SEVMEK Mİ?

Osman Aytekin

      Hayat kendine iyi tutunamayanları ağlatır, sızlatır ve perişan eder. Bu dramatik duyuş iyi veya iyiye yakın hedef belirleyemeyenler için nihai bir çözülmedir.

     Yaşadığımız topraklar biraz doğudan biraz batıdan bizlere bir yaşayış sunuyor. Buna mukabil ortada kalmış şaşkın ve avarelikleri de gözlerimizin önüne getiriyor ki bu tasvir bizlere bir bakıma ne doğu, ne de batı dedirtiyor. Fakat netice itibariyle kökü eskimiş günlerden bugüne gelen birçok medeniyetin kültürel izleğinde etkilerini yaşatıyor. Böylelikle iki arada bir derede kalınmış da olsa kültürel bir benzeşmeyle hayat devam ediyor.

      Sevinçleriyle, hüzünleriyle ve acılarıyla...

      İnsanoğlu aklı ermeye başladığı andan itibaren iyi bir hayatı tahayyül eder. Bunun gayretini güder, çabası içinde olur.

      Yerine göre azimlidir. Performansı üst seviyededir. Başarıya ulaşmak için her yolu dener. Büyük mücadeleler sergiler. Başarılar da elde edebilir. Ancak her zaman işler tıkır tıkır yolunda gitmez. Umutlarla dolu hayat yolu mayınlarla döşelidir. Mayınlardan kurtulursunuz da ayağınıza bir diken batar ayağınızı kanatır. Kanattığı bir şey değil de ayağınıza batan bu dikenler yüreğinize de batar.

     Kalbiniz acır.

     Mükerrem yaratılan insanlar, iyi okuyanlar için çok iyi bir kitaptır.Okumasını bilene…

     Allah insanları halk etmiş, doğru yolda yürümesini istemiş. Kimi doğru, kimi eğri yollara tevessül etmiştir.

      Allah insanların bir birlerini sevmelerini; kardeş olmalarını istemiştir. Ancak insanlardan azanlar olmuş, uyarılara rağmen yine bildiğini okumuştur. Yani ne ekersen onu biçersin anlayışı her zaman egemen olmuştur.

İnsanın insana ettiğini hayvanlar etmiyor. Bazı insanlar hayvanlardan daha da vahşi bir duruma gelebiliyor.

     Sadece fikirler değil hisler de kayboluyor. Çok basit vakalarda ne cahillikler yaşanıyor.

İnsanın insanlığını kaybetmesi esef vericidir, üzüntü ve tedirgin edicidir.Toplum bir çıkmaza doğru sürükleniyor. Buhranları yaşıyor.Hep kaybedenlerin tarafında olmak, daima mağlup duruma düşmek hayatı zora sokuyor. Yolunda giden işler bir de bakmışsınız ki sarpa sarmış ve aileler parçalanmaya başlamış.

      İnançlar zaafa uğradığında, sevgiler azaldığında problemler de başlıyor. En basit davranışlarda tahammülsüzlükler başlıyor. İlişkiler zayıflıyor ve kopuyor.Parçalanan hayatlar toplum hayatını düşünen abidler için ne kadar da üzüntü ve kaygı verici bir durumdur. Üzülürsünüz ama elinizden bir şeyler gelmez. Hep geçmişe gidersiniz. İyi günleri, mutlulukla dolu günleri özlersiniz. Ama o günler bir daha gelir mi bilinmez.

     Hayatın tekrarı yok. Fırsatlar her zaman ele geçmez. İyi kurulamayan hayat yüzlere tebessümler kondurmaz bir kere.

      Hayata yeni tutunmaya çalışan bir insanı görürsünüz ve o insan günün birinde gözlerinizin önünden kayıp da giderse ne kadar da üzülürsünüz.

      İnsan ne ederse kendine eder demiştik ya… Kendi hayatlarını zehretmeleri yetmiyor bir de başkalarının hayatlarını karartıyorlar ne çare ki!

     Hatırladığımda yüreğimi acıtan bir küçük hikâyeyi aktarmak istiyorum.

      Yeni evlenmiş iki öğretmen bir birleriyle çok iyi anlaşıyorlar. Sessizler. Sakin, mutlu bir hayat sürüyorlar. Gözlerinde ve yüreklerinde yaşamanın sevinci hâkimdir. Hayata öyle güzel tutunmuşlar ki… Ne söylense azdır insanı imrendiren hayatları için. Mesleklerinde idealist bir görüntüleri var. Tasarruf ettikleri paracıklarıyla bir taksi alıyorlar. Sürücü kursuna gidiyorlar. Ehliyet alacaklar, Kendi araçlarına gönül rahatlığınca binecekler… Ehliyette alıyorlar nitekim.

Bir bayram dönüşü görev yaptıkları yere gelirken trafik kazası oluyor. Hayat dolu öğretmenlerden biri olay yerinde can veriyor. Ölen öğretmenin kocası ise hafif sıyrıklarla atlatıyor kazayı.

Acı olay kısa sürede duyuluyor. Öğretmenlerin aileleri memleketlerinden kalkıp geliyorlar. Araya husumet giriyor. Hayatta kalan öğretmene dava açılacak araya girenler durumu önlüyor. Vefat eden öğretmenin ailesi damatlarına kötü davranışlarda bulunarak kızlarının ölümüne sebep olduğunu ileri sürüyor. Kızlarının eşyalarına el koyuyorlar, ne var ne yok eşyaları, birikimleri alarak memleketlerine gidiyorlar.

     Hayatta kalan öğretmen ne yapsın?

     Hangi acıya yansın?

     Hangi dala yapışsın?

Olanlar karşısında sükût ediyor. Yarası büyük; kaybettiği eşi ve dahası eşinin ailesinin tavır ve davranışları. Tayin istiyor ve yüreğindeki acılarla başka bir yere gidiyor.

Görev yaptığı, adımlarını attığı her yer anılarla dolacak ve o anılar acıları barındıracaktır.

İnsanlar bir birlerini iyi tanımadıkları sürece güven duymazlar. Güven duymadıkları için de çoğu zaman yaptıkları hatanın da farkında olmazlar.

     Hayatı sevgiyle bütünleştirmenin yolu bulunmalıdır, bakılmalıdır. Sevgi dolu iyi, güzel ve tatlı olan yaşantıyı nefret, kin ve kibir bataklığına sokulmamalıdır. Pişmanlıklarla da kalmaz hayatınızı mahvederseniz, bedbaht olursunuz.