İçinde yaşadığımız Dünyada biz insanlar nelere şahit olmadık ki...

ALLAH biz insanoğlunu bazen deniyor mu? Elbette Dünya imtihan, aklıma geliyor diyorum ki bunda da var bir hayır.

Toplumda ne insanlar var gayet nizami ve kurallar a uyan, bazıları da yasağı deldik diye seviniyor, bazıları da güya kendisini uyanık sanıp basıyor gaza vayyy diyor ama iş işten geçmiş oluyor...

Basın mensubu, sağlıkçı, ilkyardım ve emniyet için tedbirler alan insanlarımız da geçen ki kazada vefat etmedi mi!

Allah rahmet eylesin, mekanları Cennet olsun, yaralılara da acil şifalar dileriz.

Yürekler ocaklar yandı, millî servetler de gitti...

Lakin sıkıntılar bitince olayları, tarihî ve anılarımızı da unutabiliyoruz.

Eğitimde çok tekrar öğrenmeyi pekiştirir diye bir kural vardır, bu nedenle nasihat vermek bazı insanlara sıkıcı gelebiliyor ya da aman, canım senin de bildiğin bu kadar diyorlar.

Sağlık çok önemlidir,  madde bağımlılığı ve diğerleri de artmadı mı?

STK da, zamanında bizlere destekler verenlerle hala birlikte çalışıyoruz.

Projeler ürettik verdik halada söylüyoruz.

Son GAZİANTEP, MARDİN de meydana gelen çok ölümlü Trafik kazalarını gördük, üzüldük.

Havaların ısınması bazı yol hataları, sürücü hataları, yeterince Trafik tedbirlerini umursamayan bazı kişiler neler neler...

Sigara öldürür Spor güldürüyor aman devletimiz her türlü imkanları sağlamış tesisleri var, uzmanları var gidenler  nedense az!

Bazı kafaler, tıklım tıklım yarı açık pencereden dumanlar yükseliyor, neden böyle oluyor Hocam' diyenlere sözüm şu:

"Nasihat bir Cevherdir. Eğitim çok önemlidir, TSSD & KTYG araştırma derneği kurucu şube başkanı olarak neler söyledik, halada söylüyoruz."

Yerel yöneticiler ve bazı siyasiler,

Danışman müessesi neden var, davet ettiniz de gelmedik mı! Lütfen gecikmeyelim...

Cumhuriyet ve demokrasinin kıymetini iyi bilelim.

Bakınız tarihimize;

NEDEN 30 DEĞİL DE 29 EKİM?

Atatürk Cumhuriyetin ilanı için, neden 29 Ekim’i seçti? İlandan 2 yıl sonra Ekim 1925’te, Fahrettin Altay Paşa Atatürk’ün misafiridir.

Zihnini hep meşgul eden bir soru sorar,

“Paşam benim dikkatimi çekti… Cumhuriyetimizin ilanının 29 Ekim gecesine denk gelmesi acaba bir tesadüf müdür? Üç gün evvel, beş gün sonra da olabilirdi...”

Bunun üzerine Atatürk ona şöyle bir cevap verir.

“Fahrettin, mütarekenin ilk günlerini hatırlar mısın? Saray ve hükümet, teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da itilaf devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halden memnundu. Fakat ben bunu kabul edemezdim.

 Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım.

Dünyada tek başımıza idik.

Fakat benim inandığım ideale, benimle beraber olanlar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki 30 Ekim 1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti? Dört yıl.

29 Ekim 1923'te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte bu 5 yıla sığdırdığımız büyük inkilap, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet, kendisinin hakkı olan yere ulaşmıştır. Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük mükafatı işte budur. Bütün Dünya buna şahit olmuştur. Daha da şahit olacakları vardır. Beni en çok mesut eden hadise, bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası çektiğim azabı bilirsin, yanımdaydın.

Mondros 30 Ekim’dir, Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır.”

Atatürk burada bir an durur, elini masanın üzerine koyar ve;

”Deyiniz ki bu, tarihten silinmek istenen bir milletin öcüdür!”

Fahrettin Altay, “Ama paşam bundan niye hiç söz etmediniz?” diye sorar.

Atatürk cevap verir; “Şahsen övünmek olurdu. Oysa esas övünmek, benimle beraber mefkureye inananların, milletin ve ordunun hakkıdır.”

Atatürk’ün Cumhuriyetin ilanı için 29 Ekim tarihini seçmesinin özel nedeni, bu cümlelerden de anlaşılıyor.

30 Ekim 1918’de imzalanan “Mondros Mütarekesi” ile her anlamda teslimiyet içine girmiş, kendi tabiri ile esarete uğramış milletinin, kaç yıl bu esaret altında kaldığı sorusuna tam 5 yıl cevabını vermek istemedi.

O nedenle 4 yıl 364 gün sonra Cumhuriyeti ilan ederek bir ifadeyi kesinleştirmek istemiştir.

Esaretten 1 gün önce Cumhuriyeti ilan ederek bir anlamda öc almak istemiştir.

Türk Milleti 5 yıldır esaret altındadır demek ona zor geldiğinden, Türk Milleti 4 yıldır esaret altında kalmıştır diyebilmek için, 30 Ekim’e bir gün kala cumhuriyetin ilan edilmesini istemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, mağrur ve galip batılı devletlere “Ben 30 Ekim’i tanımıyorum.. Sizden bir gün öndeyim. Siz 29 Ekim’i tanıyacaksınız!” demiştir.      

Alıntı...

Terbiyeli olabilmek kültür meselesidir.