Hikâyelere merakımız var ya nerede bir- bırakın hikâyenin kendisini- hikaye adını duysam zamk gibi yapışıyorum oraya. Yıl 2015 falandı yanılmıyorsam. İstanbul’da bir kitapçının rafında, kapağında “senin hikâyen ne” yazılı bir kitap görünce merak ettim. Yazarı Ryan Mathevs. Bu yazarı daha önce duymadım, her hangi bir kitabını da okumadım. Kitapla ilgili tanıtım yazısında şöyle bir paragraf dikkatimi çekti.

   “…Hikâyelerin bir yararı daha vardır. Hikâyeler rekabet avantajı elde etmek için elinizdeki en güçlü ve en ihmal edilmiş araçtır.”

    Kitabın tanıtım yazısının sadece bu kısmı bile kitabı alıp okumama neden olmuştu.

    Sonraki yıllarda pek çok ortamda Kapadokya’nın tanıtımında hikayelerin etkinliğinden, bir yerin tanıtılması için mutlaka onun hikayesini de kullanmak gerektiğinden bahsettik durduk beyhude.

    Beyhude diyorum çünkü Kapadokya’nın tanıtımında her zaman tarihsel ögeler, uygarlıklar, görsel mekânlar falan kullanıldı, bunlara hiç itirazım yok, elbette olmalı.

    Fakat ısrarla bir yer tanıtılacaksa insanların aklında ilk kalıcı etken görsellikse ikinci etken de hoşlarına gidecek ve unutmayacakları çarpıcı bir hikâyedir.

   En sevdiğimiz filmler hikâyesini beğendiklerimiz değil midir?  Oyuncuları, mekânı, çekim kalitesi, güçlü kastı… Hepsine evet ama ille de sağlam omurgalı bir hikâye.

   Çok değil daha birkaç gün önce nihayet bizim yıllardır dile getirdiğimiz konu daha yüksek bir tonda dillendirildi gündeme geldi, mutlu oldum.

   Kapadokya tanıtım filmleri kapsamında gerçekleştirilen etkinlik içerisinde pazarlama taktikleri konusunu içeren bir panel düzenlendi. Panele –tabirimi maruz görsünler iyi anlamda söylüyorum- deve dişi gibi isimler. Kayseri Üniv. Rektörü Kurtuluş Karamustafa, TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya, TÜROFED Başkanı Sururi Çorabatır, TÜROB başkanı Müberra eresin ve Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Ahmet Misbah Demircan.

   Hepsinin, özellikle de bakan yardımcısının hassasiyetle üzerinde durduğu konu, eskimiş tanıtım metotlarını bir tarafa bırakarak yeni stratejilerin geliştirilmesi gerektiği ve buna paralel özellikle de hikâyelerden yararlanılması gerektiğiydi.

     Her yerin bir hikâyesi varsa Kapadokya’nın bin hikâyesi var.

     Yeter ki kulak verin.