EDBALİCE

Ali İhsan TOSUN

[email protected]

Anadolu’ya Asur Ticaret Kolonileri çağından çok önceki dönemlerde de birçok uygarlıklar, şekil vermiştir. Hurriler, Urartular, Luviler, Lidyalılar, Likyalılar, Hititlerin atası Hattiler, … 

   Anadolu’da ticaretin başlangıcını, Asurlular kadar gelişmiş olmasa da, MÖ 3.000 yıllarına kadar götürmek mümkündür. 

   Asur Ticaret Kolonileri Kapadokya’da Satraplık Dönemi’nden beri ise sistemli hale getirilmiştir. Anadolu’nun birçok yerine, Karum ve Wabartum olarak bilinen ticaret merkezleri kurulmuştur. 

   Karum;  Akadça’da “liman” anlamına gelir.  Kārum Anadolu’da “büyük ticaret merkezi; pazar yeri” anlamında kullanılmıştır. 

   Kārum’lar, büyük şehirlerde kurulmuştur. Krallar tarafından yönetilirdi. O dönemde Anadolu’da Site (şehir) Devletleri vardı.

   Karum ve wambartumlar özellikle ticari yollar ve kavşaklar üzerine kurulmuştur. 

   Wabartumlar, aruma göre daha küçük ticaret merkezleridir. Özellikle Karumlardan satın alınan Asur ticaret malları, yerli tüccarlar tarafından wabartumlarda yerli halka satılmakta; yerli halkın ürünleri de yine aynı tüccarlar tarafından alınarak Asurlu tüccarlara satılmaktadır. Asurlu tüccarlar Anadolu’dan topladıkları malları Asur’da pazarlamakta idiler. Asur’dan alınan mallar ise aynı şekilde uzak Doğu ülkelerine pazarlanarak iki taraflı ticaret yapılmıştır. 

   Ticarette bakır, gümüş, kalay gibi madenlerin külçe olarak karşılığı ile alışveriş sağlanıyordu. O dönemde henüz Lidyalılar parayı icat etmemişti. 

   Anadolu’da özellikle bakır, gümüş ve kalay gibi madenler Asur’da çok ihtiyaç duyulan ham madde ürünleri idi. Bu mallar eşek ve katırlardan oluşan kervanlarla taşınmıştır.

   Kültepe’de yapılan kazılarda birçok tablette bunlarla ilgili bilgiler bulunmuştur.

   Wabartumlar, tüccarların, yük hayvanlarının konakladıkları, kervan yüklerinin güvenlik altına alındığı, yerli halkla alışverişin yapıldığı karumdan küçük ticaret merkezleridir. 

 @ @ @

   NENEŞŞA WABARTUMU

   Kültepe – Kaniş Karum’u; Anadolu’daki kolonilerin yönetim merkezi idi. 

   Kaynaklar Kaniş Karum’unun batısında 3 tane wabartum olduğundan bahsetmektedir. Bunlardan birisi Nevşehir yakınlarında “Neneşşa” adıyla kayıtlara geçen bir wabartumdur.  

   Yaptığımız araştırmalar sonucunda bu wabartumun, günümüzde “Pazargediği” olarak bilinen Sarıhıdır Köyü’ndeki, bugün işlevini kaybetmiş pazaryeri olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü eldeki veriler bunu göstermektedir. 

   Bu konu; kamuoyuna ilk defa açıklanmaktadır.

   Atalarımız buranın eskiden beri pazaryeri olarak kullanıldığını söylerlerdi. Pazargediği’nin çaya yakın kısmı bataklık olduğu için “Azmak” adı verilmiştir. Kervanlar hayvanlarını buradan sulamakta idiler. Çayda açılan göleklerden su temini yapılırdı. 

   Bu verilerden bir başkası ; tarihi Milattan Önceki yıllara kadar uzanan “Kral Yolu” üzerinde bulunuşu. Kral yolu; Symira’dan (İzmir) başlayıp Kültepe’ye kadar uzanmaktadır. 

   Selçuklular, gelişmiş ticaret yolları üzerine kervansaraylar inşa ederek, ticaretin daha güvenli ve kolay olmasını sağlamışlardır. “Pazargediği” mevkiindeki Neneşşa Wabartumu’nun yanındaki Saruhan Kervan Saray’ı da bunun bir delili sayılabilir.

   Aslında burada bir ticari yapının da bulunması gerekirdi. Onunla ilgili kalıntı, sadece Ramsa (Damsa) Çayı üzerinde, günümüzde rahmetli babam Yakup Tosun’un tarlasında, Köprü Çenesi bulunmaktadır.

   Ramsa (Damsa) Çayı üzerinde, Kızılırmak’ın 4 – 5 km güneyinde, İpek Yolu (MÖ Kral Yolu) üzerinde köprünün bir ayağının katıntısını bugün de görmek mümkündür.

   Köprü çenesinin 200 m batısındaki Ramsa Çayı’nda, bahçelere su götürmek amacıyla yapılan kanalda, köprüde kullanılmış, dikdörtgen biçimli yontma bir taşa daha rastlanmıştır. Beyaz tüf kaydan oluşan bu taş, açılan kanal içerisinde zamanla gömülmüştür.

   Bir başka kanıt olarak; Sarıhıdırlı Nebiağa Sülalesi’nden Mustafa Bostan’ın, nam-ı diğer Hacı Metin’in, Pazargediği’ndeki tarlasında bulduğu bir sikkeden söz edebiliriz.

   Sikkenin ön yüzünde, kralın sağa bakan bir motifi bulunmaktadır. Arka yüzünde ise Tanrıça Athena, sağ elinde zafer tanrıçası Nike’yi tutmaktadır. 

   Bu tür sikkeler genellikle Kapadokya, Roma ve Bizans krallarına has sikkelerdir. Konunun uzmanı Halit Erkiletlioğlu’nun “Büyük Kayseri Tarihi” adlı kitabının I. Cildinde bulabilirsiniz.

   @ @ @

  NOT: Konuyla ilgili araştırmamız devam etmektedir. Allah nasip ederse, Ürgüp Turizm dergisinde daha geniş bilgi verilecektir.