Kalpler “Allah” der de titremez mi?

Vird: Kulların her gün rutin olarak Allah’ı andığı bir tesbihattır. Allah bizlere akşam ölüm uykusundan sonra bir sabah bahşetmiştir. Bir günü daha görme imkânı tanıyan yaratıcımızdan o gün içerisinde sabahın ve günün hayrını dileyip, başımıza gelebilecek olup da bizim bilmediğimiz şerlerden sığınmayı, evlatlarımızın salih insanlar olmaları gibi mühim meseleleri sabahla beraber evden çıkarken, işe giderken vs. birkaç dakika da olsa talep etmemiz gerekir. Kul Allah’ı hatırlar ve anar ise Allah da onu anar. Bizler kul olarak kendimizi hiç hatırlamayıp sormayan ama işi düşünce telefon açanlar hakkında ne düşünürüz?

Cenabı Allah:

“Beni zikredin (anın ve hatırlayın) ki ben de sizi zikredeyim. Ve bana şükredin ve beni inkâr etmeyin” buyurmuştur. (Bakara Suresi 152. Ayet)

Ayetin devamındaki “şükredin ve beni inkâr etmeyin” söylemi acaba zikir kelimesine mi mütealliktir? Yani beni hatırlamazsanız, unutursanız aslında şükürsüz ve inkâr ehli kullardan olursunuz mu denmektedir?

YA ALLAH UNUTURSA!

“Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları (unuttu), münafıklar fasıkların ta kendileridirler.” (Tevbe Suresi 67. Ayet)

Münafık insanlar dünya hayatında Allah yokmuş gibi yaşarlar. Hep sebeplere bağlı bir hayatları vardır. “Şöyle yaparsam böyle olur” gibi kendilerince bir hesap içerisindedirler. Aktif ve yaratıcı bir Allah inancı olmadığı için Allah’ı anmazlar, Kim Allah’ı unutursa, Allah da onu unutur. Tabi Allah yaratılanlar gibi değildir. Buradaki unutma nedir? Unutmak kullar için bir zaaf olabilir ama Allah için asla zaaf olamaz. “Onu terk eder...” anlamında mı söylenmiştir, bilemiyoruz. Ama Allah’ın unuttuğu kişi halkın hep hatırladığı bir konumda olsa ne olur, zengin olsa ne olur, artist olsa ne olur, müdür olsa ne olur...

ŞEREF VE ZİLLET YAN YANA

Bu iki ayet karşılıklı bir tekliftir. Hem mutluluk barındırır, hem hüzün barındırır. Allah, kullarına “Beni anmak zorundasınız” deyip işi bitirmemiştir. Hâlbuki O Allah’tır, ne isterse kullarına bildirebilir. Özellikle kullarını anmak zorunda hiç değildir. Kul ne ola ki Allah onu anmakla şereflendirsin? Biz kendi kendimize Cumhurbaşkanı hakkında konuşuruz ama asıl mesele, o bizim hakkımızda konuşur mu?  Bir gün “makam-ı âlîde” bizden bahsederse işte o, güzel bir durum olur. Özellikle âlemlerim yaratıcısı, terbiye edicisi, azamet ve hükümranlığın yegâne sahibi hazreti Allah yarattığı sayısı belirsiz canlı içerisinde bizi anmışsa buna ne denir? Allah’ın, yarattığı bir kulu anması kadar şerefli ne olabilir? Hamdolsun derviş kulunu muhatap alıyor, şerefyâb ediyor demektir. Diğer taraftan beni anmazsan, ben de seni anmam buyurur. Seni hayatta kim muhatap alırsa alsın onun muhatabı ol ama ben seni unuturum cümlesi çok ağır bir cümledir. Bize bahşettiği hayat karşısında bahşedeni bile unutmuşsak kime vefalı olacağız? İşte o bir hastalıktır ve bu hastalığın adı nifaktır.

EY KULLARIM İSTEYİNİZ BUYURULMAKTADIR

Saîd İbni Abdülazîz’in Rebîa İbni Yezîd’den; Rebîa’nın Ebû İdrîs el-Havlânî’den, onun Ebû Zer Cündeb İbni Cünâde’den; Ebû Zer’in Nebî Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den; onun da Allah Tebâreke ve Teâlâ hazretlerinden rivayet ettiğine göre Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

"Kullarım! Ben zulmetmeyi kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. Artık birbirinize zulmetmeyiniz. Kullarım! Benim hidâyet ettiklerim dışında hepiniz sapıtmışsınız. O halde benden hidâyet dileyin ki sizi doğruya ileteyim. Kullarım! Benim doyurduklarım hariç, hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyin ki sizi doyurayım. Kullarım! Benim giydirdiklerim hariç, hepiniz çıplaksınız. Benden giyecek isteyin ki sizi giydireyim. Kullarım! Siz gece-gündüz günah işlemektesiniz, bütün günahları afveden de yalnızca benim. Benden af dileyin ki sizi bağışlayayım. Kullarım! Bana zarar vermek elinizden gelmez ki, zarar verebilesiniz. Bana fayda vermeye gücünüz yetmez ki, fayda veresiniz. Kullarım! Evveliniz ahiriniz, insanınız cinleriniz, en müttaki bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümde herhangi bir şey arttırmaz. Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz, en günahkâr bir kişinin kalbi ve duygusuna sahip olsalar, bu benim mülkümden en küçük bir şey eksiltmez. Kullarım! Evveliniz âhiriniz, insanınız cinleriniz bir yerde toplanıp benden istekte bulunacak olsalar, ben de her birine istediğini versem, bu benim mülkümden ancak, iğne denize daldırılıp çıkarıldığında denizden ne kadar eksiltebilirse işte o kadar azaltır. (Yani hiç bir şey eksiltmez.) Kullarım! İşte sizin amelleriniz. Onları sizin için saklar, sonra onları size iâde ederim. Artık kim bir hayır bulursa Allah’a hamdetsin. Kim de hayırdan başka bir şey bulursa öz nefsinden başka kimseyi ayıplamasın.”

Saîd İbni Abdülaziz dedi ki, Ebû İdris el-Havlânî bu hadisi rivâyet ettiği zaman dizleri üzerine çöküverdi. (Müslim, Birr 55)

İstemeyen insan ya kibirli insandır ya da şeytanın “böyle basit şeyleri istemek sana yakışmaz, sen bu işi halledersin” diye kandırdığı gafil bir insandır. İstemekle bitmeyecek bir kaynak vardır. Allah, kullarını ciddi bir şekilde dinlemektedir. Taleplerini ciddiye alır, netice Allah’a aittir. İster bizim istediğimiz gibi sonlandırır, ister bizim hayrımıza olacak şekilde kendi istediği gibi neticelendirir. Sonuçta hükümran olan O'dur. Hazreti Ali'ye nispet edilen bir söz vardır: “Allah’ın en çok Allah olduğunu her istediğimi benim istediğim gibi sonuçlandırmadığımda gördüm, beni bana bırakmıyor hamdolsun.” demiştir. Bizler meselelerimizi kendisine arz etmek ve kendisini her daim tesbih etmekle mükellefiz.

KENDİ VİRDİNİZİ BELİRLEYİN

Kıymetli okuyucum, bir vird edinmek için ya bu konularda bilgili birinden yardım alırız ya da güzel ve sahih bir dua kitabı alıp Allah Resulü sabah kalktığında ne demiş, hangi kelimeler Allah’ın hoşuna gidermiş, peygamberimiz ne tavsiyelerde bulunmuş diye okuyup öğrenerek kendimize bir vird yapabiliriz. Hatta bu vird değişken bile olabilir. İçiniz sıkıldığı zaman içinizi ferahlatan duayı virdinize eklemek, borcunuz artınca virdinize borç duası ile başlamak gibi o günlerde gündeminiz olan meselelerinizi de vird edinirsiniz. Böylece meselelerimizde daima Allah’a dönücü oluruz.  “İnnalillahi ve inna ileyhi raciun” (Allah’tan geldik Allah’a dönücüyüz) (Bakara Suresi 156. Ayet) Bu ayette kastedilen şey sadece ölünce dönücü olmak değildir. Ölünce dönmek son dönüştür, kul hayatta iken bütün meselelerinde Allah’a dönücü olandır.

Kalpler ancak ve ancak Allah’ı anmakla mutmain olur. Dünya’ya sahip olmak huzur vermeyecektir. Telefon almakla, para kazanmakla, tatil yapmakla kalpler huzur bulmaz. Emin olun daha tatilde iken tatilden sıkılabilirsiniz. Kalpler ancak ve ancak Allah’ı anmakla mutmain olur. Allah’ı analımki âlemlerin yaratıcısı da bizi ansın.

ŞEHRİN DUA DİREKLERİ VARDIR

Şehirlerin dua direkleri vardır. Müslüman dervişlere eskiler “şehrin dua direkleri” derlerdi. İşte onlar virtlerini yerine getiren insanlardır. Günlük dillerinden duayı hiç eksik etmezler. Yağmur yağar çiftçisine dua eder, bir ambulans geçer “Rabbim bu hastaya şifa ver onu bağışla” der, kim olduğunu bilmez ama o, duasını Müslüman kardeşinden esirgemez. Memlekette yanlış yola giren bir yabancı plaka görür, “Allah’ım yolunu buldur, sağ salim evine dönmesini nasip et” der. O kişi memleketine şehrine, insana, hayvana, hastasına dua eden kişidir. Gönlü geniştir, o Allah'ı andığı için Allah da onu anmaktadır. Allah’la bağı kuvvetlidir. Toplum içinde unutulup gitmiş silik bir şahsiyet bile olabilir ama semada meşhur bir kişidir. Melekler bilir, Allah bilir...

DUA KİTABI

Vird oluşturmak isteyen insanlar bu bilgi karmaşası çağında doğru bir bilgiye hasrettir. En doğru bilgi peygamberimizin o mesele hakkında ümmetine öğretmek için söylediği cümlelerdir. Bunca yıldır gördüğüm kitaplar içinde kıyas ederek söylüyorum, İmamı Nevevi’nin “Ezkâr” adlı kitabı harika bir kitaptır. Birçok tercümesi vardır. Yaşar Kandemir Bey de güzel bir çalışma ile tercüme etmiştir. Her evde olması gereken bir dua mecmuasıdır. Sahih hadislerden seçilmiş, eski âlimlerin başucu kitabıdır. İlimle uğraşan insanlar arasında eski bir tabir vardır “Bî’u’d-dâr, veşteri'lezkâr.” (Evini sat, Ezkâr'ı satın al) Evden bile önemli bir kitaptır.

Tabii o dönemlerde kitapçı yok ki kitap alasın... Bir Ezkâr bulacaksın, bir de hattat. Ona diyeceksin ki “Her gün on sayfa yazarsan kaça yazarsın?” Kitap 600 sayfa diyelim, iki aylık nafakası, okka ve mürekkep parası vs. Ama buna değer, evini sat Ezkâr’ı al demişler. Şu günümüzde ucuz fiyatlara her evde olabilecek, sağlam hadislerden oluşan en güzel dua mecmuasıdır. Herkes kendine ait bir hayat yaşamakta, herkesin de Allah’a arz edeceği meseleler farklı farklıdır. Bu noktada peygamberimiz hangi cümleler ile Allah’a dönücü olmamız gerektiğini bize öğretmiştir.

Unutulmak istemeyen kendi virdini oluştursun…

Öyle erler vardır ki; onları ne ticaret, ne alım-satım Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Gönüllerin ve gözlerin döneceği günden korkar onlar” (Nur Suresi 37. Ayet)

Öyle erler olmayı Allah bize de bahşetsin…

Amin.