Yusuf Aleyhisselam rüyayı böyle yorumlamış ve bolluktan sonra gelen kıtlıkta alınacak önlemlerden bahsetmişti.

Allah’ın günleri bütün insanlar için aramızda dönüp durmaktadır. Yükselen alçalır, alçalan yükselir; genişleyen daralır, daralan genişler. Aziz olanı zelil eden, zelil olanı aziz eden sadece Allah’tır.

Devletler de insanlar gibidir. Bir devlet parlar, dünyaya hükmeder, sonra sebepler yaratılır ve yok olur. Yerine başka bir devlet gelir ve o da aynı süreçlerden geçer. Bu, insanlar ve kavimlerin aralarında imtihan olunmaları için Allah’ın takdiridir. Allah, kullarını biraz genişleteceğini ve biraz da daraltıp sınayacağını beyan etmiştir.

İnsan dünyaya gelince nasıl yemek bulabileceğini sorguluyordu. Sonra nasıl üretebileceğini düşünmeye başladı. “Kilo vermem lazım, diyete başlayacağım.” sözlerini “Öğlene ne yesek acaba?” sözü takip etti. En son “Kocişimle kahvaltı keyfindeyiz.” Paylaşımlarını görüyorduk, şimdi yine başa döndük. Nasıl yemek bulabiliriz?

“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele.” (Bakara Suresi 155. Ayet)

Komşuda gürültü olunca artık sadece sesi evimize gelmiyor. Etrafımızdaki ülkelerde oluşan sorunlar artık bizi ve dünyayı etkiler hale geldi. Rusya doğalgazı her an kesebilir nasıl ısınacağız? Çin gıda ihracatını bıraktı kendisi için stokluyor. Bu aynı 2. Dünya Savaşı öncesi bir hale benzemektedir. Kim bilir, belki de bunlar 3. Dünya Savaşı’nın hazırlıklarıdır. Ukrayna’da savaş çıkınca ayçiçek yağı fiyatları uçtu. Daha dışarıdan gelen buğday, benzin, her ne alıyor isek hepsinde sorun yaşayacağız. Sanki mısır kavmi gibi yedi yıl bereketten sonra yedi yıl kıtlık geliyor...

YEDİ YIL BEREKET

Yıllardır farkına varamamış olsak da bereket içinde yaşıyormuşuz. Geçen seneki, hatta bir kaç sene önceki fiyatların gelmesi bizim ve çocuklarımız için ne kadar hoş olurdu ama güneş battı ve yeni günler doğdu. Artık çiftçimiz ekmeyi bıraktı, ineğin altından gübre alma gibi zahmetli işleri kalmadı. Devletten toprak icarı alıp ekiyor gibi yaptılar. Mazot desteği ver, gübre desteği ver, ürünümü kesin kârlı alacağın hakkında garanti ver demeye başladılar. Soru: Üç ay çalışıp dokuz ay yiyen kesimin adına ne denir? El cevap: köylü denir. Şu evlerine dönmelerini istediğimiz Afgan ve Suriyeliler bir gitsin de görelim ineğin altını kim temizleyecek, hayvancılık ve tarım ne hale gelecek, inşaat sektörü nasıl olacak...

Şehirli ise üretmenin ne olduğunu bile bilmez bir hale geldi. Herkesin kınadığı, şerrinden Allah’a sığındığımız üç harfli marketlerin sattığı hiçbir ürün şehirli tarafından üretilmez oldu. Sadece tüketen bir toplum olduk. Al ve tüket, kimse nasıl üretildiğini bilmiyor. Yeni nesil ya da güncel adı ile Z kuşağı denilen kesim aldığı yumurtayı kıramaz halde iken kafelerde fotoğraf çektirip tabağını yarım bırakıp sadece tüketen bir nesil oldu. Refah içinde kahve fotoğraflarımızı, tatillerimizi, umrelerimizi, yemeklerimizi, doğum günlerini, aldığımız eşyaları hepimiz internette yayınladık. Ama ne oldu anlayamadık, güneş batınca yeni bir gün geldi.

YEDİ YIL KITLIK KAPIDA

Daha piyasaların şokunu atlatamadık. Fiyat artışları bir türlü oturmadı. Hani piyasadaki artış bitse ne olduğunu bir şeklide anlayacağız. Nasıl ki yabancı ülkeye giden insanlar oranın parasını zihninde hesaplarlar, mesela “Buranın parası Türk Lirasının iki katı ediyor.” der, bisküviye bakar ikiye çarpar pahalı der, ya da alır. Ama biz malzemedeki artışın doğru olup olmadığını bile daha bilemiyoruz. Artık ev almak Avrupa’da ve Japonya’da olduğu gibi imkânsız hale geliyor. Metro ve otobüs gibi ulaşım araçlarının çok kullanılmadığı, herkesin arabasının olduğu, aslında zengin bir toplum olan bizler benzinde yirmi lirayı görünce şaşırdık.

Pandemi sürecinde pek çok toplum gibi Türk toplumuna da kıtlık korkusunun ne yaptırabileceğini görmek için şöyle bir yokladılar. Hemen marketleri boşalttık. Demek ki panik bu toplumu kolayca yıkıyor. Basit paniklerle bile bizi harabe edebilirler. İzlediğim haberde Ukrayna’daki bir adam anlatıyor: “Bir yere gidiyorduk, benzin bitti. Benzinci para almadı, yemek yedik lokantacı para almadı.” diye. Daha birkaç gün önce izledim. Laf eğitimden açılınca eğitim şart deyip sistemin tüm eksikliklerinden bahsediyoruz ama virüs var dendiğinde 30 kuruşluk maskeyi yüz liraya hemen çıkartan da bizdik. Orman yangını var dendiğinde yangın söndürme ekipmanlarının bir günde fiyatı değişti. Fırsatçı bir toplum olduk. Gemi batarken herkes kendi canına düştü ama gemiyi kimse düşünmedi. Sevgili dostlar, bu işler iktidarlarla değişecek ise hemen değişsin ama iktidarların değişmesi aynı zihniyette bir başka kesimi getirecek ise halimiz nasıl olacak?

BUĞDAYI SAPI İLE SAKLAMA ZAMANI GELDİ

Dünyadaki bütün zor günler geçmiştir. Ecdadın Çanakkale’de yediği kuru üzüm hoşafı günleri, dedelerimizin erişte çorbasını zor bulduğu kıtlık günleri bile geçti. İnşallah bu günler de geçecektir. Paniklememek lazımdır, böyle günlerde en doğru davranış suçlu aramak yerine sabretmektir. Herkes bir suçlu bulup kendini rahatlatabilir ama dünya değişmektedir. Zira başımıza gelenler herkesin kendi sıkleti kadar suçta ortaklığı olan meselelerdendir. Ancak kendi hatalarımızın sonucudur. Kendimizi düzeltmedikçe mesele bitmeyecektir. Yusuf Aleyhisselamın önerisi gibi gıda ile ilgili tedbir almadan bu sıkıntılar aşılamaz. Basit bir hesap vardır, piyasada bol olan ucuzdur, az olan pahalıdır. Ufak da olsa bahçemizi eksek ve mahsulümüzü alsak kimse bize domatesi 15’ten satamayacaktır. Pahalı mal almak zenginlik değildir. 30 liraya salatalık yemeyebiliriz. Birkaç ay sonra yaz geldiğinde bahçeye girip istediğimiz kadar yiyebiliriz. O zaman da pahalı olan kış meyvesine veya sebzesine gerek yoktur. Bosna Hersek’in sıkıntılı günlerinde herkes saksılara domates, biber ekti. Artık aileler biraz da olsa ihtiyaçlarını üretmek zorundalar.

Ülkemizde toprak yok mu ki ayçiçek yağını ithal ediyoruz? Artık ilk önce evimizde neler yapabiliriz, nasıl tasarruf yolları bulabiliriz diye bunları düşünmek lazım gelmektedir. Ki Allah’ın izni ile bunların hepsini bulduğumuzu göreceksiniz. Hayat bize öğretecek, insanlar Instagram'dan tasarruf videoları atacak ve topluma destek olmaya çalışacaklar. Diğer taraftan da ülke bazında geleceğimiz için doğru önlemler almak gerekmektedir ki o devletin işidir. Benim aklım devlet yönetmeye müsait olsa siyasete girerdim. Beni ilgilendiren kendi hayatımdır. Tabii daha önceki iktidarlarda oluşan zorluk günlerini onların kötü yönetmesine bağlar isek kendi dönemimizdeki zorluk günlerini açıklayamayız. Bunlar siyasetçilerin sorunu.

Eskiden hasta ziyaretine giderken çay ile şeker götürürdük. Neden çay ve şeker giderdi sorusu şimdi daha iyi yanıt buldu. Çay ve şeker giderdi çünkü kıtlık görmüş bir nesil pasta falan almak istemezdi. Birbirinin geçimine katkıda bulunmak için ev ihtiyacı giderilsin diye düşünürdü. Düğünlerde altın takma işi de bir nevi imeceleşme idi. Bizler de yeni ve modern hayatta bu sıkıntılar geçene kadar boş yere şikâyetle uğraşmayıp kendimiz ve ailemiz için çözümler bulacağız. Zor günler geçene kadar evimizi küçültürüz, kendimizce üretime katkımız olur. Hatta bilemeyiz, belki bunlar iyi günler olabilir.

ZOR GÜNLERİN PANDEMİ SELALARI

Yakın dönemlerde atlattığımız Covid-19 salgını ilk çıktığında ölüm bizleri nasıl da korkutmuştu. Mahşer senaryosu gibiydi. Kadın kocasından, baba çocuğundan, kardeş kardeşten kaçar bir haldeydi. Minarelerden sela okuyor, Allah’ım sen bizi koru diye yalvarıyorduk ama uzaktan bir ulak geldi ve dedi ki aşı yolda... Uzaktan bile olsa kara görününce Allah’ı hemen unuttuk. Hastalık geçmedi ama minareden de ses çıkmaz oldu. Allah insanları hep hastalıkla, darlıkla ve genişlikle imtihan edecektir. Kullar meseleyi unutmasın diye...

“Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele. Onlara bir musibet geldiğinde: ‘Biz Allah'ınız ve elbette O'na döneceğiz’ derler.” (Bakara Suresi 155-156. Ayetler)

Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz demek sadece ölünce dönülecek demek değildir. Müslüman, hayatta meselelerini Allah’a arz eden, kendisinden af dileyen ve yardım isteyen kişidir.

Bu komşularımızda olan savaşların bizler ve kendileri için nasıl sonuçlar doğuracağını bilmiyoruz. Hatta kendileri bile bilemiyor. Bu konularda sadece aklıma sık sık bir ayet geliyor. “Allah insanları, birbiriyle defetmese idi yeryüzü mutlaka bozulup giderdi fakat Allah, âlemlere karşı büyük fazıl sahibidir.” (Bakara Suresi 251. Ayet)

Allah’ın takdiri ile bazı kavimler, bazı kavimleri kırar geçer ki yeryüzü fesatta kalmasın. Azgın Batı Uygarlığı karşısında kibirli Rus ve Çinliler kendi mücadelelerinden dolayı Müslüman topluluklardan uzak dururlar da kendi aralarındaki kavgadan dolayı mazlum ümmeti Muhammed’in yüzü güler. Umarım zalimlerden değiliz. Allah bizleri gün yüzüne çıkarsın. Kendi yanlışlarımızdan dolayı bizleri kıtlıkla imtihan etmesin. Âmin...