Çetin konuya dair yaptığı açıklamada ?Aynı dili konuşmayan insanların, aynı duyguları paylaşmasını düşünmek de abesle iştigaldir.

Aynı dili konuşmayan, aynı duyguları paylaşmayan toplumlar, alelade bir araya gelmiş, insan yığını olmanın ötesinde; bir millet olması da düşünülemez.

Türk Milleti, alelade bir araya gelmiş insanların oluşturduğu bir insan yığını değil; dini, dili, kıblesi, bayrağı, acısı, sevinci, ülküsü bir, aynı vatan toprakları için mücadele etmiş; şehit olmuş insanlar tarafından oluşmuş, büyük bir millettir.

Sağlık Bakanının geçmişte bazı internet sitelerinde ve basın organlarında verdiği demeçlerinde, kamu hastanelerinde kürtçe bilen tercüman çalıştırılacağını beyanından sonra,

Diyarbakır Çocuk Hastanesi yönlendirme tabelaları Türkçe dışında; arapça, kürtçe, zaza`ca ve ingilizce olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığı Kürtçe tercüman çalıştırma gerekçesi olarak, doğu illerinin yanı sıra batıda Kürt vatandaşların yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki hastanelerde görevlendirilecek Kürtçe tercümanlar için "tercümanlar doktor ile hasta arasında köprü vazifesi görecek.

Doktora yardımcı olacak. Vatandaşın kendini ifade etmesini sağlayacak tedbirler almamız gerekiyor demektedir. Oysa ülkemizde hekimlerin sağlık hizmeti verirken karşılaştıkları en büyük sıkıntı, hasta ile aynı dili konuşmaması değil, hasta yoğunluğu sebebiyle hastasına gerekli zamanı ayıramamasından kaynaklanmaktadır.

Eğer, Bakanlık yetkililerinin daha nitelikli bir sağlık hizmeti vermek gibi bir dertleri var ise bunun çözümü; millet yapımızı çözecek, ana dilde kamu hizmeti taleplerinin önünü açacak ve sonra da anadilde kamu hizmeti verecek kamu çalışanı yetiştirmek için anadilde eğitimi bir ihtiyaç haline getirecek uygulamaları gerçekleştirmek yerine, hekimlerin hastalarına yeterince zaman ayırabilecekleri bir düzenleme yapmaktır.

Bugün ülkemizde okuma yazma bilen herkes, Türkçeyi okuyup yaza bilmektedir.

Okur-yazar olmayanlar da zaten hiçbir dilde okuma yazma bilememektedir. Peki, o zaman bu uygulama niye? Dil bilmediği için hastanelerde tedavi olamayan kaç kişi vardır?

Bu uygulama ile hangi sağlık sorunu çözülecek? Bunun dışında başka dilleri kendisine anadil olarak seçen vatandaşlar, devlet eliyle ötekileştirilmiş olmayacaklar mı?

Bu uygulamanın; psikolojik ve sosyolojik travmaları iyi hesap edilmiş midir? Bizce bu soruların makul, mantıklı ve ilmi olarak olumlu bir cevabı yoktur.

Sağlık Çalışanları geçmişten günümüze ülke bütünlüğü ve devletin varlığı konusunda hep duyarlı olmuşlardır. Bayram olarak kutladıkları 14 Mart tarihi, 1919 yılından beri Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Ancak ilk kutlanmaya başlaması bir bayramdan ziyade tepki niteliğinde başlamıştır. Zira İstanbul`un itilaf devletleri tarafından işgal altında olduğu o dönemde 14 Mart 1919?da tıp öğrencileri ve tıp doktorlarının İstanbul`un işgalini protesto niteliği taşıyan hareketiyle, o günden itibaren her yılın 14 Mart?ı Tıp Bayramı olarak kutlanmaktadır.

Onun içindir ki, ilk başta Sağlık bakanlığı bu ruha uygun olarak, ülke bütünlüğü konusunda bir takım zafiyetlere sebep verecek uygulamaların baş aktörü olmamalıdır.

Herkes, sorumluluğunu bilmelidir. Devlet eliyle milletimizin birliğine, vatanımızın bölünmez bütünlüğüne, üniter devlet yapımıza helal getirecek uygulamalar içine girilmememledir.

Vatan şairimiz, Mehmet Akif Ersoy`un dediği gibi Allah, bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmak zorunda bırakmasın? dedi. Haber: Alpaslan KÖRÜKCÜ