Atalay’ın açıklaması şu şekilde:

"Bilindiği gibi Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta düzenlenen ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış Uluslararası bir anma günüdür. Bu gün, İnsan Hakları temelinde kadınların kimlik, ekonomik, sosyal ve siyasi konulardaki bilinçlerinin geliştirilmesine ve bu alanlardaki başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır.

Dünya Emekçi Kadınlar Günü ile ilgili gelişmeleri kısaca hatırlayalım. Bundan 163 yıl önce, 8 Mart 1857 tarihinde ABD, New York’ta bir dokuma fabrikasında çalışan 40.000 işçi daha insanca bir yaşam için:

• Kötü, sağlıksız, çalıma/iş koşullarını,

• Aldıkları düşük ücretleri ve yoksulluğu,

• Çok uzun ve yorucu olan çalışma saatlerini protesto etmek amacıyla, çalıştıkları fabrikada greve gittiler. Bu eylem üzerine fabrikaya çağrılan güvenlik görevlileri önce işçilere saldırdı, ardından da kadınları fabrikaya kilitledi. Çoğu kaynaklarda yazıldığına göre fabrikada yangın çıkarıldı ve fabrikanın önüne kurulan barikatları aşamayan çoğunluğu kadın 129 işçi yanarak orada can verdi.

İnsanlığın yaşadığı bu acı olaydan 53 yıl sonra, 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka, Kopenhag’da düzenlenen 2. Enternasyonal kadınlar toplantısında, Alman Sosyal Demokrat Partisi liderlerinden Clara Zetkin’in önerisi ile, 8 Mart gününün “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak sayılması teklifi oybirliği ile kabul edildi. Türkiye’de “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” ilk kez 1921 yılında anma ve kutlanmaya başlandı, 1975 yılından itibaren de kutlamalar sokaklara taşındı.

Değerli arkadaşlarım, 21yy’ın en önemli ve yoğun tartışma konularından birini oluşturan “Kadın Sorunu” aslında Eski Yunan’dan beri (M.Ö. 6-7 yy, günümüzden 2500 yıl öncesi) tartışılan ve kadın-erkek eşitsizliği üzerine temellenen bir konudur. Günümüzde de, bu eşitsizlik var olduğu sürece tartışmalar ve kadınların emek ve hak arama mücadelesi devam edecektir.

Bu gün, Dünya Emekçi Kadınlar Günümüzde Ülkemizde yaşanan önemli kadın sorunlarını/durumlarını kısaca özetleyelim.

Terör: genelde siyasi, dini ya da ekonomik hedeflere ulaşmak için, korku ve dehşet kullanılarak yapılan, örgütlü sindirme, (öldürme de dahil) yıldırma eylemleri olarak tanımlanır. Terör bir insanlık suçudur. Uzun yıllardır ülkemizde PKK, FETÖ terör örgütleri insan yaşamını, can ve mal güvenliğini tehdit etmekte, aileleri parçalamakta, sosyal yaşam ve çalışma koşullarını zorlaştırmaktadır. Binlerce anne çocuklarını–yakınlarını Terör nedeniyle kaybetmiştir. Bugün Terör saldırılarında şehit olan Mehmetçiklerimizin anneleriyle, Diyarbakır HDP binası önünde, terörden çocuklarını kurtarmak için “evlat nöbeti” tutan annelerimizi, bir de kendilerine yeni bir vatan bulma umuduyla düzensiz göçmen anneleri buradan saygı ile selamlıyoruz. Aziz şehitlerimize de Rahmet diliyoruz. Ancak Ülkemiz de Terörle mücadele konusunda oldukça önemli yol alındığını da söylemeliyiz.

Kadının Kimlik sorunu:

Yüzyıllara dayanan geleneksel aile yapılarında, örf ve adetlerimizde kadına tanınan kimlik ve biçilen roller, genel olarak ev içi yaşam ve ev işlerine uygun olan geleneksel kadın kimliği ve rolleridir. Kadın bütün ev işlerini yapan, çocuk doğuran, şefkatli-kutsal anne ve sabırlı eştir. Evi yapan dişi KUŞTUR. Kendi hayatı ile ilgili (örn: eğitimi, mesleği, evliliği, kaç çocuk doğuracağı, giyimi-kuşamı gibi) konularda dahi çok fazla söz söyleme, karar alma hakkı yoktur. Bu geleneksel yapı kadının pasif ve çekingen olmasına, toplum ve sosyal yaşamından uzak, ikinci sınıf insan ve erkek egemen toplumun, evde ücretsiz çalışan işçisi durumuna getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Ülkemizde kadınlarımızla ilgili geleneksel yapıdaki en önemli kırılma Atatürk’ümüzün çıkardığı “Devrim Yasaları” ile yaşandı. Cumhuriyet Devrimlerinin en önemli unsurları/ikonası durumuna getirilmiş olan kadınlarımız, bu yasalarla önce birinci sınıf insan sayıldı ve yalnızca erkeklere tanınan pek çok haklarını da elde etti. Türk Kadını Atatürk ile yüceltildi. Kadınlar ile ilgili Devrim Yasaları:

1. 3 Mart 1924 tarihinde çıkan ”Tevhidi Tedrisat Kanunu, Eğitim Birliği Yasası”dır. Bu yasayla Kız çocuklarının da erkek çocuklarla aynı okullarda ve koşullarda eğitilmeleri sağlamıştır.

2. 4 Ekim 1926, tarihli “Türk Medeni Kanunu”. Bu yasa ile de, Kadın ve çocukların hakları korunmaya başlamış, Evlilikte resmi nikah, mirasın eşit paylaşımı, boşanmada kadını mağdur etmeme ve mahkemede eşit ağırlıklı şahitlik etme gibi haklar sağlanmıştır.

3. 1930, yılında “Kadınların belediye seçimlerine katılmaları yasası”yla kadınlara yerel yönetimlerde görev alma hakkı verilmiştir.

4. 4 Aralık 1934 tarihli kanun ise “Kadınların milletvekili seçme ve seçilme hakkına dair kanun”dur. 1935 yılında TBMM’nde kadınlarımız 18 millet vekili sayısı ile yüzde 4.6 oranında temsil edilmişlerdir.

Eğitim: Bilindiği gibi eğitim bir insan yetiştirme, meslek edindirme, biçimlendirme, insanlaştırma, geleceğe/hayata hazırlama ve bir insan yaratma bilim ve sanatıdır (bu yaratma ifadesi ilahi yaratma anlamı taşımamaktadır). Eğitim, kadın erkek ayırımı yapmaksızın temel bir insan hakkıdır. Eğitim, üretken ve kaliteli yaşamın ön koşuludur. Burada asıl olan eğitimin içeriği ve “nasıl bir insan-yurttaş yetiştirmek istiyoruz” hedefinin belirlenmesidir. Yaklaşık 100 yıldan beri Cumhuriyet Devrimleri aydınlanması ile yaşayıp-gelişen kadınlarımız, aldıkları eğitimle düşünmeyi, tartışmayı, akıl gücüne dayalı yaratıcı olmayı, laik, bilimsel bir anlayışa sahip ve üretici olma özelliğini kazanmalıdırlar. Böylece kendi değerlerinin, güçlerinin ve neleri başarabileceklerinin farkına varabilirler. Yoksa sorgulamadan inanan, itaat eden, özellikle kız çocuklarımız üzerinde yoğunlaşan, aklı dışlayıp inanca dayalı insan yetiştiren bir eğitim modeliyle kadınlarımız özgürleşme ve kendi ayakları üzerinde durabilme gücünü bulamayacaklardır.

Ekonomik durum ve yoksulluk: Türkiye’mizde cinsiyete dayalı ayrımcılığın, kadınların çalışma ve siyasal yaşamdaki yeri ve ağırlığı konusunda da oldukça etkili olduğu görülmektedir. Kadınlarımızın işgücüne katılmaları genel toplam çalışan nüfusun yüzde 24-25 kadarını, yani 1/4'üdür. Oysa Ülkemiz nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Çalışan kadınların da yüzde 42.2 si Tarımda, yüzde 15’i Sanayide, yüzde 42.6’sı da Hizmet sektöründedir. Tarım sektöründe çalışan kadınlar aynen ev kadınlarında olduğu gibi herhangi ücret almamaktadırlar. Hizmet sektöründe çalışan kadınlarımız ağırlıklı olarak eğitimde öğretmen, akademisyen, sağlıkta hemşire, ebe, hekim vb, yargıda avukat, hakim, bankalar ve kamu memurları olarak çalışmaktadırlar. Bu iş kollarında yönetici pozisyonun da olan kadın sayısı, erkeklere oranla oldukça azdır.

Çocuk Gelinler ve Çocuk Anneler: Bütün dünyada olduğu gibi, Ülkemizde de 13-14 yaşından başlayarak kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmeleri ve anne olmaları (sayıları kaç kız çocuk olursa-olsun) ağır bir insanlık sorunudur. Çocuk yaşında evlenen kızlarımız daha durumun ne olduğunu anlamadan, kendilerini, gelin gittikleri evin hemen bütün iş sorumluluğunu üstlenen, bocalayan, bu yükü taşıyamayan, dolayısıyla öfkeye, hakarete, şiddete uğrayan bir insan oluvermektedirler. Onların geleceği ellerinden alınmaktadır. Harran Üniversitesi’nde 2007 yılında 18 yaşından önce anne olmuş 1200 kadınla yaptığımız “Çocuk Anneler” konulu araştırmada, çocuk yaşta evlendirilme nedenleri olarak: Maddi getiri (başlık parası),Töre-gelenek, Berdel (kızların aileler arasında karşılıklı değiş-tokuş edilmesi) ve aileler arası ilişkilerin güçlendirilmesi gibi sonuçlar çıkmıştır. Daha henüz kendi bedeni büyüme sürecini tamamlamamışken, bedeninde başka bir insanı büyütüp-taşımanın ve doğurmanın, çocuk anneyi nasıl etkileyeceğini insanlık oturup bir düşünmelidir. Ancak bu araştırmamızda ilginç olan bir sonuç; kız çocuklarını erken yaşta evlendiren anne ve babaların bu durumu normal sayıyor olmalarıydı. Gelenek sanırım çok güçlü bir silahtır.

Kadına Yönelik Şiddet: Bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak, sınır tanımaksızın, Ülkemizde dahil, bütün dünyanın ortak sorunudur. Şiddet;

1. Başkasının beden bütünlüğüne zarar veren, acı çektiren Fiziksel şiddet,

2. Zor kullanarak gerçekleştirilen her türden cinsel saldırı ve istismar,

3. Psikolojik yıkıcı etki yaratan eylemler ve

4. Kadında ekonomik mağduriyet yaratan uygulamalar olarak sınıflandırılmaktadır.

Şiddete uğrayan kadının güvenliği, özgürlüğü, saygınlığı, fiziksel ve duygusal sağlığı, kendine güven ve saygısı bir bütün olarak olumsuz etkilenmektedir. Daha da ileri olarak kadınlarımız her gün öldürülmektedirler. Kadına şiddet uygulayan insanların çoğu genelde, mağdurun mevcut/eski eşi ya da sevgilisi, babası, ağabeyi, akrabaları gibi yakınlarının olduğu anlaşılmaktadır. T.C Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın toplumsal bir patolojik durum olan Kadına Şiddet sorununa ve önlenmesine yönelik ciddi çalışmaları olduğunu biliyoruz. Ama sonuçta Kadına Şiddet önemli bir insanlık sorunudur. Asıl konu ise laik eğitime, ekonomiye, işsizlik sorununa, sosyal yapılarımıza, geçim sıkıntılarına eğilmek ve KADININ BİRİNCİ SINIF, EŞİT İNSAN EŞİT YURTTAŞ olduğu gerçeğini hayata geçirmektir.

Sonuç:

Acı olayın üzerinden 163 yıl geçmiş olmasına rağmen, özellikle emekçi kadılarımız için yaşam koşullarının iyileşmesi açısından istenilen düzeyde çok fazla, köklü bir değişiklik olduğunu göremiyoruz. Çünkü çalışan, asgari ücretle geçinen, insanca yaşamak için gerekli temel gereksinimlerini karşılamakta dahi zorlanan milyonlarca insanımız vardır.

Ancak şunu söyleyebiliriz, erkeklerin yapabildiği her işi, mesleği/uğraşı kadınların da yapmaya aklı, gücü, enerjisi, yeteneği vardır ve yapabilirler. Burada önemli olan önce kadın kimliğinin tanınması, geliştirilmesi, değerinin bilinmesi ve gelişimi için gerekli olan olanakların sağlanmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk “Türk milleti zekidir, çalışkandır” dedi. Bizde bu tanımdan esinlenerek “Türk Kadını zekidir, çalışkandır” diyebiliriz. Nitekim toplumumuzda çalışkan, güçlü, kariyer sahibi kadınlarımızın onlarca örneği vardır (Mühendislik bilimleri, Sağlık bilimleri, Siyaset bilimi, ekonomi, Sanayi vb. alanlarda yetişmiş kadınlarımız gibi). Buna ek olarak tarımda, fabrikada, çiftliklerde, hayvancılıkta çalışan Emekçi kadınlarımız da üretimin temel taşlarıdır.

Ülkeyi yönetenlere, Topluma öncülük eden liderlere, eğiticilere düşen görevler;

• Özellikle kız çocuklarımıza, gençlerimize yeterli ve bilimsel eğitim olanağının sağlanması,

• Kadınların çalışma alanlarında istihdamının arttırılması,

• Çalışanlara insanca yaşam koşullarının sağlanması (yeterli ücret, iş güvenliği, sigorta, uygun çalışma koşulları gibi),

• Ülkemizde terör, kadına şiddet, çocuk yaşta evlilikler ve cinsiyet ayrımcılığına ilişkin de epey ilerleme kaydedilmiş olasına karşın bun sorunların tümüyle bitirilmiş olması,

• Devleti yönetenlerin kadın erkek eşitliğine dair verdikleri sözlere, çıkardıkları yasalara ve imzaladıkları sözleşmelere önce kendilerinin kararlılıkla uymaları ve uygulamaları,

• Kadınlarımıza uzaktan değil yaşadıkları alan/yerlerde, onlara ulaşarak güç ve destek verilmesidir.

Dünya Emekçi Kadınlar Gününde tüm kadınlarımızı ve siz katılımcıları saygıyla selamlıyoruz.”