EDEBALİCE


 

Henüz 20. Yüzyılın başları…

Dünyadaki siyasi gelişmeler baş döndürücü bir şekilde gelişiyor.

İmparatorluklar yıkılıyor, devletler kuruluyor.

Her an, her devlet birbirine saldırmak için fırsat kolluyor.

Halk yokluk içinde.

İçte karışıklık.

& & &

Kolağası Mustafa Kemal, -henüz 26 yaşında- Tevfik Rüştü (Aras), Yüzbaşı Fuat (Bulca), Yüzbaşı Nuri (Conker), Hatip Ömer Naci ile birlikte “memleketin hâli” üzerinde kafa yoruyorlar.

Meşrutiyet henüz ilan edilmemiş. 

Özgürlükler kısıtlı.

Memleketin hali perişan.

Padişah II. Abdülhamit…

“Hak, hukuk, adalet, eşitlik; vatan, millet” gibi kavramların yasaklandığı bir dönem!..

& & &

Kolağası Mustafa Kemal’e sorduklarında;

Kalemi cebinden çıkarıp bir kâğıt istiyor; veriyorlar. Mustafa Kemal, Osmanlının Balkan Savaşı öncesi haritasını çiziyor, sonra haritanın bazı yerlerini karalamaya başlıyor ve uzatıyor, çizdiği haritayı arkadaşlarına:

- İşte Osmanlı Devleti Aliyyesi’nden, çok yakında bu kalacak! der. (Bak; Muşkara Haber/ İlk Misak-ı Milli)

Onun çizdiği ilk Misak- Millî haritasında; Halep’in güneyinden Suriye’deki topraklar, Irak’ta Musul – Kerkük vilayetleri de bulunmakta idi.

O bölge, düzlük bir alandır. 

Teröristleri orada karşılamak daha kolaydır.

& & &

Atatürk; bu sınırı çizerken Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgeleri özelikle seçmiştir.

Onun isteği; bir birlik kurulacaksa, bu ancak “Türk Birliği” olabilir. 

Dil, tarih, inanç ve kültürde birlik!..

Bunun için Atatürk, “Türkiyat Enstitüsü’nü, Türk Dil Kurumu’nu, Türk Tarih Kurumu’nu” kurmuştur.  

Türkiyat Enstitüsü’nü; bütün Türklerin birlikte hareket etmelerini sağlamak amacıyla, Türk kültürünü araştırmak, Türk Cumhuriyetleriyle aynı dili, aynı kültürü, aynı inancı paylaşmak için araştırma yapmak amacıyla kurmuştur.

Türk Dil Kurumu’nu; aynı dili konuşmak, aynı alfabeyi kullanmak amacıyla;

Türk Tarih Kurumu’nu ise; -İslamiyet öncesini de düşünerek- aynı inancı paylaştığımızı, tarihte kader birliği ettiğimizi bu yüzden Türk Birliği’nin kurulmasını düşünmüştür.

Oysa Atatürk’ten sonra gelen yöneticiler aynı hassasiyeti göstermemişler, Atatürk de kısacık ömrüne bunları sığdıramamış, belki de bu yüzden ölmüş / öldürülmüştür!..

& & & 

Atatürk, Siyonist İsrail Devleti’nin kuruluş aşmasında, 1937 yılında şunları söylemişti: (Haziran 1937, TBMM Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri)

“Şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için, İslamiyet’in mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mâni olacağız. Buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Peygamber’in son arzusunu, mukaddes toprakların daima İslam hâkimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız.”

Ne Peygamberimizin arzusu, ne de Gazi’nin arzusu yerine geldi!..

& & &

Atatürk müneccim değildi. Gelecekten haber veremezdi. Fakat O; milletini seven iyi bir liderdi. İsrail’in kurulacağını daha o yıllarda sezmişti. İsrail kurulmamalı idi. Türk ve İslam Âlemine ne gibi zulümler yaptığı ortada değil mi?

Ölmek insana has bir özellikti. Liderler ölmezdi. Atatürk de bir liderdi. O ölmedi, Türk milletinin kalbinde ebediyen yaşayacaktı. Bunu 10 Kasımda Anıtkabir’de bir Türk annesi söylemişti. 

Atatürk ölmedi, kalbimizde yaşıyor.

Ali İhsan TOSUN