Çalık konuya dair yaptığı açıklamada ?Her yıl Kıbrıs adası büyüklüğündeki kara parçamızın yok olduğunu ve bunun sebebinin de erozyon olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak bu konuda da çok fazla  önlem aldığımız söylenemez. 

Çünkü genel olarak ülkemizi ilgilendiren konuların devletin işidir, yapsın der, kendi hayat kavgamıza döner, kendi mücadelemizi kazanma gayretinde oluruz. Ancak bir gün bu erozyon belası, toplu olarak hepimizi vurmaya başlayınca da belki çok şey yapmak isteriz ancak, ne yazık ki geç kalmış oluruz, iş işten geçmiş olur. Erozyon sadece verimli topraklarımızın akıp gitmesi değildir.

Birde, rüzgâra, sele maruz kalmadan yok olup, ölen topraklarımız vardır. Bu tehlike hepimizi birebir, doğrudan etkilemektedir. Her gün yaşamak ve hayatta kalmak için yediğimiz ekmek, domates, salatalık, maydanoz, marul, elma, armut, çay, şeker, zeytin ve daha birçok yiyeceğimiz topraktan geliyor. 

Üreticilerimiz daha fazla ürün alabilmek için; Hangi çeşit tohum kullanacağını, hangi çeşit kimyasal gübre kullanacağını ve hangi çeşit zirai ilaç kullanacağını şaşırmış durumda.

Çünkü günümüzde genetiği değiştirilmiş tohumların çeşidi çoğaldı, basında çeşit çeşit gübre reklamları çoğaldı, hangi zirai ilacın ne kadar güçlü olduğu kafalarımızı o kadar karıştırmaya başladı ki, çiftçimiz hangisini alacağını şaşırdı. Sonuçta hangisinin alım gücü uygunsa onu almaya karar verdi.

Tüketicimizde, çiftçilerimizin ürettiği meyve ve sebzeleri alırken, yavaş yavaş organik mi değil mi sorusu ile karışık bir kararla alım yapmaya başladı. Ama gerçeğimiz şudur: Dört dörtlük organik bir ürün bulmamız çok zordur. 

Çünkü topraklarımız o kadar çok kimyevi gübrelerle dolduruldu, o kadar çok zirai ilaçlarla dolduruldu ki ve daha çok ürün almak uğruna o kadar çok sulama yapılarak topraklarımız çoraklaşmaya dönüştü ki, en büyük erozyon bu süreçte gerçekleşmeye başladı ve ülkemizde yediğimiz gıdalar çeşitli katkı maddeleri ile dolduruldu. Her geçen gün kanser ve kalp hastalıkları hızla yayılmaya başladı.

Diğer bir tehlike de; sularımızın her yıl gittikçe tükenmeye başladığı gerçeğidir. Geçmiş yıllarda küresel ısınma olmadığından, yağmur ve kar boldu ve insan nüfusu azdı, içme sularımız da boldu.

Ancak bugün artan nüfusa daha fazla içme suyu gerekli iken, yağmur ve kar yağışları her geçen yıl azaldığından gelecekte hem içme sularımızda, hem de tarım ve saniyede kullanacağımız su miktarı azalacak.

Göller ve nehirler çekilmeye başlayacak ve büyük bir susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya geleceğiz. Türkiye`de Nevşehir`imiz suyu bitmekte olan 7. ildir.

Gelecek nesillerimize yaşanabilir bir Nevşehir bırakabilmek için suyumuzu tasarruflu kullanmak ve her çeşit erozyonla mücadele edebilmek için halkımızın da duyarlı olması ve bireysel olarak her türlü fedakârlığı yapmak zorundayız. 

Bu konuda Nevşehirlilerimizin Tema vakfına destek olmalarını beklemekteyiz? dedi. Haber: Alpaslan Körükcü