İLAÇ SANAYİİ

İlaç sektörünün oluşturduğu ekonomik pazar payı yüzlerce milyar doları aşalı uzun yıllar oldu. İlaç firmalarının promosyon pazarları bile onlarca milyon doları aştı, artık dünyanın en zengin firmaları arasında birçok ilaç firması da baş sıralarda yerini aldı ve böylece modern çağın ciddi bir ticari ayağını ilaç firmaları oluşturur hale geldi.

İlaç sanayi sektörü gider kalemleri açısından milyonlarca çalışan, ilaç tanıtım (reprezant) ordusu, seminer maliyetleri, bilimsel araştırma giderleri, promosyon dağıtımı, reklam giderleri, bedelsiz numune harcamaları vs. giderlerin maliyetleri dahi güç yetmez bir hale ulaştı. Bu da olaya ticari gözle bakan bazı insanlar tarafından ilaç sektörünün bir ticari pazar olarak algılanmasına sebep oldu. Maliyetlerin giderilmesi ve kar sağlamak adına da ufak rahatsızlıklar bile abartılarak daha ciddi hastalıklarmış gibi gösterilmeye başlandı. Hatta imkân var ise ilaç sektörü sadece hasta insanlarla bile sınırlı olmamalı gibi fikirlerin ortaya atılmasına da sebep oldu.

                Sağlıklı ve hasta insanı birbirinden ayıran çizgi bile ciddi bir belirsizlik ifade etmektedir hatta bu çizgi ülke ülke ve zaman zaman değişiklik gösterebilen bir olgu haline getirildi. Belirlenen oranı bir derece alta çekmek demek belki yeni yüz milyon daha hasta ve ikişer kutudan iki yüz milyon daha ilaç satımı demekken bir iki derece üste almak da yüzbinlerce hasta kabul edilen insanın daha iyi olduğunu gösterecektir.

Hastalık sınırları kimler tarafından belirlenecektir?

Birkaç örnekle meselemi izah etmeye çalışacağım.

KOLESTEROL RAHATSIZLIĞI

Kolesterol; İnsanın kanında bulunan bir yağ türüdür. Kanın bu yağın bir kısmına ihtiyacı vardır. Kanda çok olursa damar sertleşmesi yapar, kanın akmasını zorlaştırır. Şayet kişi kalp-damar hastası ise belki kalbi için risk doğurabilir.

İnsan vücudunun hastalıklara karşı savaşan bir mekanizması vardır. Hiçbir şey yapılmasa bile vücut kolesterolü dengelemeye uğraşır. Birkaç günlük spor ya da beslenme düzeni ile belirli düzeydekiler normal seviyelere dönebilecek, zamanla iyileşebilecek bir hastalık türüdür. Bu hastalık diğer hastalıklar gibi bir korku ile pazarlanmakta, “Kalp krizi geçirebilirsiniz, bunu düzenleyecek bir ilaç yazalım.” şekline girmektedir. 1987’de Mercle şirketinin “Kolesterolü kimyasal ile düşürebiliyoruz.” diye açıklama yapması ile beraber milyon dolarlık bir sektör oluşmuş oldu.

Tabi ki ilaç yazılması zorunlu bir kesim vardır. Ama olaya bir de şuradan bakalım; Kilolu olup ve yağlı yiyen bir kişiye aldığı ilaç ile kolesterolünün düşeceğini söylemek o kişiyi tedavi etmek değil o kişi için bir hastalık oluşturmaktır. Madem ilaç kolesterolü düşürüyor diye yüksek kiloda kalmaya devam edecek ve hareket etmeyi bırakacaktır. Artık yeni bir hastalığı vardır.

Bir aile hekimim var -kendisine şükranlarımı sunarım- ne zaman gitsem sağlık değerlerim çok yüksek olmadığı sürece beni daha doğal çözümlere yönlendirir. Sabahları aç karnına maydanoz ye, biraz yürüyüş yap ve on beş güne tekrara gel, der. Ya da biraz portakal suyu iç, günlük su içme oranını artır gibi hastalık da çok belirginleşmediği sürece beni daha sağlıklı olan doğal sebze ve meyve ile tedavi etmeye çalışır.

Amerikalı kamu yararına çalışan bir kuruluş olan CSPI zamanında resmi kolesterol kılavuzunun bağımsız incelenmesi için talepleri olmuştu. Sadece ilaçlar değil hastalık hakkındaki görüşler de satılmaya başlanılmıştır.

ANTİDEPRESANLAR

En basit kaygıların ve sıkıntıların depresyon olarak isimlendirildiği, her sıkıntıya düşen insanın potansiyel bir hasta olarak algılandığı modern çağa girdik. Önceki hastalıklarda olan bir korku ile pazarlanıp “Hastamız ya depresyondan çıkamaz da intihar ederse?” diyerek hemen antidepresan yazmaktalar. Hâlbuki antidepresanların bir kısmının yan etkilerinde intihar eğilimini artırdıkları not düşülmektedir.

İlaç satmayı ekonomik bir sektör haline getiren Amerika kendi silahıyla vurulmuştur. Bugün dünya nüfusunun %5’ini oluşturuyor olsalar bile antidepresanda % 50’lik ilaç yazılımı yine Amerika’dadır. Erkekler uyuşturucu kadınlar ise antidepresan kullanmaktadırlar.

Birilerinin derdini paylaşmak, samimi ortamlar kurmak, sıkıntıların paylaşıldıkça azaldığı ortamlar yok edilip her sorunda yan etkilerine rağmen hemen antidepresana başvurulmaktadır.

Avustralya’da 1990-2000 yılları arasında gençlere normal yıllara oranla 10 kat daha fazla ilaç yazılımı olmuştur. Hayatın akışında ne değişti de birden sektör bu kadar çok ilaç yazılmasına sebep oldu? Belki de ilaç sektörü ilaçlarını iyi pazarladı.

Bakınız Covid-19 Çin aşısını, Çinlierin ülkelerinde virüsü bitirmesine rağmen Avrupa ülkeleri kabul etmiyor. Avrupa bu aşıyı vurulanları aşı vurulmuş olarak kabul etmiyor ve “Ülkemize gelemezsiniz “ diyor.  Peki, siz aşınızın yan etkilerini tamamladınız mı? Hayır! Testleri yüzde yüz bitti mi? Hayır! O halde iki yeni bulunmuş aşı arasındaki bu rekabet kalite ile alakalı olmayıp, ilaç sektörleri ve pazarlatılan sermaye olarak anlaşılmaktadır.

İnsanın mutsuz olma hakkı vardır, içinin daralması normaldir, yakınlarını kaybetme korkusu olağan bir korkudur. Hepsi ilaçla çözülmemelidir.

DİKKAT BOZUKLUĞU: Öğretmenler çocuklara asla 45 dakika ders anlatamazlar, çocuktur bu 20-25 dakika sonra dikkati dağılır. Kafasında oyunla ilgili ya da başka işlerle ilgili programı olan çocuklar belki de 15 dakikadan sonra dersi dinlemezler. Çocuk dikkatini dağıttığında hemen dikkat bozukluğu var tanısı konulur. Çocuktur, bu tür meselelerin kimyasallarla düzeltilmesi gereken hastalık olması hakikaten daha az rastlanılan meseledir.

Amerika’da yapılan bir çalışmada 1980’de ADD dikkat bozukluğu tanısı veren tarif 1987 yılında değiştirilmiş, hasta sayısı % 50 artış göstermiştir. Yeni tanıma göre çok daha fazla çocuk hasta sınıfına girmiştir. Bu tanım 1990’da tekrar değiştirilince % 60 daha da artış görülmüştür.

Tabi bu işlerde çocuklarını yarış atı gibi gören ebeveynlerin sorumluluğu çok daha fazladır. “Neden derse çalışmıyor, neden bu kadar net çıkaramadı, neden dikkatini toplayamıyor?” (Çünkü O daha çocuk!) vs. hayatın olağan akışını kimyasallarla düzeltme çabası çok tehlikeli bir safhadır.

ANKSİYETE:  Bazı psikologlar aslında kaygı bozukluğu denen bir şey yoktur. Bir kişinin yaşadığı olaylar karşısında diğer insanlar ile farklı bir davranış tarzına geçme şekli vardır. Kişiyi iyi anlamak gerekir derken biz o uzun anlayış süreci yerine daha kolay bir yolu seçiyoruz.

GÖZLÜK:  Aslında eskiden göz doktorları gözlüğü emanet verirlerdi. Birçok göz hastasını göz kaslarını birkaç dakika yakındaki bir yere odaklandırıp, sonra çok uzakta bir başka yere odaklandırarak bu şekilde yakın-uzak, yakın-uzak derken kasları çalıştırıp görme sorununu tedavi ederlerdi. Mutlaka etrafınızda gözlük kullanıp bir süre sonra gözlüğü bırakmış birileri vardır.

Miyop ve Hipermetroptan kurtulma egzersizleri var. Doktorlar da bu egzersizleri bilirler. Tanıdığınız bir göz doktoruna sorabilirsiniz.

Ama ne zamanki gözlük sektörü canlandı, ticari bir meta haline geldi, herkese sabit bir gözlük verildi. Geçmiş olsun demek lazım.

CİNSEL İSTEKSİZLİK: Belli bir yaştan sonra oluşan cinsel dalgalanma durumunda eskiye bakıp hemen bir cinsel bozukluk tanısı yapıştırılmaktadır. Kadınların nerede ise %50’ye yakını tıbbi olarak bu sorunun muhatabı sayılırlar. Sorun bu mudur? Evde sevgi ve saygı yıllar içerisinde vefat etmiş ise bireylerden ne beklenebilir?

Daha birçok hastalık örnekleri ile bu konu uzatılabilir ama birkaç örnek yeterli olacaktır kanısındayım.

Tıp ilmini ya da kıymetli ilaçları karalamak için yazmadım ki öyle bir niyetim de yoktur. Aslında tıp gibi önemli bir sektör lekelenmesin diye yazdım. Sadece insanoğlu gibi şerefli bir varlığın promosyon malzemesi haline getirilmemesi, birkaç aç gözlünün gözü doyacak diye hastayı müşteri gibi görmemek gerektiğini ifade etmek için yazdım.

Ticari hastalıklar konusunda ne yapılabilir?

  1. Sağlıklı insan ile hasta insan arasındaki çizgi tarafsız bir kurul tarafından değerlendirmelidir.
  2. Yaşam alanlarımız daha çok fiziksel aktivite yapacak şekilde tesis edilmelidir.
  3. Doktor arkadaşlarımız, hastanenin ihtiyacı bile olsa hiçbir ihtiyaçlarını ilaç firmasına karşılattırmamalı, ücretsiz dağıtılan yemek, tatil, promosyon, hediye kalem, termos bardak vs. bile olsa almayarak daha bağımsız bir şekilde çalışmalıdır.
  4. Halkın da hastalıklar konusunda bilinçlendirilmesi lazımdır. Belki de birçok şeye bakılmalı veya farklı önlemler alınmalıdır. 

Ben kendimce aklıma gelenleri beyan ettim. Sizlere sağlıklı ve huzurlu bir hayat dilerim…