YEREL SEÇİMLERE HAZIRMIYIZ

AK Parti uzun zaman önce yerel yönetimler de revizyon arayışına girdi. Bazı Büyük Şehir Belediye Başkanlarını görevden aldı. İstanbul, Ankara, Balıkesir, Bursa, Niğde ve Nevşehir’de dahil olmak üzere Yerel yöneticilerin istifası istendi. Bazı şehirler istisna, üzerine gidilmedi. Nevşehir Belediye Başkanı görevden alınmadı ancak, M. Vekili ön adayı gösterilmek üzeri istifa eden Başkan, Vekil sıralama listesine de yer verilmedi. Bu süreç başladığı dönemde, bu durum kabul edilemez dedim. Seçilmiş Başkan hiç bir gerekçe gösterilmeden görevden alamazsınız. Hukuk, demokrasi inancım bu demokratik tepkiyi zaruri kıldı. Derken AKP’de bu anti demokratik uygulamadan vaz geçti.
Yerel seçim takvimi de belirlenen zamana durmaksızın akarak 2019 yılı Mart ayına yaklaştığı şu günler de yerel yönetimler de, politik süreç başlamış durum da. Doğrusu seçim takvimi değişikliği de söz konusu olmaktan çıkmış durumda.

Dünün politik siyasi Adli tanımıyla bugünü yaşayım bu yönlü politika üretim dersen; kullandığı araç gereçler son model olurken buna hakim olan insan eski, modeli geçmiş algı yaratır, yaşadığı çağa uyum sağlamaz.
Şöyle ki; dünün siyasi parti politikaları popülizm üzere yapılmaktaydı. Tekrar seçilme kaygısı güdülmekteydi. Demokrasinin dez avantajlarından birisi de genel/yerel siyaset de popülizm yeniden seçilme kaygısı güdülerek icraat yapma hissiyatı zorunluluğu. Bu durum Şehirlerin yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte. Günümüz algısı, Popülizm Seçim süreci Arife’sinde makul karşılanabilir ancak, seçildikten sonra popülizm yapmak “ ego, mali kaygı ve nüfus adına” devlet, millet düşmanlığı kabul edilmeli ve aşağılanmalı. Seçilen siyasetçi artık popülizmden yana değil ülke, millet, devlet çıkarı idealleri doğrultusunda realiteyi, bilginin, aklın zorunluluğunu rehber edinmek, gereğini yapmak durumundadır. Şahsi çıkarlar gözetmek bayağılık, aşağılık duyusu çağrıştırmaktadır.

ADLİ YIL BAŞLANGICI

Her yıl Adli tatilin sonlanmasının ardın da yeni Adli yıl başlangıcın da Adli makamlar başta Yargıtay, AYM ve HSYK gibi kurum Başkan’ları TC.’nin Adli yol haritasını tanımlıyor yüksek Hukuk değerlerine vurgu yaparak nutuklar atıyor deyim yerindeyse içi dolu kararlılık gerektirecek yüksek idealler tanımlıyorlar. Doğrusu katılmamak söz konusu değil sonrası; Yargılama ve Adalet kavramının sağlanması sürecine geçildiğin de uzayan yargılama süreci, vicdanları rahatsız eden ceza süresi ve çelişkili tutukluluk süreçleri yargıda üstü açık polemik yaşanmasına neden olmakta. Geçtiğimiz dönem de Siyaset İnsanı söylemlerine bir göz attığınız da Yargının ne kadar eleştirildiğini, iki söylemlerinin birinin Yargı ve Yargıç’lara yönelik eleştirilerle dolu olduğunu göreceksiniz. Doğrusu Adalet, Yargı üzerin de FETO türbünensı diğer, Kamu kurumlarında olduğu gibi Yargıda da büyük resasyon yarattı ve ritüelleri, kurumsal işlevi ters yüz etti, bu durumu da göz ardı edemeyiz. Yeni dönem de neler olacak, Türk Yargısını ne gibi sürprizler bekliyor bilinmez. Adalet Bakanı Apdulhamit Gül, yeni dönem de çok sayı da Hakim ve Adli personelin görevlendirileceğini açıkladı. Acaba Adli personel de ileriki dönemler de karşımıza yeni bir Tarikat, Cemaat örgütlenmesi çıkar mı bilinmez. Türk insanı Cumhuriyet‘in dışında her tür Tarikat, Cemaat örgütlenmesine açık. Bir türlü Cumhuriyet değerlerini ilke, inanç edinemedik. Nedir Cumhuriyet değerleri diyecek olursanız; hepimizin bildiğini tekrarlayım: bilgi, akıl, medeniyet, dürüstlük, ahlak ve tevhit inancı kimseye izafiyet tanımadan eşit yurttaşlık hakkı, bilinci vs. Adalet, Hukuk esaslarıyla sağlanırken Hukuk da, Toplumun Adalet kültüründen beslenmektedir. Kağıt üzerinden her ne kadar medeni tanımlar yapıp kanunlaştırmış olsanız da istemeseniz de Toplumun Adalet kültürüyle paralel denge oluşturmak durumu söz konusu olmakta. Bu durum siyasette de söz konusu; Halka istemeseniz de popülist realite üzerinden politika üretmek durumunda kalmaktasınız. Eğer doğru kaçınılmaz gerçekler üzerinden politika üretirseniz ömür billah iktidar yüzü göremezsiniz.

İki tanım ve iki algı var yukarıda ki konu başlığından popülizmin, kaçınılmaz yanlışını devlet millet düşmanlığı gibi tanımlarken; aşağıdaki ki konu başlığında da Popülizm yapılmadan, ömür billah iktidar olunamayacağı tanımlanmakta. Bu durum bir açıdan büyük çelişki gibi gözükürken diğer yanda politik zorunluluk olarak algılanmakta. Artık Siyaset mesleği de üst aklı, ileri zekayı gerekli, zorunlu kılan meslek gereken, dozo gerektiği ölçüde Siyaset İnsanı ayarlamalı.

YOL AYRIMINDAKİ TÜRKİYE

Türkiye yol ayrımın da tanımının bir adım ilerisin de, yeni bir yolda değil yeni yerinde ve kendi konumunda çekim gücünün etkisinde değil, kendi çekim gücü oluşturma yolunda ve kendi konumunda. Başarabilir miyiz? Evet, daha da fazlasını yaparız yapacağız. Türkiyeliyiz Türk’üz, Atamız Oğuz, diyor muyuz? Evet, deriz yaşadığımız vatanın kurucu Babası M. Kemal Atatürk ve Cumhuriyet eşit yurttaşlık haklarına dayalı medeni unsurlar tanımlayan devletin hür eşit yurttaşları mıyız? Evet elin, her ırktan Amerikalısı başarıyor, ben Amerikalıyım diyor da; sen, ben ve o, biz neden diyemiyelim. Biz bağnaz, Barbar’mıyız, medeniyeti hiç görüp tanımadık mı?

Eğer çevrende olup biteni değişimi algılayamıyor, geçmişin 70’li yılların politik tanımlarına takılı kaldın Laikliği dinsizlik algılayan tanımın particiliğini yaşıyor CHP’ne dinsizlik olarak bakıyorsan sana, sözüm yok.

Türkiye bu günler de ekonomik bir gerginlik yaşamakta, yaşayacak ta ama, millet olarak üstesinden geleceğimize şüphesiz inanıyorum.
Şu da var ki; Hükümetin Ülke yönetiminde ki sorumluluğu büyük. Gücü kuvveti etkili olan kurumun yatırımları, kararları bu bağlamda sorumluluk ve hataları da büyük olur. Hatta, yapılan hata, kusur ve yanlışın telafisi geri dönüşümü de olmaz. Hükümet, devlet reflekslerini tanımlayıp belirlerken bin kez düşünmeli, Muhalefetin katkılarını göz ardı etmemeli özellikle ağır eleştirileri irdeleyip pozitif yönlü sinerji yaratmalı, tepkisel düşünmemeli.