Sosyal Paylaşım Sitesinde (!) son günlerde bir söz gözüme ilişmeye başladı. Bu söz şudur: ?Huzur mu istiyorsun az eşya az insan.? Bu söz günümüz insanını zihnen rahatlatmaya yetebilecek bir söz olabilir. Küreselleşen; çölleşmeye doğru hızla giden bu dünyaya insan dar gemliye başladı. İnsan belki önceleri de kabına sığmazdı ama şimdi hiç mi hiç sığmıyor. İhtiyaçlarıyla birlikte ihtirasları da artmaya gittikçe de bencilleşmeye başladı sanki. Dün maddeye kör gözle bakan insanlar, yatağından sanki şaşı kalkmışçasına adeta materyalizmin kulu kölesi haline geldi. Maneviyata bağlılık halkaları zayıfladıkça zayıfladı ve kopma noktasına geldi. İnsan kendi değerlerini unuttu. Daha doğrusu unutturuldu. Ülke topraklarının gittikçe daralması şan şeref levhalarının layık olduğu yere takılamaması insanlar üzerine bir kâbus gibi çöktü. Bu gerileyişte bizler her ne kadar politikacılara, maddecilere suçu atma kolaylığına kavuşsak da maneviyatından uzaklaştırılan toplum bugün kendini neredeyse yolun sonunda görür olmuştur. Bu çöküşte, bu çürümede, bu kendini kaybedişte yeni ulus devleti oluşun büyük hataları vardır, yanılgıları vardır, zaafları vardır. Malum olduğu üzere Osmanlı 600 yıllık bir zaman diliminde Cihan hâkimiyetine mazhar olmuş İslam dünyasında önemli bir devletti. Osmanlının kaybedişinde hata tek yönlü değildir. Yani din terakkiye mani olduğundan cihan hâkimiyeti sona ermiş değildir. Ancak Osmanlının neden çöktüğünü görmek için yine Osmanlının yükseliş devresine bakarak bir cevap aranabilir. Din insanlara sadece ahlak kurallarını hatırlatmaz. İnsanın hem ibadet etmesini hem de çalışmasını emreder. Siz ne kadar ibadet ehli olsanız da çalışmadığınız sürece hiçbir şey yapamazsınız. Başarılı da olamazsınız. Allah kullarının rızkını veriyor. Çalışana daha çok veriyor. Yabancıların (gayrimüslimler) başarılı olmasındaki en önemli sebep fen ve teknikte ileri gitmeleridir. Bir zamanlar İslam dünyası da fen ve teknikte çok ilerilerde idi. Fakat çalışmalar zayıfladıkça gerileme başladı. Zeki ve çalışkan insanlar körelmeye halen de devam etmekte olduğu muhakkaktır. İslam dünyasının işi düne göre şimdi daha da zordur. Çünkü milletleri yönetmeye muktedir olanın gücü ortadadır.
Yönetilen değil yöneten olmak gerekir; Yukarıdaki söze tekrar bakacak olursak; İslami hayat bir hayat nizamıdır. Bu dine inanan insan, kendinden, ailesinden, yakınından, komşusundan sorumludur. İslami nizam bir cemiyet hayatını bizlere gösterir. İnsan tek başına yaşar mı yaşar. Ama İslam; insana aileye topluma önem verdiğinden toplum hayatının kurallarını da bizlere hatırlatır. Aile hayatı İslam ahkâmına göre düzenlenir. Yani bireysel bir yaşam tarzı kendinden, ailesinden ve toplumdan kopuk yaşamak İslam ahkâmıyla bağdaşmaz. Bugüne gelindiğinde insanlar sersefil bir hayatı özler hale geliyor. Romantik, duygusal, özgür, serbest, dağınık bir hayat! Dahası da vardır elbet? Aile bağları ne kadar zayıflarsa insan da bir o kadar kendine ve topluma yabancılaşır. İnsanlarımızın gelmekte olduğu hal de bu hal üzeredir. Güvensizlik, kuşku, tedirginlik? Temel saiklerdir. Huzursuzluk başlayınca da insanda kaçış başlıyor. Zannederim Kafka?ya ait olan ?huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan? sözüne takılan insanlığın huzur bulacağına gerçekten de inanabilir miyiz? Karar sizin!