Ayrılık ve özlem, yürek yalgınlığını ortaya çıkarsa da bazen mahzunluk duygusu yüzlere çöker. O anında yerine göre bir güzellik ifadesi olduğunu düşünürüm hep. Her ne kadar güzellikleri biz insanlar farklı şekillerde görmeyi düşünsek de buna bakışımız hem kişiden kişiye hem de bizim düşüncelerimizde değişikliğe uğrar. Güzellik, kişiden kişiye farklı anlaşılsa da her insanın güzele bakan bir gözü vardır. Belki bu bakışta husumet yoktur, kin, hasetlik yoktur. Bütün doğrularımız bu içe bakışta saklıdır. Bir şeyi; o şey ne olursa olsun yargısız, infazsız olduğu gibi gören ve kabul eden bakışlarımız mutlaka vardır. Emin olmalıyız ki o bakış bütün insanlarda vardır. Ama o kadar kötülerde de o bakış olamaz da diyebilirsiniz. Çünkü en kötülükleri kendine dert edinen insanlar da o güzel bakan gözler olsaydı bu insanlar masum olurlardı diye de düşünebiliriz. Bakışla düşünüş farklı şeylerdir. İnsan ne kadar doğru görürse görsün kalbi taş kesilmiş vicdansızlar kendi davranışlarını kolay terk edemezler.

Ne söylersek söyleyelim söz bula bula sevgiyi buluyor, sevgiye varıyor.

Bazen inançla sevgiyi tartmalı diyorum.

İkisi de tartılır mı? Tartmak fikrimce biraz abes geliyor.

İnanç insanın bütün benliğini kapladığı gibi sevgiyle insan her an var olmalı o zaman ikisini de kıyasa tabi tutmak gereksiz olacaktır. Ama bakıyorsunuz sevgiyi vücudunun her zerresinde hissetmiyor, inancının gereklerine de sahip çıkmıyor; yaşamıyor ve yaşatmıyor o vakit neyi tartacaksınız?

Vasat bir yaşayış: duyuş, düşünüş, görüş ve bakış. İşte o bakışta o canlı sevgiyi bulmaya çalışsak da anlık sevgiyi görmüş olacağız. Bir parıltı gibi… Lakin bazen o parıltıya dahi muhtacız. Yüreğimizle sevdiğimizin yüzüne bakarız o sevgiyi görebilmek için. Ve o bakışımız da bazen kendimizdeki kaçışı buluruz. İnsanın her şeyden kaçması olacak şey mi? Oluyor işte.

Bakmaktan, görmekten, konuşmaktan, özlemekten, sesini duymaktan ve bütün bunlar insana ne azaplar verir bunu ruhumuzun derinliklerinde bir duyabilsek ne iyi olacak! Ama kendi sevgimizin sesine kulak vermeyişimizle sevgimizin güzelliğini kaçırıyoruz. Bu sevgi ki hayat bütün ihtişamını, bütün hayranlığını ona borçludur. Güzel bir hayat özlemi ve bu özlemin gerçeğe dönüşmesi de bazen gördüğümüz veya açığa çıkardığımız bazen de hiç görmek istemediğimiz veya bir türlü sevmeyi beceremediğimiz sevgiyle şekilleniyor ve var oluyor.

An olur çok şey kaybederiz. Ve bu kaybettiğimiz şeylere sırtımızı döneriz. Hiçbir şey olmamış gibi. Ama ya bir de kaybedilenler de sevginin veya sevgisizliğin etkisi olmuşsa. Öyle bir üzülürüz ki hayatın bizim için bir anlamının olmadığını dahi düşünebiliriz. İnsanı intihara götüren düşüncenin iflasından başka bir şey değildir bu durum aslında. Çok sevdiği hanımını, oğlunu veya kızını seven insanların derin üzüntüsü birkaç ay içinde kendisinin de ölümüne sebep olması da bundandır.

Delicesine sevmek; kendinden çok sevmek ve sevgide sınır tanımamak… Gerçekten de böyle bir sevgiyle yaşamalı mı insan? Aşk için ölen sevgililer gibi mi olmalı? Fakat sevgilerin de bitimsiz olduğunu düşündüğümüzde göreceğiz ki kalbimiz başka sevgilere de açıktır. İnsanlar bunu fazlasıyla duyar yaşamak da ister, yaşayanlar da vardır ama önyargılı hayatın sevgisi bazen insanı ölüme; ölüme olmasa da yalnızlığa götürüyor: hatta kimsesizliğin dehşetinde kavuruyor. Bunca sevgileri düşününce ve görünce insan sadece bir sevgi için mi yaşamalı diyesi geliyor. Bir sevgi veya başka sevgiler uğruna ölmek hususu sevgiyle dolu bir insanın içinden çıkabileceği şey değildir.

Bir sevgi veya sevgiler…

Sevgiler paylaşıldıkça artsa da; çoğaldıkça çoğu zaman genelleşir, akamete uğrar. Her şeye sevgiyle bakmak ve her şey de sevgiyi bulmak her insanın başarabileceği şey değildir. Bunun için kemale ermek gerekir; yaşta herkesin bildiği gibi belli bir zamandan sonra ancak olgunlaşabiliyor. Sevgimizi çevremizdekilerle paylaşsak da hususi durumlumuz itibariyle sevgimizin özelliğinin kendimizde bıraktığı ve yaşattığı duygular bir başka güzeldir. Seven sevilen biri olmak iyi ve güzel ama insanın çözülmesi, duygularını açığa çıkarması her an mümkün olmaz. Kendi duygularımızı çoğu zaman sevdiğimiz için müstesna bir yeri vardır. Yani özelde sevgiyi her insanın görebileceği bir durum değildir. Kendimiz yaşarız ama yeterince göremeyiz.

Hayatın iyi yönlerinde sevginin mutlak gücü vardır. İnsanın davranış, istek, bakışlarında aynı şeyi sürekli göremeyiz. Pozitif denilen enerji de gelip de her vakit bizi bulmaz. Özelde olsa genelde olsa sevgiyle hayatın güzelliklerine güzellik katmak elimizdedir. Bazen kendimiz farkında olmadan da çeşitli duygularımız bizi alıp bir yerlere götürür. Bu duygular da hüzün, hazan, ayrılık ve acılar da olsa yine de insanın içindeki sevgiyi çıkaran bir yanı bulunuyor.

Duygulara kapılıyor ve romantizmin etkisiyle bakışlarımızda sanatçı duyarlılığı görülüyor sanki. Kendine, ailesine saygısı olan insanların çevresine de katkıları vardır: kötü kişilik sahibi insanları hiç değilse teskin edebilmenin gücü bu tip insanlarda bulunmaktadır. Her insan iyi olmaya gayret etse çevre muhakkak güzel olacak ve hayatta güzelleşecek. Her ne kadar bu düşüncemiz ütopik olarak görülse de bazen bunu denemeye değer.

Güzellik varken çirkinliklere göz yumulmamalıdır. Bu sadece duyguyla da olmaz. Duygular bizleri sadece hassaslaştırır. Belki aklıselim hareket edemeyeceğimiz için böyle bir hal içine sıklıkla girmenin zararını görürüz. Hoşa gitmeyen şeyleri davranışlarımızla, çabamızla değiştirebiliriz, buna gücümüz yeter.

Hayatın güzelliği bireye bağlıdır. Fert olarak kendimize ve çevremize saygılı olduğumuz sürece sever ve seviliriz saygınlığımızda artar; bu sadece sevgiyle de olmaz: çevremize güven vermeli ve doğru olmalıyız. Doğru ve güvenilir kişilik her yerde kendine yer bulur.

Havanın, suyun, toprağın, ağaçların, kuşların… Her ne varsa âlemde göze hoş görünen bütün bu kâinat içinde bir güzellik ifade eder. Bütün bunları iyi gördüğümüz gibi çirkin de görebiliriz. Bu bakışa bağlıdır. İnsanın ruhunda neşe varsa, sevgi varsa, güzellik varsa görülen her şeyde de güzellik var demektir. Ruhumuzda karanlıklar içindeyse o güzellik duygularımız yok olup gider.

Güzellik göreceli olduğundan, insandan insana değiştiğine göre bir nesneye bakışlar da fikirler de değişik olacaktır. Her ne olursa olsun insan iyi ve güzel bakmasını bilmelidir. İnsanların sevgileri farklı farklıdır: kimi doyasıya bir sevgi içindedir kimisi de çok az bir şeyde büyük bir sevgi görebilir, bazıları da özlemlerde, ayrılıklarda, hüzünlerde bu sevgileri yaşar.

İnsana güven veren, mutlu eden, insanı alıp da sonsuzluklara götüren ve bu sonsuzlukta sevgiyi sevinçle duyan insanlar hayatın bütün güzelliklerini yüreğinin derinliklerinde duyarlar. İnsan sevmeli; yaşamayı sevmeli, dostluğu, kardeşliği sevmeli, sevdiğini sevmeli ve böylelikle hayatın güzelliğini iyi bir şekilde kavrayabilsin.

Güzellikleri içimizdeki sevgiler açığa çıkarır. Karşılıksız ve yürekten duyulan sevgiler hayata duyulan sevinci büyütür ve hayatın güzelliği de o vakit bir başka olur. Sevgilerle dolu güzellikleri hayatımızın her safhasına yaydığımızda hayatın anlamı bir başka olacaktır.

Yüreğimizde, hayatımıza yön veren güzellikleri yaşatmalıyız.