Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu bir demecinde, “Sistemin ar damarı çatlamıştır”, demişti.

    İktidarlar değişiyor ama sistemde maalesef pek de bir değişim yok!

    Bu konuda örnekler çoktur.

     Sistemin nasıl işlediğine dair örneklerden birisi de Huysun Virjin namıyla bilinen Seyfi Dursunoğlu’nun yaşadığıdır.

    Dursunoğlu da bazı müstesna kişiler gibi bir bedende iki ruh taşıyan kişilerden biriydi. Sözünü esirgemez, dobra idi, sözünü nerede ne zaman ne söyleyeceği belli olmayan, cüretkâr biriydi. Bu nedenle de şovlarına çıkanlar biraz da endişe ile çıkarlardı.

     Dursunoğlu ölmeden önce bankadaki parasını ve evini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine bırakmış. Vücudunu da kadavra olarak tıp okuyan öğrencilere bağışlamış.

     Dursunoğlu sevilir veya sevilmez, her fanide olduğu gibi artık onun hesabı da Allah’a kalmıştır.

                                ***

       Seyfi Dursunoğlu’nun hayatı da aslında sistemin varlığını ortaya koymak bakımından bir numunedir.

       Dursunoğlu anlatmış:

       "Memurdum, bodrum katında oturuyordum.

       Ev sahibi kiraya 50 lira zam yaptı, ‘N’olur artırmayın, ödeyemem’ dedim, oralı olmadı, ben de iki elimi göğe açtım;

       ‘Yarabbim, bu hayat böyle devam edemez. Sen yardım et bana’ diye dua ettim. Birkaç yere sanatçı olarak başvurdum;

Beğenmediler, bir gün çalıştırdılar, gönderdiler.

        Sonra baktım, Seyfi’yle bu işi beceremeyeceğim, Huysuz Virjin tipini yarattım.

         Hep duyuyorlardı ama Öztürk Serengil’in, bir programına çıkınca böyle bir insanın varlığını gördüler.

         O olaydan sonra kısmetim açıldı: Fuarlar, gazinolar…

         Her gittiğim yerde şovum çok sevildi, sonra derken televizyon. Kanallar koşmaya başladı peşimden..."

                                         ***

       Güçlü güçsüz aslında hepimiz de bu sistemin içindeyiz ve benzer durumları yaşıyoruz.

        Her şeyden şikâyet ediyoruz. Özellikle de Müslüman bir ülke vatandaşı olduğumuzdan yalanla, hileyle, aldatmacayla, hırsızlıkla, ahlaksızlıkla, haramla, kul haklarıyla başımız beladadır.

    Bir Müslüman bunları yapar mı? Birinin hakkına tecavüz eder mi?

    Kadına tecavüz, çocuğa istismar, birilerinin sağlığını tehlikeye atacak kadar vurdumduymaz olabilir mi?

    Maalesef çok şeyler oluyor!

   Doğrular tek yolda birleşmiyor, dürüstler daima zararlı çıkıyor, iyi niyetler bozuk para gibi çar-çur ediliyor. Karakterli, sağlam, sadık, ilkeli insanlar bir yana neticede kandırılan, istismar edilen iyi niyet sahibi fertler de bu bozuk sisteme ayak uyduruyor.

    Bir işiniz olduğunda referans isteniyor. Torpil meselesini bir türlü geçemiyorsunuz. Biri sizin hakkınızı, siz de bir başkasının hakkını gasbediyorsunuz.

    Yani balık baştan kokuyor.

    Siyasiler muhalefette iken, “sistem tıkandı” diyor. İktidar olunca da sistem değişmiyor sadece ufak bir ayar çekiyorlar, o kadar.

    Başınıza gelmeyince birinin anlattığını farklı değerlendiriyorsunuz.

    Olaylara ya siyasi, ya ideolojik, ya kıskançlık penceresinden bakılıyor.

    Yaşanılan örnekler kilometreler tutar. İmkânın, gücün, mevkiin, siyasi dostun, hatırı sayılır kimsen yoksa senden güçsüz kimse yoktur. Yaşarken sürünmeye, ölmeye mahkûmsun!

   Düzen varlığını hep korur. Düzeni ise ayakta biz tutarız.

   Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Nasıl olursanız, öyle idare edilirsiniz.”

   Ülkeyi, insanları partiler, programlar, reçeteler düzeltmez. Ahlakımız düzelmedikçe, ahlak siyasete egemen olmadıkça, insanlar da memleket de düzelmez.