisi oldukça nadirdir. Verilen ilacın damar dışına çıkmasına bağlı ciltte renk değişiklikleri olabilir.

Tedavi sonrası girişim yerlerinde oluşabilecek morluklar ve şişlikler geçicidir. Çok eskilerden beri uygulanan bu tedavinin temel prensibi hastalıklı damarın bağlanması veya bağlanarak bir tel yardımı ile yolunması esasına dayanır. Genellikle bu işlem sırasında kasık bölgesinde bir kesi ile yapılır.

Günümüzde lazer ve radyo frekans gibi modern tedavilerin tıp alanında kullanımının artması ile artık bu yöntem yavaş yavaş  terk edilmeye başlanmıştır. Cerrahi operasyon etkili olmakla birlikte, sinir zedelenmesine sebep olması, normal hayata dönüşün geç olması ve enfeksiyon riskinin diğer yöntemlere göre fazla olması bu yöntemin dez avantajlarını oluşturmaktadır.

Son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok  popüler olan bir  tedavi yöntemidir. Bu işlem eskiden klasik cerrahi tedavi gerektiren büyük varislerin hemen hemen hepsine kolaylıkla uygulanabilmektedir.

Endovenöz lazer yönteminde kaçak yapan damar içine bir iğne ile girilir. Daha sonra doppler ultrason eşliğinde lazer fiberi uygun yere yerleştirilir.

Daha sonra lazer enerjisi verilerek damar kontrollü olarak kapatılır.

Zamanla kapatılan damar vücut tarafından gittikçe küçültülerek yok edilir. Bu yöntemin önemli avantajları vardır.

Öncelikle cerrahi ameliyatın aksine, genel anestezi ya da belden iğne ile uyuşturma yapılmaz, işlemler tamamen lokal anestezi ile yapılır. İşlem sonrası hastanın hareketlerinde herhangi bir kısıtlama gerekmemektedir.

Hasta hızlı bir şekilde normal hayatına dönebilir. Bu işlemin başarı oranı %98 civarındadır. Bu yöntem varis yakınması olan olguların % 70?ine uygulanabilmektedir.

Bu avantajları nedeniyle, endovenöz lazer tedavisi hem  doktorlar hem de  hastalar tarafından büyük oranda kabul görmüştür. Bu yöntemde lazere benzer şekilde damarın içten kapatılması esasına dayanır.

Tek farkı  bunu lazer enerjisi ile değil de ses dalgalarının kullanılması ile olmasıdır. Hasta olan toplardamar içine yerleştirilen kateter ile aktarılan radyofrekans enerjisinin damar duvarında yarattığı ısı ve kontraksiyon sonucunda damar büzülmekte ve kapanmaktadır.

Bu uygulama 20 milimetreye kadar olan safen damarları için yapılmaktadır. Bu yeni teknolojik uygulama yöntemi lokal anestezi ile yapılmaktadır.

Hastalıklı varis Damarlarına diz altından kateter ile girildikten sonra, ince bir Radio Frekansı kateteri yerleştirilip Renkli Doppler görüntü desteği ile segmental ablasyon yöntemi uygulanarak 120°C enerji verilmektedir. Total uygulama süresi bir hasta için 30 dakikayı, damara girildikten sonra 3.5 dakikayı geçmemektedir.


Hastanın uygulama yapılan bacağına bandaj sarılarak birkaç  gün boyunca damarın kapalı kalmasına yardımcı olunmakta ve bu süreye müteakip basınçlı varis çorabı tedavisine geçilmektedir.

Bu yöntem ile tedavi edilen hastalar bir gün sonra normal aktivitelerine dönebilmektedir. Klasik cerrahiye nazaran daha az ağrı ve morluk gözlenmesi, kanama ve yara izi olmaması ve neredeyse hiç infeksiyon olmayışı bu minimal invaziv yöntemin en önemli avantajlarıdır.

İşlem sonrası hasta hareketlerinde herhangi bir kısıtlama gerekmemektedir. Tüm dünyada her yıl on binlerce hasta bu yöntem ile tedavi edilmektedir.

Girişimin başarısı deneyimli ellerde %93-95 gibi çok yüksek bir orandadır.

Bu yöntem varis yakınması olan olguların % 90? dolayındakine uygulanabilmektedir.

Endovenöz radyo frekans tedavisinin kontrendikasyonları, yan etkileri, başarı oranları ve işlem sonrası normal yaşama dönüş süreleri Evla tedavisi ile benzerdir.