Biz, atalarımızdan öğrendiğimiz nahif davranışları ayakta tutan bir milletiz. Bunu sizlere, bir kurban pazarlığında geçen diyalogla  örneklemek istiyorum:

Bir genç ve akrabaları güzel bir hayvan alıyorlardı. Gencin amcası pazarlığı uzatınca genç, “Amca! Eti zaten dağıtacağız, pazarlığı çok uzatıp gönülleri kırmayalım. Sonuçta bu ibadet.” dedi. Maşallah, Allah’a güzel bir hediye sunmak isteyen Müslümanlar hayvanın en güzelini alıyor, bunu yaparken kalp kırmaktan uzak duruyorlar ve bunun bir ibadet olduğunun farkındalar.

Genellikle birine hediye alacağımız zaman, hediyeyi kendisine aldığımız kişinin bizim yanımızdaki kıymetine göre alacağımız eşyanın güzel olmasına dikkat ederiz. Yırtık gömlek hediye edilmez, ayıptır. Onun içindir ki âlimlerimiz topal, hastalıklı, kör hayvanların kurban edilemeyeceğini söylemişlerdir. Zira bizim yanımızda kendisine hediye verilebilecek, Allah’tan daha kıymetli kim olabilir? Âlemlerin yaratıcısına kurban sunulacak olan hayvan, hayvanların en güzeli, en sağlıklısı olmalıdır. Eskiler kurbanlarını bu niyetler ile seçerlerdi. Bazıları sunuma hazır olsun diye hayvanını güzelce yıkayıp yününü tararken, kimisi kurbanına kına yakar, kimisi koçunun boynuzuna adeta özenle hazırlanmış bir hediye paketini andırırcasına kurdele bağlarmış. Bunlar hep nahif davranışlardır. Kişinin gönlü ve niyeti ile alakalıdır. Mesela bunun aksine kimisi de vardır ki ne yazık ki sadece et hesabı yapar.

Kurban, Rahman'a en güzel hediyeyi takdim etmenin yarışıdır. Sonuçta krala takdim edilen meyveler yine sarayın bahçesinden toplanmıştır. Hem zaten Rahman’a ulaşacak olan da kurbanın kanı veya eti de değildir. Kulun temiz niyeti önemlidir. Bıçaklar bile bu ibadetin aşkı ile iyice keskinleştirilir.

İbrahim Aleyhisselam, oğlu İsmail’i kurban etmek ile sınandı. Bir babanın asla yapamayacağını düşündürecek bir şeyle sınandı. Hatta geçtik yapabilmesini, bir babanın gözünü yumup hayal bile edemeyeceği bir şeyle sınandı ve evladını kendi elleriyle kurban etmesi emredildi. Ne yapacaktı? O dost idi. O Halilu’r-Rahman idi. Allah’ın sözünü boşa çıkaramazdı. Kendisi için imkânsız denilen şey, Allah’a verdiği söz karşısında eriyip bitiyordu. Canını, ciğerparesini, bir tanesini, yavrusu İsmail’i yatırdı. Sırf Allah’ın bir sözü uğruna yatırdı. İçi kan ağlayarak yatırdı. Evladı, ciğerparesi ölecekti ama Aziz ve Celil olan Allah’ın sözü yere düşmeyecekti.

Benzeri görülmemiş bir vefa örneğidir bu. Bana, meleklerin “Rabbim sen yeryüzünde bozgunculuk yapacak birilerini mi yaratacaksın?” dediklerinde, Rahman’ın “Ben sizin bilmediğinizi biliyorum" demesini hatırlattı. Ey melekler! Siz de şahit olun, insanoğlu böyle bir varlıktır! Bir vefa silsilesidir. Kurban, İbrahim Aleyhisselam'ın sınavı geçtiğinin, samimiyetini ispatladığının göstergesidir. Allah’ınemirleri için mazeret uydurmadan, ailesini ve bedenini ortaya koyduğu bir sınavdır. Müslüman bedel ödese dahi Allah’ın emirleri karşısında mazeret uydurmayan samimi insandır. Sevgi itaati gerektirir.

Artık İbrahim’in ailesi özel bir ailedir. Onun nesli özel bir nesildir. Zaten bu neslin devamı da dünyaya gelişiyle yeryüzünü şereflendiren peygamberimiz Hz. Muhammed’dir.

Bu duygular ile kurban alırız. Bu duygulardan dolayıdır ki kurban eti marketten aldığımız et gibi gelmez. Çok daha farklı duygular uyandırır. Bizde sadakatin son durağıdır. Ondan dolayı bayram yaparız.

HAYIRLI BAYRAMLAR EFENDİM

Bu günler bizlere binlerce yıldır bayramdır ve hiç değişmemiştir. Bayramlar halen o eski bayram tadında devam etmektedir. Bizler büyüdüğümüz için “Nerede o eski bayramlar?” demeye başladık ama halen çocuklar elbiselerini birbirlerine gösterip caka satma yarışındalar. Halen bir kenardan kurbanın kesilmesini izleyen çocukların gözleri kapatılmaktadır. Halen insanlar kendi babalarının onları götürdüğü gibi çocuklarını bayram namazına götürme telaşındadırlar. Halen uyuya kalıp camiye gidemeyen insanlara evin içinde "Bayram günü camiye de mi gidilmez?”, “Bayram günü de mi yatılır?” diye tafra satan anneler vardır.

Halen mahallede zile basıp şeker toplayan tanımadığımız çocuklar vardır. Halen dedeler bir kenarda torunlarına verecekleri paranın hesabını gizliden gizliye zihinlerinde yapmaktadırlar. Halen büyük şehirlerde “Bayramlar bitti, nerede o eski bayramlar?” denilmektedir. Velhasıl halen gidip gelmeler, ziyaretler, bayram tıraşı olmalar devam etmektedir. Aslında bayramlar yine bayram tadındadır. Aslında “Nerede o eski bayramlar?” değil "Nerede çocukluğumuz?" diye sormak lazımdır. Velhasıl dostlar, hayırlı bayramlar diler; küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden öperiz.