Biten bir yılın, yani 365 gün 6 saatlik zaman diliminin ardından gelen yeni bir yılın ilk günü... Yılsonu da denilebilir aslında. Herkes bir isim takmış, benim de bir isim belirtmemin sakıncası yoktur umarım. 

Bazen kelimeler o kadar hassastır ki, sadece ahengine aldanırız. İşte o zaman anlamını yitirebilir kelimeler. Bilmediğimiz bir dilde ki yabancı müzik misali; sözler bir şey ifade etmez, sadece ritmi keyif verir. Mesela ay sonu bizim insanımız için ne anlam taşır? Bir ayın muhasebesidir birçok insan için. Geçen ayın fazlalığı veya eksikliğine göre gelecek ayın planıdır çoğu zaman... Yılsonu olarak adlandırılsaydı; belki geçen bir yılın, gelecek bir yıla; artılarını ve eksilerini düşünmeye çabalardık. Ama yılbaşı, bir yılın başı... Düşününce insanın düşünesi kaçıyor! 

Peki, nedir bu mübarek yılbaşı?  

Laik miyiz? Dindar mıyız? Putperest miyiz?  

Bence ne olduğumuzu henüz çözebilmiş değiliz... 

Miladi takvime göre Aralık ayının bitmesi ile teşrif eden, Ocak ayının birinci günü ile başlayan bir süreç. 

Roş Aşana. Kulağa ne kadar da tanıdık gelmiyor değil mi? Nüfusunu azımsadığımız Musevilerin yılbaşı. Günümüzün İsrail´ine ait dersek yanlış olmaz. Hamursuz Bayramı adını verdikleri, Mısır´da kölelikten kurtarılan İsrailoğulları´nın göçünü sembolize eden bir bayramdır. Ve bu bayramın anlam ve önemini vurgulamak adına her Roş Aşana, Hamursuz Bayramı baz alınarak 163 gün sonrasında kutlanır. 

Jül Sezar tarafından oluşturulan Jülyen takvimi ile günümüzde ki takvim arasında ki fark 128 yılda 1 gündür. 

Doğu OrtodoksKilisesi´nde yılbaşı Jülyen takvimine göre 1 Ocak´tır. Ve bu tarih İsa´nın sünnet yıl dönümüne denk gelir. Ne tesadüf... 12 büyük Ortodoks kilisesinden yalnızca 8 tanesi güncellenmiş Jülyen takvimini benimsemiştir. Yunanistan, Suriye, Mısır, Romanya, Polonya, Kıbrıs, Bulgaristan ve tabi ki biz. Ortak bir Yılbaşı organizasyonu yaparız artık! 

Her şey iyi, hoş, güzel de... Zihnim de bir kalıba oturtamadığım şu: 

Bu sadece Müslüman kesimin yanlışı değil. Bunu nereye çevirirsen oraya ters. Hristiyan kesim dışında; Budist´inden Ateistine, Milliyetçisinden Milliyetsizine hepsine ters. 

Osmanlı İmparatorluğu´nun en çok eleştiriye maruz kaldığı iki klişe neydi? 

  • Savaşta kazanıp masa başında kaybetmesi, 
  • Yeniliklere kapalı oluşu ve batılı devletlere ayak uyduramayıp geri kalması... 

Peki, yarın tek tek mezardan kalkma şansları olsa ne diyecekler?  

Ben olsam eğlenceyi kaçırdım, tüh derdim. Ama aynı tepkiyi vereceklerine emin değilim... 

Lafa gelince  en yüksek seste bizden çıkar: 

´´ Ne kanlar döktük, ne canlar aldık bu vatan uğruna...´´ Helal olsun bize!  

Kimse kusura bakmasın şimdiler de savaşla, kanla kazandıklarımızı zevkle verir hale geldik. 

Bundan 50 sene önce bacadan giren bir Noel Babaya bacayı dar ederdi büyüklerimiz. Muhtemelen haneye tecavüz yasasından yararlanıp linç ederlerdi atalarımız. Biz mi? Biz de elinde ki hediyenin hatırına kapıda bekliyoruz! 

İşte silaha gerek duymaksızın kazanılan savaş tam anlamıyla budur. Silah kullanıldığı zaman milli dayanışmamız çalışıyor bizim. Ama maalesef bir mermi kadar bile değer biçilmiyor dirilerimize. Eğer bugün Türkiye Cumhuriyeti´nin yüzde ellisi bile buna göz yumuyorsa fazla söze gerek yok. Zaten asıl sorunumuz Yılbaşı değil. Yılbaşı gibi nice kıymetli tutarsızlıklarımız var.

Geçenler de gazetenin sayfasında bir haber dikkatimi çekti. ‘´Misyonerlik faaliyetleri bankamatiklere sıçradı´´ başlığı altında bir haber. Haberin başlığına bakınca şaşırıyor insan. Aslına bakacak olursak her birimiz birer misyoneriz farkında olmadan. Aleni olunca zorumuza gidiyor, geriye kalanı ise hoşumuza…

Diğer bir haber başlığı ise şu şekilde: Papa Hristiyan kadınlara hitaben haç takın, çünkü Müslüman kadınlar size öyle benzedi ki ayırt edilemiyorsunuz´´. Bu başlık birçok şeyin açıklaması niteliğinde sanırım. Yanlış anlaşılmak istemem, Hristiyanlara ya da Müslümanlara karşı bir duruş değil bu. Türkiye Cumhuriyeti kozmopolit bir ülke sonuç olarak. Her türlü inanca ve kültüre sahip insanı bünyesinde barındırıyor. Elbette olacaktır. Ancak tamamen Hristiyan kültürüne ait bir bayramı Hristiyan vatandaşların kutlamasının haricinde Müslüman´ı, Budist´i, Şamanist´i gibi diğer inançlara ya da inançsızlığa sahip insanların kutlaması oldukça komik geliyor. 29 Ekim Cumhuriyet bayramını kutlayan başka bir ülke biliyorsak ya da Ramazan bayramını kutlayan bir Hristiyan topluluk o zaman paylaşımcı olabiliriz…

Kendi kültürümüze sahip çıkmaktan acizsek bile başkasının kültürünü de sahiplenmeyelim.

Lafın uzun ya da kısa olması neyi değiştirir bilemem ama yine de uzun lafın kısası; bir düşünüp bin yapmaktansa, bin düşünüp bir yapmak çok daha sağlıklı olacaktır. Umarım vakit çok geçmeden algılarımızda ki beton duvarlar kırılır. 

Bu ara da birkaç gün sonra malum Yılbaşı var. 

Herkese iyi eğlenceler!