?1992 yılından itibaren her yıl Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından 10 Ekim tarihi Dünya Ruh Sağlığı Günü olarak belirlenmiştir ve ruh sağlığının ve ruh hastalıklarının toplumda farkındalığının ve anlaşılırlığının artırılması hedeflenmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü?nün tanımına göre sağlık, sadece bir hastalığın ya da malüliyetin olmayışı değil, aynı zamanda bedensel, ruhsal ve toplumsal olarak tam bir huzur ve iyilik hali içinde bulunmaktır. Bireyin sağlığının tam olabilmesi için ruhsal sağlığının da tam olması gerekmektedir.

Ruh sağlığının korunması bireylerde yaşam kalitesini artırmakta, sosyal bütünleşmeyi ve toplumsal üretkenliği sağlayarak toplumun ilerlemesine katkıda bulunmaktadır. 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü 2014 yılı teması olarak ?Şizofreni İle Yaşamak? belirlenmiştir.

Avrupa kıtasında her dört kişiden birinin sürekli olmasa bile hayatlarının bir döneminde ruh sağlığı sorunu yaşamaktadır ve şizofreni; toplumsal, ekonomik ve duygusal maliyeti çok ağır olan bir hastalıktır.

Şizofreni; düşünüş, duyuş ve davranışlarda önemli bozuklukların görüldüğü, hastanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden uzaklaşarak kendi dünyasında yaşadığı, genellikle gençlik çağında başlayan bir ruhsal hastalık olarak tanımlanmaktadır.

Bilinç ve yönelimin genellikle yerinde olduğu şizofrenide zekada belirgin bir gerileme olmasa da soyutlama yetisinde zayıflama ve belirgin yıkımın görüldüğü durumlar da yaşanabilmektedir.

Varsanı, sanrı, sürekli ağlama ya da gülme, kuşku, kendini tanıyamama, güvensizlik, düşmanca düşünceler, aşırı derecede konuşma, anlatımda kopukluk, güçsüzlük, insanlardan kaçma, spontane olamama, duygulamında eksiklik, yaşamdan zevk alamama, dış görünüşü önemsememe gibi semptomlar görülmektedir.

Biyolojik kökenli bir hastalık olarak görülen şizofreninin ortaya çıkışında genetik faktörlerin yanında psikososyal faktörlerinde etkisi olduğu bilinmektedir. Tedavi aşamasında akut krizlerin tekrar ortaya çıkışını engellemek ve kişinin kişilik gelişimini desteklemek için daha çok semptom tedavisi uygulanmaktadır.

Semptom tedavisi ilaçla tedavi, psiko-sosyoterapi, psiko bilgilendirme ve aile desteği ile daha etkin hale getirilebilmektedir.

İnsan hayatında büyük bir öneme sahip olan ruh sağlığında damgalanma korkusundan dolayı bireyler yanlış tedavilere yönlenmekte ve tıbbi tedavinin gecikmektedir.

Bu gecikmeler hastalığın seyrini kötüleştirmekte, şiddetini artırmakta ve iyileşmeyi zorlaştırmaktadır. Günümüzde şizofren kişilerin ruh sağlığı hastanelerinde yataklı hastalar olarak uzun süre tutulmaları anlayışı geçerliliğini yitirmeye başlamıştır.

Uzun süre hastanelerde bulunan bireyler toplumdan izole olmakta, sosyal işlevselliklerini ve mesleki becerilerini kaybetmektedir. Günlük yaşam içinde yer alamayan şizofren bireyler aileleri ve çevreleri tarafından da bir yük olarak görülmektedir.

Hayatlarını sürdürebilecek sosyal becerilerden yoksun olan bu kişilerin toplumdan soyutlanmaması için beceri kazandırma çalışmaları içinde yer almaları gerekmektedir.

Toplum içinde tedavi anlayışının uygulanabileceği Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinin ülke genelinde yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.

Yapılacak olan bu çalışmalar ile şizofren bireylerin toplum içinde bağımsız bireyler haline gelmeleri ve bireylerin yaşam kalitelerinin artması sağlanabilecektir.? Haber: Ali Çamur