Instagramda paylaştığım suluboya resimlerimden birinin altına yabancı bir takipçim şöyle bir yorum yazmış, “Girmeye korktuğun mağara aradığın hazinedir.”

    İnsan olarak daima arzu ettiğimiz olsun istiyoruz. Bu nedenle de en güzeli olmasa da daima arayış içindeyiz. Bazılarımız gözü kara her yere dalarken bazılarımız da tereddütle hareket etmeyi yeğliyoruz.

     İyiyi, güzeli, doğru olanı, varsa şayet mükemmel olanı görmeye çalışıyoruz. Aradıkça da arıyoruz.

    Neyde ve nerede arıyoruz? Bir yolculuğa mı çıkıyoruz? Bir şeyleri tetkik mi ediyoruz? Ne yapıyoruz?

     Aslında hiçbir şey…

     Sadece sözde kalıyor arayışlarımız. Adım atanlar da oluyor ama genelde bir adım atmıyoruz ve hep bize gelsinler istiyoruz. Yani fedakârlık yapsınlar!

     Aslında değişen şartlar, teknolojik yenilikleri, imkânlar ve daha insanın yaşamını kolaylaştıran her şey bizleri biraz daha miskinliğe, atalete, vurdumduymazlığa, adamsendeciliğe doğru yol almamızı sağlıyor.

     Bütün bu değişen hallere bir de akrabalık bağlarının gevşemesi, arkadaş çevresinin bencilleşmesi gibi durumlar da eklenince adeta kendimizi erişilmez görüyoruz. Kendimizi dev aynasında görmek kendimize bir şey sağlamaz. Belki bunu da biliyoruz ama yine de değer görmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

     Geçmişte sevgi ve saygı ortamı bugüne göre daha iyi düzeyde idi. Günümüzde ise bu erdemler unutulmaya başlandı.

     Alışkanlıkların hem iyi hem de kötü tarafları vardır. Bu biraz da neye alışıldığıyla ilgilidir. Kitap okumak, iyi fikirler edinmeyi düstur haline getirmek, iyiliksever biri olmak güzel alışkanlıklardan sadece birkaçıdır. Zamanı faydasız hoyratça kullanmak, çevreyi kirletmek, birilerini rahatsız edecek derecede gürültülere sebep olmak gibi alışkanlıklar da istenmeyen davranışlardır. İyi ve kötü alışkanlıkların daha güzelleri ve fenaları da vardır. Bunlar saymakla bitmez.

     İnsanlar geçmişe göre basit ve derin olmak üzere daha çok saplantılara sebep olan düşüncelerin girdabına kapılmaktalar.

     Bir şeyi araştırmadan, sorup soruşturmadan yargılama hastalığı yaygınlaştıkça yaygınlaşıyor. Bu nedenle bazı serzenişleri sosyal medya vasıtasıyla daha çok görür olduk:

   “Hayatımdan çıkardığım her insan için şükrediyorum.”

   “Beni artık bana ne söylendiği değil, nasıl hissettirildiği ilgilendiriyor.”

    “Beni olgunlaştıran şeyler daha duygusuz birine çeviriyor.”

    “Kimseyi kontrol edemezsiniz, sadakat içten gelir.”

    “Hiç kimseye tahammül edememe hastalığına yakalandım.”

    “Güzel yarınlar olsun ki, kötü dünleri unutalım.”

    “Pes edecek en son insanlarız, biz sadece vazgeçtik bunu anlayın.

    “Zaman alışmayı öğretir ama unutmayı asla.”

    “Her zaman içinden geleni yap çünkü seni her şekilde yargılayacaklar.”

    Bu yorumlar arasında hakikat olan yok mu elbette var ancak bütün mesele insanlık daima kaybediyor veya bir yorumcuya göre de; “Kimseyi kaybetmiyor, giden başkasını, kalan kendini buluyor.”