Sevgili bir dostumun Facebook paylaşımı ilgimi çekti. Tam 34 yıl önce tanışmıştık. Anı tadında bir paylaşım yapmış. Noktalamalarını düzelterek, bip’leyerek, dostumun hoşgörüsüne sığınarak sizinle paylaşıyorum. İçeriğine hiç dokunmadım.

“Hoş Bir Sadâ Bırakmak İşte Böyle Olur.

Tatil dolayısıyla köyüm(deki) … evimdeyim. Telefonum çaldı; karşımdaki kişi, … Köyünden dayıoğlu … 

Selam, kelam derken; dayıoğlu:

“Abi, abimin hanımı … Yengem hasta; kalp rahatsızlığı var; …, … (2 ilden bahsediyor) gezdirilmiş, teşhis konmuş, lakin bu konuda beceriye, ameliyatını gerçekleştirme cesaretine sahip bir doktor bulamadık!.. Sizin köylü olup, oldukça üne sahip Sayın Doktor … Hocamız aklımıza geldi. Bu konuda aracı olursanız çok memnun oluruz.” dedi.

“Öncelikle çok geçmiş olsun, ne demek, hemen kendisini arıyorum.” dedim. Ve hemen kendisini aradım. 

Selamlaşma ve hal hatırını sordum. 

“Köydeyim, burada her şey çok güzel, seni de aramızda görmekten mutluluk duyarız.” dedim. 

Bilmukabele ardından; 

“ Şu an tatildeyim, oraları aratmayacak bir yerdeyim, az sonra sana resimlerini atacağım.” dedi ve dediğini yaptıktan sonra kendisine esas meseleyi anlattım. 

“Bana teşhisle ilgili eko vs. ne varsa atsınlar, şu an tatil günü, pazartesi bakar ve görüşümü bildiririm.” dedi. 

Hemen dayıoğlunu aradım, yapmaları gerekeni söyledim. Onlar da gereğini yapmış, belgeleri Hocamıza göndermişler. Sağ olsun, var olsun; sabredemedi, pazartesi olmadan geri dönüş yaptı. 

“Getirsinler, gereken ne ise yaparız.” dedi. Nam- ı diğer … Yenge, diğer dayıoğlu …’in hanımı.

İki gün sonra hastayı … Köyünden alıp hep beraber İstanbul’a doğruca … Hocamızın hastanesine götürmüşler.

Aradan beş gün geçti, köyümden ayrılıp … Köyüne eşimin yanına gittim. Merak içinde haber bekliyorum. Saat 16:00 civarı telefonum çaldı. Karşımda Sayın Hocam …  Sevincimi, duyduğum hazzı kelimelerle anlatamam. 

Selamlaşma ve kısa bir hasbıhalin ardından;

“Hastayı bugün ameliyat ettim, iyi geçti, yoğun bakıma aldım; her şey iyi, yolunda.” dedi. 

“Ey senden ve ekibinden Allah(cc) razı olsun; elinize, gönlünüze, beyninize, kalbinize, tüm vücudunuza sağlık; ceddinize rahmet.” dedim. Sonsuz, tarifi imkânsız bir memnuniyet içindeydim. 

Doktorumuz, dayıoğlundan önce davranmış, büyük bir hassasiyet göstererek beni arayıp haber verme zahmetine katlanmış, nezaketini göstermişti. Belli ki, her hastasında olduğu gibi, buradaki neticeden kendisi de çok mutlu olmuştu. 

Kendisine tekrar tekrar teşekkür ederek, sağlık ve esenlikler içinde başarılarla dolu nice yıllara diyerek selamlayarak görüşmeyi tamamladık. 

Ardından hemen dayıoğlunu arayıp haber vererek olup biten karşısında memnuniyetimi ve çok geçmiş olsun dileklerimin şahsına ve şahsında hasta ve yakınlarına iletmesini istedim. O’ da bana; “Abi, beni geçtin, ben de şimdi seni arayacaktım. Hastaneden geliyorum. Hastamız ameliyattan çıktı, yoğun bakıma alındı. Allah(cc) , … Hocamdan, ekibinden, sizlerden razı olsun. Çok mutluyuz .” sözlerinden sonra selam ve iyi dileklerin ardından konuşmamızı tamamladık.

Q Q Q

Sevgili dostum bir kişiyi kurtarmakla iyi etmiş. O, belki de ancak buna gücü yetebilirdi. Ya diğer binlerce sırada ameliyat bekleyen, ameliyat beklerken ölen hastalar! Onları kim kurtaracak?

Devletin imkânlarıyla bir yerlere gelmiş, okumuş, Prof. olmuş, çoğu zaman yurt dışına eğitim için gönderilmiş, hala zaman zaman staj veya seminerlere yine devletin imkânıyla katılmış kaç Doç. veya Prof. devletin hastanesinde ‘muayene parası’, ‘bıçak parası’ almadan görev yapıyor?

“Hocam bir de benim dosyama bakar mısın?” ricasında bulunduğum, Erciyes Uni. Tıp Fakültesi’ndeki ünlü kalp Prof.unun şöyle geriye dönüp baktıktan sonra yüzünü buruşturup çıkıp gitmesine ne dersiniz?

Eğer dostumun bahsettiği, bizim anladığımız biçimde herkese aynı duyarlılığı gösteriyorsa ne mutlu ona!..