EDEBALİCE

Eylül ayı, Osmanlı İmparatorluğu’nun en muhteşem padişahı, 8 yıl içerisinde imparatorluğun topraklarını en az iki katına çıkaran Yavuz Sultan Selim’in ölüm yıldönümüdür. Mekânı “cennet” olsun İnşaAllah!..

Sultan Selim’in “Doğu Seferi” Osmanlı’nın birçok sorununu hallettiği bir seferdir. 1516’da çıktığı Sultan’ın tarihimizde yaptığı en önemli savaş, doğudaki Şii Safevi Devleti ile yaptığı “Çaldıran” savaşıdır.

Safevi Devleti, Anadolu’da Osmanlı varlığı için bir çıban başı niteliğinde idi. Anadolu’daki Şii anlayışındaki vatandaşlarımızı Osmanlı’ya karşı örgütleyerek çeşitli isyanlara neden oluyordu. Antalya civarında ayaklanan Şahkulu isyanı bunun neticesinde ortaya çıkmıştır. 

Şahkulu, Baba Tekeli olarak da bilinir. Antalya bölgesinde büyük bir isyan çıkaran Türkmen babasıdır. 

Dostum Emrah Ertopçu, “Yavuz Sultan Selim ve Çaldıran” adlı eserinde Osmanlı arşiv belgelerinde Şahkulu’nun Şeytankulu, Sofu, Karabıyıkoğlu” olarak da bilindiğini yazar. Babasının Safeviyye tarikatı liderlerinden Şeyh Cüneyd ve Şeyh Haydar’ın yanında bulunduğunu belirtir. 

Şahkulu, belli ki Şah İsmail döneminde müridlerini Anadolu’ya göndererek huzursuzluk çıkarıyordu. Savaşın asıl nedeni bu idi. 

Aslında bu seferle Türkler, Anadolu’ya yerleşirken İran ve Şii ekolünden etkilenmişti. Safevi Devleti’ni ortadan kaldırarak yeni bir duruş sergiledi. “Sünni” anlayışa ağırlık verilmeye başlandı. Bu bir köklü değişim idi. 

Yavuz; kısa saltanatı döneminde birçok ülkeyi fethetti. Hazineyi altınla doldurdu. 

Derler ki; Süleyman’ı “muhteşem” yapan Yavuzdur. Hazineyi Yavuz altınla doldurdu, Kanuni boşalttı.

Yavuz, yakalandığı “şirpençe” hastalığına yenik düştü. Koskoca Yavuz, savaş meydanlarında yenilmezliğini, küçücük bir çıbana yenilerek 22 Eylül 1520’de kaybetti!.. 

@ @ @

ÇALDIRAN OVASI

Alanında inceleme yapmak üzere 20 Eylül 2020’de “Çaldıran” gittik. Gezimizde “Çaldıran Ovası’nı” görme fırsatımız oldu. Ova, 2090 metre rakımlı dümdüz bir alan. Yakınlarında şelalesi ile ünlü Muradiye çayından başka, su yok. Sadece arpa, buğday gibi tahıl yetiştiriliyor. 

Van Gölü etrafında kıyı şeridi ve Muradiye Çayı boyunca meyve ve sebze bahçeleri bulunuyor. Özellikle elma, armut gibi meyveler; domates, biber, patlıcan gibi sebzeler yetiştiriliyor.  

Çaldıran’a, Van Gölü’nün kuzeyindeki şapkasından kuzey-doğuya doğru arazi yükselmeye başlıyor. 

Çaldıran’ın girişinde “Çaldıran’a Hoş Geldiniz” yazısı bulunan kemer çatılı taş giriş kapısı sizi karşılıyor. Yol, Çaldıran’ın içinden geçerek Çaldıran Ovası’na ulaşıyor. Ağrı, Patnos ve Doğu Beyazıt’tan İran’a giden yol buradan geçiyor. 

Çaldıran Ovası, dümdüz. Yüzlerce km uzaklıktaki İran dağları gözükmekte. Savaşla ilgili herhangi bir kalıntıya rastlamadık. Arazide biçilen tahılların anızından başka ne bir ağaç ne de bir bitki bulunuyor. Köylerde sulanabilen yerlerde yonca yetiştirilmekte. Ekonomi; tarım ve hayvancılığa dayalı. İş imkânı yok denecek kadar az.

@ @ @

Gezimizde tarihçi yazar Emrah Ertopçu ile tanışma fırsatımız oldu. Yavuz Sultan Selim ve Çaldıran hakkında doyurucu bilgi aldık. Aynı adlı kitabını bize hediye etti. Çaldıran Belediyesi’nin önündeki parkta bulunan heykel hakkında bilgi aldık. Çaldıran Belediyesi binasının önündeki park Fegiye Teyran Parkı’dır. Parka hem Türkçe hem de Kürtçe yazan bu isim verilmiştir. Feriye’nin kaval çalan, kuru ağacın üzerinde onu dinleyen üç kuş bulunan heykeli de bulunmaktadır.

Ertopçu ile yapı malzemeleri ticareti ile uğraşan kardeşinden 17. yüzyıl tasavvuf şairi “Fegiye Teyran”ı tanıma fırsatı bulduk. Fegiye Teyran’ın anlamını sorduğumuzda; “Fegi” Farsçadaki “Fakih” kelimesinin; “Teyran” ise yine Farsçadaki “Tayr” kelimesinin bozulmuş şekli olduğunu söylediler. 

Fegiye Teyran; 1590 – 1660 yıllarında Osmanlı döneminde yaşamış tasavvuf şairidir. Van’ın Bahçesaray İlçesi’nde doğmuş Van’da ölmüştür. Eserlerinin tamamını Kürtçe yazmıştır. İranlı şair Ferididdun Attar’ın “Mantık’ut Tayr” adlı eserinden etkilenerek kuşların dilini anlattığı tasavvufla ilgili eserini yazmıştır. 

Yörede konuşulan Kürtçe hakkında da az çok bilgi sahibi olduk. Farsçanın bozulmuş şekli olduğunu öğrendik. Farsça sözcükte ses değişikliği yaparak, ünlüyle biten kelimelerin sonuna “-ye” ; ünsüzle biten sözcüklerin sonuna ise “-e” eki getiriliyor. 

@ @ @

 Farsça bilen bir kişi, yöredeki Kürtçeyi kolaylıkla anlayacağı kanaatindeyiz!..