Kapadokya TV`de yayınlanan ve gazeteci Behçet Alkan?ın hazırlayıp sunduğu ?Haber Ötesi? adlı programa konuk olan Suriye Türkmen Meclisi Kurucu Başkanı Samir Hafez, Suriye`de yaşanan çetin savaşın Türkmenler üzerindeki etkisini detaylarıyla anlattı.

"Türkiye olmasaydı, Suriye?de yaşayan 3 milyon Türkmen`in tamamı katledilmiş olacaktı" diyen Hafez, "Esad`a Rusya`dan her gün uçaklarla silah yardımı geliyor.

Çok farklı adını duymadığımız bomba ve füzeler geliyor. Katil Esad veona bağlı rejim askerleri Suriye`de Müslümanlara soykırım uyguluyor" dedi.

Vakum Bombası Çocukların Göbeğini Patlatıyor!

Samir Hafez, "Helikopter ve uçaklarla Türkmen köyleri dâhil Müslümanların yaşadıkları yerlere vakum bombası atıyorlar. Yaşı büyük kişiler ve gençlerin kas yapısı sağlam olduğu için bombanın yüksek basıncına dayanabiliyorlar.

Ama çocukların basınç nedeniyle göbekleri patlıyor. Hastaneler de vurulduğu için ameliyat imkânımız yok, narkoz ve anestezi yok.

Çocukların iç organları ve göbekleri narkozsuz şekilde dikiliyor. Çok büyük ızdırap çekiyoruz. Onlara karşı koyacak silahlarımız çok az" diye konuştu.

Esad`ın inancı İslam değil, Nusayriliktir

"Esad ve ailesi Nusayrilik inancına sahip, dolayısıyla Türkmenleri ve Arap kardeşlerimizi Hz. Muhammed`e tabii Müslümanlar olduğumuz için katlediyorlar.

Çünkü Nusayriler Hz. Ali`ye ilahlık vermişler, Hz. Ali`nin ruhu Allah`tı diyorlar. Ona secde ediyorlar" diyen Samir Hafez, "Zalime karşı duran tüm Müslümanlar büyük ızdırap altında savaşıyor.

Suriye`de 3 yıl içinde ölen sayısı en az 500 bindir. Rakamlar bile düşük gösteriliyor" dedi.

Ne kadar Türkmen Var?

Hafez açıklamasının devamında "Suriye`de 3 milyon Türkmeniz. Humus`ta 800 bin civarında.

Lazkiye`de 200-300 bin civarında ayrıca Şam`da da varız. Yalnız Halep`te 252 köy, Lazkiye`de 72 köy var.

Bunların hepsi Türkmen, Türkçe konuşur" dedi.

"Bu bir kardeş kavgası değil"

Türkiye`nin bu süreçte önemli rol oynadığını ancak az da olsa Türk kamuoyunda, "iki taraf da Müslüman biz karışmayalım" görüşünün olduğunu anımsatan Hafez, şöyle devam etti: "İki taraf da Müslüman demek çok gereksiz bir yorum.

Çünkü herkes inanıyor ki bu bir kardeş kavgası değil, birkaç ailenin ayakta durma kavgası.

Suriye`deki mücadele bir ayaklanmadan daha fazla devrimdir. Devrimin içinde her ne kadar Sünni Türkmen varsa da Hıristiyan da var, Alevi de var.

Onlar `Suriye bizim` diye kanımızı, canımızı her şeyi alıyorlar. Onun için öyle bir yorum çok yanlış bir yorum. Bu yüzden Müslümanların kavgası değil, bir ailenin ayakta kalma kavgasıdır."

Kapadokya TV`de Haber Ötesi programının konuğu olan İHH Yönetim Kurulu Üyesi Hasan Aynacı ise Suriye konusunda batılı ülkeler veya diğer ülkelerin ne yaptığının kendileri için birinci derecede önemli olmadığını belirterek, "Bundan 100 sene öncesine kadar aynı ülkenin vatandaşı olduğumuz insanlara yardım için seferber olmaya çalışıyoruz" dedi.

İHH`nın Suriye`ye yardımları

Yardım yaparken oradaki etnik yapıyı veya oradaki farklı milletler ile alakalı yardımı ayırma, bölme gibi durumlarının olmadığını ifade eden Aynacı, şöyle devam etti: "Biz İHH olarak olayların başladığı günden bugüne yaklaşık 2 bin 200 tırlık yardım malzemesini Suriye`deki kardeşlerimize ulaştırdık.

Biz bunları ulaştırdığımız zaman İHH ismiyle değil, biz onları Türkiye halkının bize vermiş olduğu bir emanet şeklinde ulaştırıyoruz.

Bunları ulaştırdığımız zaman içerideki toplulukların kavmiyetlerine göre, işte Arap, Türkmen veya Kürde göre değil, onların ihtiyaç sahibi olmasıyla alakalı olarak biz yardımların dağıtımını organize etmeye çalışıyoruz.

Ama bir AB`ye baktığınız zaman, geçen en son yaptıkları toplantılarında Suriye`den 1 yılda tüm Avrupa ülkelerinin alacakları mülteci sayısı Türkiye`nin bir günde aldığı mülteci veya misafir sayısından daha az."

"Bize Çeşitli Baskılar Oluşturulmaya Çalışıldı"

İHH`nın kurulduğu günden bu yana özellikle kriz bölgelerinde çalışan, savaş bölgelerindeki mazlum insanlara yardım ulaştırmaya çalışan bir kurum olduğunu kaydeden Aynacı açıklamasına şöyle devam etti:

"Biz daha önce Bosna savaşında nasıl yardım yaptıysak, Çeçenistan savaşında nasıl yardım yaptıysak, Felluce`nin bombalandığında nasıl oraya yardım taşıdıysak şu anda Suriye`deki kardeşlerimiz içinde aynı güçle hatta belki de daha da fazlasıyla yardım ulaştırmaya çalışıyoruz.

Biz bu yardımları ulaştırmaya çalışırken maalesef bazı dış mihraklı çevreler tarafından İHH`nın ve özellikle de Türkiye`nin bu yapmış olduğu yardımları çekemeyenler, bu yapmış oldukları yardımı farklı alanlara çekmek isteyenler oldu.

Tabi biz aslında bu mihrakları, sopayı tutan elleri çok önceden tanıyorduk ve biliyorduk. Biz Mavi Marmara`da ve Mavi Marmara sonrasında da bunları gördük. Çok çeşitli kişiler aracılığıyla Mavi Marmara davasından vazgeçmemize yönelik bize çeşitli baskılar oluşturulmaya çalışıldı.

Biz Mavi Marmara`nın ümmetin bir davası olduğuna inandığımız için bundan vazgeçmeyeceğimizi söyledik ve bu tehditler arasında `eğer siz bu davanızdan vazgeçmezseniz bizler de sizin Suriye`de yapmış olduğunuz çalışmaları baltalayacağız` şeklinde tehditlerle geldiler.

Biz bu olayları Kilis ofisine yapılan baskını bu çerçevede algılıyoruz. Aynı şekilde Türkiye`nin çeşitli kurumlarına ait tırları da İHH`nın tırıymış gibi göstererek, deyim yerindeyse bir algı yönetimi yaparak, Türkiye halkının güvendiği bir yer olan İHH`ın üzerine bir oyun oynanmaya çalışıldı." Kaynak: haberkapadokya.com