“Şiir kim ben kimim, şiir benim ne haddime

Şiir ne diye sorsalar

Şiir; aşkın hikâyesi, acıyan yanlarının isyanı derler

Şiir bakmak değil, bakmadan görmektir

Şiir duymak değil, duymadan hissetmektir

Şiir bir yaşam tarzı değil, yaşanmışlıkları dizelere dökmektir

Şiir bir ömrü dizelerle süslemek değil,

Bir sözcükle bütün yaşanmışlıkları anlatabilmektir

Şiir sevgiliye methiye, bırakıp gidene sitem değil

Yazdığın şiirin her satırında sevgilinin kokusunu bırakabilmek,

Bir gönülle yetinmeyenin idam fermanına kalem kırabilmektir

Şiir yazılanıyla yazılmayanıyla o kadar çok şeyken

Ne haddime şiir yazmak ne haddime şair olmak

Kalemi yakışana, şiiri hak edene, şairliği ustasına bırakıp,

Seni çağıran kalbin kıyılarına demir atmak lazım şimdi

Sonrası huzur, sonrası mutluluktur

Eğer onu da hak ediyorsan.”

Yazımıza bir şiir ile başladık ama şairi “şiir benim ne haddime” diye mütevazılık gösteriyor.

Şiir “Ömürden Nefese AŞK OLA” kitabından alındı. Kitap, Ay Yıldız Kitap’tan çıkmış. 1. Baskı, Mayıs 2021 tarihli. Tamamı 294 sayfa olup kitapta 245 şiir var. Şiirler serbest yazılmış gönülden koptuğu gibi.

Kitaptan ve şiirlerden bahsederek giriş yaptığımız yazıda “Peki bu kitapta şiirleri toplanan şair kim?” diye bir soru belirdiğini çok iyi biliyorum. Fazla merakta bırakmadan şiirleri yazan o koca yürekli insanı açıklamak istiyorum.

O bir asker emeklisi

O bir deli yürek

O bir memleket sevdalısı

O bir bisiklet tutkunu

Yücel Uysal bu… Kendisiyle Urfa’da ki bisiklet tutkunlarının derneği URBİT’te tanıştım. Aslında Şanlıurfa’da 4.sü açılan Kitap fuarına gelmişti kendileri. Akşam URBİT Derneğinde söyleşisi olduğunu öğrenince şiirin çekim gücüne kapılıp gitmiştim söyleşiye.

Misafirliğe giderken adettendir boş gidilmez ya, Yücel Uysal’da çam sakızı çoban armağanı gönlünden kopanları yazıya döktüğü kitabını imzalayıp hediye etti biz şiir sevdalılarına. Şahsen benim için en değerli hediyelerden birisi bu oldu.

Daha kitaptaki şiirleri okumaya başlamadan şu sözle karşılıyor Yücel Uysal okuyucusunu:

Şiir güzeldir.

Aşktır, ayrılıktır, özlemdir, vuslattır.

Şiirler yaşanmışlıkların bazende hayallerin gizde kalmış, okunmamış, sahibini arayan mektuplarıdır.

Tam da burada “sahibini arayan mektuplardır”  deyince Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un yazdığı “Hasan’a Mektuplar”  hatırıma geldi. Mektupları okumadan önce Karakoç, şu notu düşmüştü Sayın Uysal gibi:

“Mektup yazdım Hasan’a, ha Hasan’a ha sana…”

Ve başlamıştı yazmaya mektubu:

Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla,

Aha bu mektubu alınca Hasan.

Manalar iplikten incedir amma,

Kelimeler biraz kalınca Hasan.

Gene ağzımızı açmıyor bıçak,

Huzur size ömür..... Dert salkım saçak.

Oyuna kalkıyor yüzlerce köçek,

Batıdan bir hava çalınca Hasan.

….

Karakoç yazdığı mektupta Hasan’a içini döküyor aslında. Bizden olan ne varsa görmezlikten gelindiğini ama Batıdan bir şey görülmeye görsün, hemen baş tacı edildiğini oysa bize bizden olanların daha fayda sağlayacağını anlatmaya çalışır.

Yücel Uysal’da  “Şiir kim ben kimim, şiir benim ne haddime”  diye başladığı sözlerinden sonra , “Bir Şiir Yaz” başlıklı sözlerinde şunları diyor:

Kim bilir kaç ayrılık örtecek titreyen kalbimizi

Kim bilir kaç damla gözyaşı yıkayacak hüzünlerimizi

Bir şiir yaz usta hüznü yok denecek kadar az,

Sevincimizi kursağımızda bırakmaz olsun

Biraz çay, birazda buram buram kahve koksun

Bir şiir ya be usta üstümüze çatı,

Kalbimize merhem, aşkımıza deva olsun

Ufuklar sis kaplamıştır belki kim bilir

Canı muhabbet çekerken içimizdeki özlem

Acıları depreşmiştir, gözlerindeki yaşlar ondan

Sabır mı saadet mi belki de vaz geçmek

Kaçarcasına her şeyden

Tarifi imkansız acılar miras kalınca kalplere

Firar eder gözyaşlarım,

Gönüle apansız çöken derttir aşk

Gideni yakar, kalanı da kavura kavura yakar.

Sevgili Dost

Bu sözleri yazacaksın ve “Şiir kim ben kimim, şiir benim ne haddime”   diyeceksin.  AŞK OLA…