Nevşehir Türk Ocağı tarafından ?Osmanlıca ve Biz? konulu konferans düzenlendi. Türk Ocağı konferans salonunda düzenlenen konferansa Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ethem Özkan konuşmacı olarak katıldı.

Konferansın açılış konuşmasını yapan Türk Ocağı Nevşehir Şube Başkanı Av. Mesut Erdoğan, ?Türk Milleti Latin alfabesine geçmeyle bir günde cahil kalmadı. Son günlerde Latin alfabesine geçmemizle cahil kaldığımız yönündeki talihsiz beyanlar Türk Milletine düşman olanların, Türk Milletine besledikleri düşmanlığın bir tezahürüdür. Osmanlıca yine Türkçe bir dil olup sadece Arap harfleriyle yazıya dökülmüş şeklidir. 1876?da ilk Osmanlı Anayasası Kanuni Esasi?de ?Devletin resmi dili Türkçedir? şeklinde bir maddede kanunda geçmektedir? dedi.

Konferansta konuşan Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ethem Özkan, ?Arap harflerinden Latin harflerine geçtiğimiz zaman cahilleşmedik daha fazla bilgi sahibi olduk. ?Bir günde cahil olduk? denmesi çok mantıklı değil. Herkesin Arap alfabesini öğrenmesi de mantıklı değil. İngilizcenin zorunlu olmadığı gibi Arapça da zorunlu olmaz. Herkese Osmanlı Türkçesi öğreteceğiz deyip dersi zorunlu hale getirirsen, sonra da onu okutacak hoca bulamazsan kaş yapayım derken göz çıkartırsın, daha kötü neticelere sonuç verir. Çünkü bugün milli eğitim kadrolarında Osmanlı Türkçesini öğretecek kadar yeterli öğretmen yok? dedi.

Toplumda yanlış bir algı oluştuğunu, Allah yerine Tanrı diyenlere de başka bir ilah kastettiği gözüyle bakıldığını söyleyen Özkan, ?Araplar Allah deyince neyi kastediyorsa biz de onu kastediyoruz. Maalesef kendimizde öyle bir algı oluşmuş ki acemler Hüda deyince bir sıkıntı olmuyor, İngilizler God deyince bir sıkıntı olmuyor, biz Tanrı deyince sıkıntı oluyor. Ne imiş biz başka bir ilah kastediyormuşuz. Ona bakarsak eğer kökenine indiğimiz zaman Allah lafzı da İslamiyet öncesi Mekke?deki büyük putlardan birinin ismiydi. Ama iman olarak yüreğimizden geçen neyse biz onu kastediyoruz, onu söylüyoruz? diye konuştu.

Sanal âlemde de bu konuların sıkça tartışıldığını kaydeden Özkan, ?Sanal âlemde bazı söylemler dolaşıyor. ?Arapça bilmezseniz yarın ahrette nasıl sorguya çekileceksiniz?? Bizde diyoruz ki, ?Kulunu yaratan Allah kulunun her halini ve yarattığı dilini de bilir? ifadelerini kullandı.

?Bir günde cahil olmadık?

Bir günde cahil olunmadığının altını çizen Özkan, ?Bazılarının söylediği gibi ?Bir günde cahil olduk? öyle bir şey söz konusu değil. Bu bir sürecin sonunda gelişen durum. 19. Yüzyılda Avrupa?daki başlayan fikir hareketleriyle birlikte Türk aydınları da okuma yazma oranlarının nerelerde olduğunu bildikleri için kendilerince çözümler üretmeye çalıştılar. Sadece Anadolu coğrafyasındaki Türkler değil bugün özgürlüklerine kavuşan diğer Türk toplulukları da aynı şekilde uğraşıyorlardı.

10. yüzyıldan itibaren 19. Yüzyıl sonuna kadar Arap harflerini kullanmadık mı? Elbette kullandık. Ama kullanmamızın sebebi yeni girdiğimiz kültür dairesi ile birleşme arzusuydu. Tarih içinde baktığımız zaman Türk topluluğu için en önemli değişmeyi sağlayan unsur din olmuş, Budizm?e girince Budistlerin kullandığı Sanskritçeyi öğrenmişiz. Müslümanlığı kabul edince de Arap dilini ve Arap harflerini kullanmaya başlamışız. Zaten tarih boyunca ilk ve son kullandığımız milli alfabemiz Göktürk Alfabesi dediğimiz alfabe. Ondan sonra kullandığımız bütün harfler bizim kendi harflerimiz değil? şeklinde konuştu.


?Harfin değişik olması o dilin ne olduğunu değiştirmez?
Osmanlı döneminde kullanılan dilin de Türkçe olduğunu vurgulayan Özkan, konuşmasına şöyle devam etti: ?19. yüzyılla birlikte Osmanlı aydınları bu harflerin kullanımından doğan sıkıntıyı gidermek için çok değişik tekliflerle ortaya çıkıyorlar. Şunu belirtmeliyiz harfin değişik olması o dilin ne olduğunu değiştirmez. O dil Türkçe. Osmanlı Türkçesi dediğimiz dilde Türkçe. O dönemin Türkçesi. Bugün nasıl Türkiye Türkçesi dediğimiz Türkçe bizim kullandığımız Türkçe ise Osmanlı Türkçesi de o zaman Anadolu?da kullanılan Türkçenin adı. Bununla ilgili de tartışmalar çıkıyor.

Bu konuda özellikle Necip Asım, Ziya Gökalp, Ömer Seyfeddin, Mehmet Emin Yurdakul gibi kişiler Türkçülük akımı ile birlikte ön planda yer alıyorlar ama ilk başlarda Ziya Gökalp de dâhil Arap harflerinin terk edilmesine karşı çıkıyorlar. Çünkü biz İslam ümmetiyiz, eğer bu harfleri terk edersek bağlarımız kopar diye düşünüyorlar. Ama bunun böyle olmadığını sonra sonra anlamaya başlayınca değişik fikirler çıkıyor. Çünkü ilk etapta Türkçenin ünlüleri dediğimiz sesleri karşılamada Osmanlı Türkçesinin harfleri yeterli olmuyor.

Bu da eğitimliler ve okuma yazma oranı açısından belli oluyor. Bunu engelleyebilmek için Enver Paşa ve o zaman Azerbaycan?da oldukça ileri durumda olan Mirza Fetali Ahundov isimli dilci bu yazımı değiştirmek gerektiğini ileri sürüyorlar. Nasıl değiştirelim diyorlar her sesi göstermek için sessiz harflerden sonra ünlü işaretlerini karşılayan Elif Vav Ye?yi kullanalım diyorlar ve ayrı ayrı yazalım diyorlar. Böylelikle dilde okuma oranını artırmak için çabalar başlamış oluyor.

?İftihar olunacak büyük bir milletin adıdır?
Bu tartışmalar baştan beri süre geliyor. Şemseddin Sami: ?Osmanlı lisânı tabirini pek de doğru görmüyoruz. Çünkü bu unvan, bir devletin unvanıdır. Hâlbuki lisân ve cinsiyet Sultan Osman?ın zuhurundan ve devletin kuruluşundan eskidir. Bu lisânı konuşan kavmin ismi Türk?tür. Lisânın ismi de Lisân-ı Türkî?dir? diyor.

O zaman şimdiki gibi kültür merkezi dediğimiz başşehirde oluşan elit tabaka bu elindeki gücü kaybetmek istemediği için ?Biz Osmanlıca konuşuyoruz. Türkçe Anadolu?daki köylülerin konuştuğudur? demek istedikleri için bu şekilde söylüyor Şemseddin Sami. Ve diyor ki, ?İftihar olunacak büyük bir milletin adıdır.? Yani bu dile bir ad koyulacaksa bunun ismi Türkçedir diyor. Öyle ?Osmanlı demek olmaz çünkü bu devletin adıdır. Devletin adını dile veremeyiz? diyor.


?Latin harflerini kullanma kararı ilk Türkoloji Kongresi?nde alınıyor?

İlk Türkoloji kongresi, 1926 yılında Azerbaycan?ın başşehri Bakü?de yapılıyor. Orada çok dikkat çekici bir gelişme, bütün Türk toplulukları Latin harflerini kullanma kararı alıyorlar ve onlar kullanmaya başlıyorlar. Biz Arap harflerini kullanmaya başlıyoruz ama o zamanın ileri gelenleri Enver Paşa ve Mirza Fetali Ahundov nasıl kolaylaştırırız da halk okuma yazma işini öğrenir diye çaba sarf ediyorlar.

?Latin alfabesine geçilme konusunda ilk teklif II. Abdülhamid?den?

En önemli teklif de Enver Paşa ile Ahundov?un teklifi olan her sesten sonra okutucu işaretlerin kullanılmasını tavsiye ediyorlar. Ama klişeleri dizme işi çok zor olduğu için bundan da vazgeçiyorlar. Cemiyeti İlmiye diye bir cemiyet kuruluyor. Burada Şemseddin Sami, Ahmet Vefik Paşa, Ali Suavi gibi yazarlar çalışmaya başlıyorlar. Bunların ilk teklifi Latin ya da İslav alfabesini temelli alan bir alfabenin kullanılma işi oluyor.

Fakat bu pek kabul görmüyor. İlber Ortaylı?nın söylediğine göre Latin alfabesine geçilmesi konusunda ilk teklifi ortaya atan II. Abdülhamid?in bizzat kendisi. Ama tepkiler değişik şekillerde ulaşınca bundan vazgeçiyorlar. Bu cemiyet çalışmaya başlıyor. İkinci Meşrutiyet döneminde Tetkikat-ı Lisaniye diye bir heyet kuruluyor. Bunlarda hem yazım hem de sözlük konusunda eski dille imla ve lügat konusunda çalışmalar yapıyorlar. İşin temeli okuma yazma oranının düşüklüğü ve okumuş kitlenin düşüklüğüne dayanıyor.

Atatürk ve Latin alfabesine geçilmesi

Atatürk de Osmanlı eğitim sisteminde yetiştiği için bu konuları o dönemden beri biliyor zaten. Bu şekilde çalışmalara başlıyorlar. Cumhuriyet döneminde de Latin harflerinin kabulü ile ilgili Osmanlı?dan beri gelen çalışmalar neticesinde çalışmalar başlıyor. Buna ilk olarak Kazım Karabekir çok karşı çıkıyor. Latin harflerini kabul edemeyiz diye Hâkimiyeti Milliye Gazetesi?ne demeç veriyor. Hüseyin Cahit ise buna karşılık çalışmalar yürütüyor ve Atatürk?e 1923 yılında Latin harflerine geçilmesi konusunda çeşitli baskılar yapılıyor. Atatürk de, daha bunun zamanı olmadığını, buna zaman olduğunu, henüz böyle bir işe kalkışılmaması gerektiğini söylüyor ve vazgeçiyor.

?Harf inkılabından sonra okuma yazma oranı arttı?

Türk dilini yazmaya elverişli olmadığı için Arap harfleri, bu harflere kabahat bulunuyor hep. 1923?lü yıllarda okuma yazma oranına baktığımız zaman yüzde 10-12?ler görünüyor ama 1 Kasım 1928?den sonra, yani harf inkılabından 3 sene sonra yapılan bir incelemede okuma yazma oranının yüzde 40-42?lere geldiği görülüyor. Yani bu harflerin değişimi ile dil öğretiminin daha hızlı olduğunu gösteriyor bize.

Zaten Arap harfleri diyoruz ama bu yazının kullanılmasına sadece Arap harfleri değil, Arap alfabesinde olmayan P, J, Ç gibi Acem alfabesinde ya da Fars alfabesinde kullanılan harfleri de biz kullanmışız. Çünkü bu kültürü İslamiyet?in kabulünde zaten ameli işlerimizin adlarına baktığımız zamanda bu ortaya çıkıyor. Farsçanın etkisi çok. Daha sonra Arapça etkisi Osmanlıcada görülüyor. Ama Türk dilinin Arap harflerini kullanmaya başladığı ilk dönemlerde Farsça etkisi çok.

?Namaz, abdest, oruç Arapça değil?

İbadetlerimizin adına baktığımız zaman Arapça bir isim göremiyoruz. Namaz Farsça, abdest Farsça, oruç Farsça hiçbiri Arapça değil. Ameli işlerin çoğunda biz İslamiyet?i Araplardan öğrenmediğimiz, Farslardan öğrendiğimiz için hep Farsça terminolojiyi kullanıyoruz. Arapça olsaydı eğer ?Namaz? yerine ?Salat?, ?Oruç? yerine ?Savm? demeliydik. Yani tam manası ile Arap harflerini de kullanmıyoruz aslında.

?Türkçe yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan bir dildir?

Türkçe yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan bir dildir. Bu aşamaya gelmemizdeki en büyük etken Latin harfleri, sesçil yazım dediğimiz yazımdır. Yani ağzımızdan çıkan her sesin tek bir işareti olmasıdır. Bu bir kazanç mı? Elbette kazanç. Baktığımız zaman batı dillerine bazen bir sesi yazabilmek için dört harfe kadar çıktığını görüyoruz işaretlerin. Bu da Türkçeye uyarlanan Latin alfabesinin başarısıdır.

?Latin alfabesini ilk cumhuriyette kullanmadık?

Tarihi kökenlere gittiğimiz zaman Latin alfabesini ilk cumhuriyette mi kullandık? Hayır. En eski yazılı eserlerimizden biri olan Kırım coğrafyasında yazılan Kodeks Kumanikus isimli bir eser var. Kıpçak Türkçesi ile oluşturulan bu eserde Latin harfleri Türkçenin yazımında kullanılmış. Bizim kullandığımız Latin harflerini kullanan Türk toplumu var mı? Bugün bize en yakın lehçe olan Azeriler var. Kazaklar biraz kullanıyor.

?Atatürk, Türk dünyasında birlik oluşturmak istedi?

Bakü?deki Türkoloji kongresinden sonra Türk toplulukları Latin harflerini kullanmaya başlayınca 1928?de Atatürk?ün bu Latin harflerini kullanmaya başlamasının en büyük sebeplerinden biri de zaten Türk dünyasında bir birlik oluşturma düşüncesi de yatıyor. Okuma yazmayı kolaylaştırdığı gibi. 1928?de Türkiye Cumhuriyeti Devleti Latin harflerini kullanmaya başlayınca bakıyorlar ki iletişim oldukça hızlanmaya başlıyor, yakınlaşmalar başlıyor 1937?de Ruslar bunun farkına varınca yaptıkları ihtilalle birlikte bütün Türk cumhuriyetlerine farklı farklı kıy kökenleri alfabeleri bırakıyorlar ve Latin harflerini iptal ediyorlar.

?Süreç Türk devleti ile vücut buldu?

Temeline indiğimiz zaman Osmanlı Türkçesi dediğimiz günlerdeki kullandığımız harfleri çoğunluk kullanmıyordu. Zaten yüzde 10?du okuma yazma oranı. Cumhuriyetle birlikte başlamadı bu çalışmalar. 18. Yüzyıldan itibaren nasıl bu işi yaygınlaştırabiliriz, nasıl daha çok okuma yazmayı insanlara öğretebiliriz diye çalışmalar başladı. Bu süreç neticesinde yeni Türk devleti ile birlikte bu da vücut bulmuş oldu. Yani birden bire hadi Latin harflerine geçiyoruz diye geçilmedi.

?Devlet belgelerini okuma yazma bilenler bile okuyamıyordu?

Arap harflerinden Latin harflerine geçtiğimiz zaman cahilleşmedik daha fazla bilgi sahibi olduk. Arap harfleriyle yazılan kaynaklarımız ne oldu? Kayıp mı oldu? Hayır. Onların hepsi arşivlerde duruyor. Onların herkes tarafından okuyup anlaşılacağı bir durumda yok. Çünkü özellikle devlet belgelerine baktığımız zaman o dönemdeki okuma yazma bilenlerin bile anlayamayacağı durumlar söz konusuydu. Devletin bazı özel yazışmalarını siyakat denilen çok dar bir kitlenin okuyup yazabileceği bir yazı türü var. Bunu ben Osmanlıca biliyorum diyen Nevşehir?de ne kadar adam varsa getirelim okuyabilirse ona bir altın madalya verelim.

?Osmanlıcayı uzmanlar öğretmeli?

?Bir günde cahil olduk? demelerinin sebebi eski eserlerimizi anlamıyor olmamız. Bunun için kimseye engel teşkil edilmiyor ki. Kalkıp da bir ilkokul ya da ortaokul çocuğuna, hepsine öğretmenin bir anlamı da yok. Arapçayı öğretmek istiyorsan Arapçayı öğret. Ama Osmanlı Türkçesini öğreteceğim diye herkese Arap alfabesini öğretmenin bir anlamı yok. Bu işi uzmanları yapmalı. Nasıl batı dillerinde yapılıyorsa aynı şekilde bunda da uzmanları ele almalıyız. Yani herkesin Osmanlı Türkçesini çok iyi öğrenmesine gerek yok. Bu işin uzmanları öğrenir onları günümüz Türkçesine aktarır herkes de anlar.

?Kuran-ı Kerim?i herkes anlamıyor?

Zaten en büyük hastalıklarımıza baktığımız zaman Kuran okumayı biliyor musun? Kuran okumayı biliyorsun ama okuduğunu anlamadıktan sonra ne işe yarıyor? Kuran-ı Kerim?i okuyup anlamak en güzeli. Keşke herkes bunu becerebilse. Ama buna da gerek yok mealleri var. Anlamıyoruz. Zaten sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Eğer geleneksel halden kurtarabilirsek dinimizi çok daha farklı olacağına inanıyorum. Ama maalesef onu özümseyemediğimiz için Tanrı desek olur mu? Allah desek mi olur? Kalbine bağlı. Allah deyip hırsızlık yapıyorsan bunun hesabını verirsin. Ama Tanrı deyip gerçekten yüreğinde bir yüce Tanrı?yı hissediyorsan onun da karşılığını alırsın.

?Kaş yapayım derken göz çıkartılır?

?Bir günde cahil olduk? denmesi çok mantıklı değil. Herkesin Arap alfabesini öğrenmesi de mantıklı değil. Ama biz herkese Arapça öğreteceğiz diyorlarsa olabilir belki isteyenler için. Zorunluluğu olması da çok mantıklı değil. Nasıl İngilizce, Almanca, Fransızca herkese zorunlu değilse Arapça da zorunlu olmaz. Koyarsınız seçmeli ders olarak tabi hocalarını da yetiştirirsin düzgünce, öğretirsin karşılığını alırsın. Ama bugün ki gibi herkese Osmanlı Türkçesi öğreteceğiz deyip dersi zorunlu hale getirirsen sonra da onu okutacak hoca bulamazsan kaş yapayım derken göz çıkartırsın, daha kötü neticelere sonuç verir.

?İlahiyatçıların yüzde 80?i Osmanlı Türkçesini bilemez ve okuyamaz?

Çünkü bugün milli eğitim kadrolarında Osmanlı Türkçesini öğretecek kadar yeterli öğretmen yok. Anladığımız kadar Hayrat Vakfı?ndan arkadaşları kullanacaklar, bu da çok büyük zarar verir. Çünkü ilahiyatçı arkadaşların yüzde 80?i Osmanlı Türkçesini bilemez de, okuyamaz da çok değişik yerlere gider bu. Keşke daha mantıklı, düşünülerek hareket edilseydi ya da bu işi bilenlere sorulsaydı daha düzgün kararlar alınabilirdi.? Haber: Alpaslan Körükcü