MÜSLÜMANLAR

Allah´tan daha güzel boyası olan kimdir?

Ayet

Allah güzeldir ve güzeli sever.

Hadis

Zor. Zor olduğu kadar da netameli bir yazı kaleme almaya çalışacağım. Neyle karşılaşacağımı bilmiyorum ama bu yazımı tamamen esiri olduğum bir duygu ve düşüncenin dışa vuruluşu olarak düşünebilirsiniz. İslam dünyasında özellikle de ülkemizde yanlış gördüğüm hususları kendi bakış açımla kaleme almaya çalışacağım.

Biliyorum ki, yazım bazı grup ve kişileri üzebilir. Ama ne olursunuz iyi niyetle yazdığım bu yazıyı ön yargısız, itham sız ve akl-ı selimle düşünün… Gene bu yazımda asla ‘çıktığım kabuğu beğenmeme´ olarak görmeyiniz. Hele hele Batı hayranlığı gibi algılanmasını hiç mi hiç istemem. Çünkü şunu biliyorum. Bir Müslüman Gayr-ı Müslim biriyle dini anlamda kesinlikle mukayese edilemez.

Her ne kadar son zamanlarda yazanların çok okuyanların az olduğunu bilsem de gene de yazıyorum. Biliyorum ki, ‘söz uçar yazı kalır.´ Bu bağlamdan olmak üzere yazmayanlara da yazmalarını tavsiye ediyorum.

Bu arada durabildiğim kadarıyla ülke ve dünya siyasetinden de uzak durmaya çalışıyorum. Çalışıyorum ama doğrusu çok da başarabildiğimi söyleyemem. Bazen telefonda bir dostum, bazen aktif olarak kullandığım üç adet WhatsApp grubum ve Facabook´taki paylaşımlardan epeyce siyasi bilgim oluyor. Gerçi siyasetten kaçmak da doğru değil ya. Fakat çok rahat şunu diyebilirim.  Epeydir, ama epeydir de gazete okumuyorum. Her neyse

Asıl bahsetmek istediğim konuya gelecek olursak; Cemil Meriç´in deyimiyle Müslümanların hemen her konuda  ‘hurda hâş´ olmuş halleri

Halkı Müslüman ülkelere şöyle bir bakıyorum; Afganistan, Yemen, Libya, Irak, Suriye, Filistin, Pakistan, Arabistan, Katar, İran Bahreyn vs. saydığım ve saymadığım tüm bu devletlere bir bakın Allah aşkına! Hemen tüm halkı Müslüman ülkeler, hatta bırakın ülkeleri azınlık olarak da olsa yaşadıkları diğer devletlerdeki Müslümanlar olarak günümüz dünyasına örneklik teşkil edecek ne/neler ortaya koyabiliyoruz?

Tertip düzen;

Bir vesileyle Almanya ve Hollanda´ya gitmiştim. Kaldığım süre içerisinde birçok şehri gezme imkânı buldum. Müslümanlar kendilerini ifade etme açısından hemen her şehre, bırakınız her şehri her ilçe ve köye varıncaya kadar cami ve kültür merkezleri yapmışlar. Buralarda kendilerine ve dini hassasiyetlerine göre bir takım faaliyetlerde bulunuyorlar. Bunlar gurur duyulacak fevkalade güzel işler. Ben de gurur duydum. Gurur duyarken bu arada camilerin ülke ve Türkiyeli gruplara tahsisli olması da üzücü… Biri bir diğerinin camisine çokta zorunlu olmadıkça pek gitmiyor… (son yıllarda -geç te olsa- Diyanetin ciddi şekilde devreye girmesiyle bu durum biraz değişmiş)

Günlerden bir gün Frankfurt´ta gezerken Almanların işlettiği dükkânlara uğradık, ardından Müslümanların işlettiği dükkânlara gittik. Almanların işlettiği iş yerinde tertip düzen ve bir sistem mevcutken, Müslümanların çalıştırdığı iş yerinde ise hemen bir keşmekeşlik dikkat çekmekte… İnsan ister istemez niye böyledir diye hayıflanıyor.

Çünkü bizim numune-i imtisalimiz, mezardaki çakıl taşlarını bile aldırırken, en ufak düzensizliğe dahi tahammül göstermezken, o nezaket ve nezafet timsali bir peygamberin ümmeti olarak yaşananları kendimize nasıl yakıştırıyoruz. Bu düzensizlik, bu aymazlık, bu serkeşlik, bu pejmürdelik kısaca düşmanlarımızı bize güldüren bu ahvalimiz bizlere yakışıyor mu? 

Diğer taraftan giyim kuşam, tertip düzen, nezaket ve nezafetle beraber temizlik durumuna gelince; Kardeşim Mustafa Karataş´ın “Kul Peygamber” kitabında okumuştum. Peygamberimiz bir yere giderken eğer üzerinde bakacak aynası yoksa yoldaki su birikintisini kendine ayna yaparak saçını başını düzeltirmiş. Gene kapısına biri geldiğinde üstünü başını düzeltmeden asla gelenin karşısına çıkmazmış. Üstü başı kirli biri geldiğinde ise; “giyecek başka elbisen yok mu?” diye sorar“var”demesi halinde de“öyleyse onu giy. Allah verdiği nimeti kulunun üstünde görmek ister” buyuruyor. Lütfen bu zaviyeden her mümin kendine bir baksın.

Kibir, gurur ve böbürlenmeye sebebiyet vermemek şartıyla Müslüman temiz, düzgün ve insicam içinde giyinip kuşanmalıdır. İnsicamdan kastım renkleri bir birine uyumlu göze hoş gelecek şekilde olmalı. Oysa kişi giydiği elbisesi kendini iyi göstermelidir. Çapaçul göstermemelidir. Emin Işık Hoca; ‘eğer Peygamberimiz günümüzde yaşasaydı en güzel elbiseleri giyerdi´ demektedir. Zaten yaşadığı dönemde öyle giyerdi. Peygamberlerin hiç biri ikinci şahıslar tarafından rahatsızlık vermemiştir.

Biliyor musunuz? İnsanların dine girmemeleri veya dini vecibelerini yerine getirmemeleri; kendilerine çok şey anlatılamadığından veya az bildiklerinden değil, öyle zannediyorum ki, iyi örneklik gösterilemediğindendir.    

Bir başak konu; Allah Kuran da, Resulü Hadisinde defalarca sadaka vermenin gerekliliğinden, temizlikten, bir ve beraber olmaktan bahsetmesine rağmen, sersefil ve pejmürde hayat süren Müslümanların varlığı çok can sıkıcı değil mi?

Acaba; vermesi gerekenler mi tam vermiyor?

Yoksa veriliyor da alanlar mı yemesini, giymesini, kısaca harcamasını mı bilmiyor?

Duruma göre vakit namazlarımı muhtelif camilerde kılabiliyorum. Gittiğim hemen her camide birçok kardeşimiz saillik yapıyor. Yapanların içinde dışardan gelen misafirlerimiz olduğu gibi epeyce Türkler de var. Nedir bu Allah aşkına!

Diğer bir konu İHTİLAF;

a-      Saçı, sakalı giyim ve kuşamıyla;söylem ve eylemleriyle farklı olan bir kesim, birçok şeyi bidat sayarak gereğinden fazla bidatlameşgül olan grup, 

b-      Anlatımlarını menakıp üzerine inşa edip, kendileri gibi düşünmeyen hemen herkesi suçlayan, suçlamakla da kalmayıp küfürle itham eden, çıkarttıkları gazete ve kurdukları TV ile de dini asli mecrasından saptırmaya çalışan, meşhur ilmihal kitaplarında; “…ister fakir ol, ister zengin, yemekten sonra yak bir sigara…”  özdeyişiyle sigarayı meşru göstermeye çalışan, geçmişte kanallarında milletten topladıkları paraları sanatçı kılıklı kişilere veren, ünlü bir siyasetçinin de ifadesiyle “durakta beklemeyi sevmeyen” gelen her iktidarın adamı olmaya çalışan bir başka grup,

c-       Tamamen kapalı devre çalışan, alametifarika olarak duada ellerini bitiştirip, namazda lacivert takke giymeye çalışan, badem bıyık bırakıp ne yapmak istedikleri de çok belli olmayan, Türkiye ve dünyada cer´in (toplamanın)nasıl olduğunu en iyi gösteren, tahminlerin ötesinde şehirlerin en merkezi yerlerinde gayr-ı menkulleri bulunan gene bir başka grup,

d-      Okuyup işi aslından öğrenmekten ziyade, tamamen bilgilerini şeyhlerinin sözlerine göre belirleyen, diğer bir grup,

e-      Bu arada grupların birçoğunu cahillik, sapık ve sapkınlıkla suçlayan entelektüel bir grubu da saymamak olmaz. Öyle ki, tüm bukesimleri İslam dışı addedecek kadar keskin (selefi-mutezile) çizgi sahibi olan bu kişi ve gruplar, Türkiye´de kendilerince bir başka ifadeyle kendi İslami anlayışlarınca çalışmalarını sürdürmektedir.

f-       Diyanet; Bütün bu saydığım ve daha sayamadığımbu grupların arz-ı endam ettiği bir Türkiye´de varlığını sağlıklı bir şekilde yürütmeye çalışan bir de diyanetimiz var.Bu şartlar altında Diyanet İşleri Başkanlığının işi cidden çok zor. Hem de oldukça zor.

Zor olmasına zor da, a! Benim canım kardeşim! Diyanet olarak, yerinde ve zamanında söylenmesi gerekeni söylemez, yapılması gerekeni yapmazsanız bu zorluk daha çok devam edeceğe benziyor.

“Bir musibet bir nasihatten evladır” kelamı kibarından hareketle diyanet, yaşananların tekrar yaşanmaması için, olanları/yaşananlarımilad kabul edip, ciddi çok ciddi önlem/ler almak suretiyle toplumdaki dini yanlışlıkları, kargaşayı yok edebilir veya minimize edebilir.Bu konuda Diyanetin neler düşünülüp neler yaptıklarını da merak etmiyor değilim.

Sandalye; Cami cemaat derken bir nebze de olsun sandalyeyle kılınan namaza değinmek istiyorum. Önce şunu belirteyim. Her ne şartla olursa olsun camiye gelen kişi kıymetlidir. Muhteremdir. Hele ki camilerimizin çok, cemaatimizin az olduğu bu dönemde.

Biliyorum ki, hiç kimse Allah´ın verdiği ruhsata mani olamaz.Lakin yüce Peygamberimizin; “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır” hadisi şerifine istinaden, bugün hemen birçok camimizde sandalyeyle namaz kılma alanları oluşturulmuş vaziyette. Hatta bazı camilerde localar yapılmış. Olur, olmazlığı konusunda her ne kadar yetkili değilsem de, bu durumu asla uygun bulmuyorum. Gidişatı da iyi görmüyorum. Ne yapılabilir onu da bilmiyorum. Ama Diyanetin bunu ciddi olarak düşünüp bir önlem alması gerekir. Medine´de tek ayağı olmayan engelli ve yaşlı bir Müslümanın kıldığı namaz bu konuda örnek olmalıdır. 

Her şeyin daha açık konuşulup, daha şeffaf olduğu;müntesibi olmakla gururlandığımız dinimizi güzel yaşayıp, güzel örneklik göstereceğimiz bir vasatın oluşturulması için, başta hükümet ve diyanet olmak üzere her grup ve kişiye ciddi çok ciddi sorumluluk düşmektedir.

Öneriden ziyade tespitte bulundum. Ehlinin ve yetkililerin de önlem alması gerekir diye düşünüyorum.

Allah güzel, Kuran güzel, Peygamber güzel, Müslüman güzel

Haydin bu güzelliklerin sahibi bizler kendimize yakışan güzellikleri gösterelim.

Ahmet BELADA

[email protected]