TÜRKÇE ADI     : BAL ARISI 

LATİNCE ADI    : APIS MELLIFERA 

İNGİLİZCE ADI : BEE 

Bal arıları (Apis) komün yaşamı sürdüren sosyal böcekler olarak, herhangi bir yuvada koloni oluştururlar. Bal arısı kolonisi, bir kraliçe (Ana arı), birkaç yüz erkek arı ve 10-80 bin işçi arıdan oluşur. Görünüş olarak birbirinden farklı olan bu üç arıdan kraliçe arı ve işçi arılar dişidir. Dış görünüş olarak arılar birbirlerine çok benzerler. Bu benzerliğe rağmen kovana giren herhangi bir yabancı arı tanınır ve kovandan dışarı atılır ya da öldürülür. Her kovanda kraliçenin salgıladığı bir kimyasal madde vardır ve kovandaki bütün arılar bu maddeyi kraliçeden alırlar yani kraliçe ile aynı kokuya sahip olurlar. Bu madde sayesinde aynı kolonideki bütün bireyler birbirlerini kolaylıkla tanırlar.

Arılar
Bal arısı (Apis Mellifera) 1,2 cm uzunluğundadır. Baş ve göğüs bölümü az çok kıllıdır ve genellikle sarı tonlardaki rengi soydan soya değişir. İki büyük bileşik göz ve üç basit göz, başın tepesinde yer alır. Koku alıcı iki duyarlı anten de keskin görme duyusuna yardımcı olur.
Bal arıları toplu halde yaşayan canlılardır ve kovanda yaşamın devamlılığını sağlamak için hep birlikte çalışırlar.
Bir kovanda işçi arılar, ana arı ve erkek arılar bulunur. İşçi arılar kovandaki bütün işleri üstlenmişlerdir ve büyüdükleri hücreden çıktıkları andan itibaren gelişimleri ile orantılı olarak kovan içindeki görevleri de değişir. İşçi arılar yaşamları boyunca kovan içindeki her türlü işle ilgilenmiş olurlar. İlk üç günleri kovan temizleyicisi olarak geçer. Kraliçe ve işçi arıların iğnesi olduğu halde bal yapmayan erkek arılar iğnesizdir. Erkek arıların spermini vücudundaki sperm kesesinde depolayan kraliçe arının petek gözlerine yumurtalarını bırakırken bu spermlerle döllenen yumurtalarının gelişmesiyle dişi arılar, az sayıda da olsa döllenmeden düşen yumurtalarından ise erkek arılar oluşur. Kraliçe arı larva halinden itibaren işçi arıların tükürük bezlerince salgılanan arısütüyle beslenerek anaarı haline gelir.
Kraliçe Arı 
Üreticiler arasında “Bey” ya da “Kraliçe” olarak bilinen ana arı, ana arı hücresine bırakılan döllü bir yumurtanın larva döneminde, işçi arı olacak larvaya göre daha sık ve daha zengin gıda (arı sütü) ile özel beslenmesi sonucunda yumurtadan yetişkine toplam 16 günde oluşur. Çıkışı sonrası yaklaşık 1 hafta içinde erkek arı toplanma alanı denilen özel bir alanda ve mutlak surette havada, 10-30 metre yükseklikte, 10-20 arası erkek arı ile çiftleşir. Çiftleşme sonrası 3-4 gün içinde yumurtlamaya başlar. Ana arı kolonideki en önemli birey olup koloni verimliliği ve arıcının gelir düzeyi üzerinde doğrudan etkide bulunur. Tek görevi olan yumurtlaması sayesinde koloninin sürekliliğini devam ettirir. 
Sıradan bir ana arı, başarılı ve karlı bir arıcılık için yeterli değildir. Teknik arıcılıkta, damızlık değeri olan, kaliteli ve genç ana arıların kullanılması başarının ilk adımı ve ilk şartıdır. Kaliteli ve genç bir ana arı, diğer kovan içi ve kovan dışı şartlar da elverişli ise günde 2000 dolayında yumurta yumurtlayabilir. Ana arının yumurtlamasında öncelikle kendi kalitesi olmak üzere; kolonide yeterli besinin (bal+polen) mevcudiyeti, koloninin gücü, hava sıcaklığı ve nektar (bal özü) akışı gibi şartlar etkili olmaktadır. Bu şartlardan biri veya birkaçı eksik olduğunda en kaliteli ana arı bile yeterli miktarda yumurtlayamaz. Kalite ve yaşlılığa bağlı olarak ana arının yetersiz yumurtladığı her gün, binlerce işçi arı ve sonuçta kilolarca bal kaybı demektir. Bu çerçevede, arıcıların kolonilerin ana arıları üzerinde hassasiyet göstermeleri, özel ve kamu kurumlarınca üretilen ana arılardan satın alarak genç ve kaliteli ana arı kullanmaları veya ana arı üretmeleri durumunda ana arı üretimlerini en basit düzeyde, önceki yıllara ait kayıtlarına bakarak; en fazla bal üreten, oğul vermeyen, sakin (hırçın olmayan) , hastalıklara dayanıklı, kışlama ve ilkbahar gelişme kabiliyeti yüksek olan kolonilerden üretmeleri gerekmektedir. Doğal şartlarda ana arının 3-4 yıl yaşayabilmesine rağmen ana arının her yıl ya da en geç her 2 yılda bir değiştirilerek genç ana arılarla çalışılması teknik ve başarılı arıcılığın en önemli kuralıdır. 
İşçi Arı
Kovan temizliği arıların ve larvaların sağlığı açısından çok önemlidir. Arılar kovanda gereksiz gördükleri her şeyi dışarı taşırlar, taşıyamayacakları kadar büyük olan ve kovana dışarıdan giren böcekleri de öldürürler ve propolis ile kaplayarak bir nevi mumyalama işlemi yaparlar. Propolisin özelliği, içinde bakteri barınamamasıdır. Yani mumyalama işi için ideal bir maddedir. Arılar 3. günden sonraki bir hafta boyunca ise adeta dadılık yaparlar. Vücutlarındaki bazı salgı bezlerinin harekete geçmesi üzerine, larvaların bakımı işine yönelirler. Larvaların bütün bakımıyla 3 ila 10 günlük arılar ilgilenirler. Larvaların kimini arı sütüyle, kimini de bal ve çiçek tozu karışımıyla beslerler.İşçi arılar kovan çevresinden en fazla 5 kilometre gidebilirler. 10. gününden itibaren işçilerin karnındaki balmumu bezleri gelişmeye başlar ve balmumu yapacak hale gelirler. İşçi arılar artık balmumuyla petek inşa eden inşaat işçileridirler. Arılar 10 gün boyunca petek üretimine devam ederler. Ama doğumlarının 20. gününde yine görev değiştirirler. Bu kez kovan girişinde gardiyanlık yaparlar. Arıların vücudunda yine bir değişim olur ve iğne bezleri zehir üretmeye başlar ve gardiyan olan arılar kovan kapısında nöbet tutarak davetsiz misafirlerin içeri girmesini engellerler.Arılar toplam altı haftalık hayatlarının kalan bölümünde çiçekleri araştıran birer balözü toplayıcısı olurlar. İşçi arıların tamamı dişidir ancak üreme yetenekleri yoktur ve erkek arılarla çiftleşmezler. 
Erkek Arı
Ana arının bilinçli olarak petek gözlerine bıraktığı döllenmemiş yumurtalardan olurlar. İşçi arılar tarafından beslenerek, büyütülürler. İşçi arılardan biraz daha büyüktürler. İğneleri ve kendilerine besin toplayabilecek organları yoktur. Bir kovanda 200-300 tane bulunur. Tek fonksiyonları kraliçeyi döllemektir. Erkek arılar işçilerden günlerce sonra erişkin durumuna gelebilir. Ana arının çiftleşme dönemi haricinde kovanda dururlar ve yaşamları boyunca işçi arılar tarafından beslenip bakılırlar, işi biten ve fazla olanları da, mevsim sonunda ,yine işçi arılar tarafından ya kovandan atılır veya öldürülürler.       
Bal Arılarının Morfolojisi Ve Anatomik Yapısı 
Baş (Caput)
 Başta gözler, duyargalar ve beslenme organları bulunur. Baş vücudun ikinci kısmı olan göğse ince oynak bir boyunla bağlıdır. Göğüs ve karın segment denilen halkalardan oluşmaktadır.
Arının petek şeklinde bir çift bileşik ve üç adet basit gözü vardır. Basit gözlerin her biri binlerce küçük üniteden oluşmaktadır. Bileşik göz ana arıda 3.000, işçi arıda 4.000 ve erkek arıda 8.000’den fazla basit gözün birleşmesinden meydana gelmiştir.
Başta bir çift duyarga bulunmaktadır. Bunlar koku, tat ve dokunma hissetme duyularını sağlarlar. Duyargalar içerisinde bulunan sinir uçları sayesinde duyularına ek olarak rüzgar hızını ve hava sıcaklığını da algılayabilmektedirler. Arıların duyargaları o kadar hassastır ki 2 km mesafeden balın kokusunu alırlar.
Arıların ağız yapısı; üst dudak, üst çene, alt çene ve alt dudak olmak üzere dört kısımdan meydana gelir. Dil 6-7 mm arasındadır ve arı ırkına göre değişir.
Baş içyapı itibariyle de önemli salgıların yapıldığı kısımdır. İşçi arıların yutak üstü salgı bezleri genç yaşta arı sütü, daha ileriki yaşlarda baldaki sakarozu parçalayan enzimler salgılarlar. Çenede bulunan bezler ana arıda ana arı feremonunu, işçi arılarda ise alarm feremonunu salgılamaktadır.
Göğüs (Thorax)
Göğüs arının hareket merkezidir. Dört adet segmentten meydana gelmiştir, bunların üzerinde üç çift bacak ve iki çift kanat bulunmaktadır. Arının orta bacakları üzerinde polen fırçası denilen sert tüyler bulunur. Bunlar çiçeklerde bulunan polenin göğüsten ve ön bacaklardan arka bacaklara aktarılmasını ve arka bacaklarda bulunan polen sepetine toplanmasını sağlar. Bu polen sepetçikleri polenin kovana taşınması görevini görmektedir. Kanatlar kitinleşmiş damarlarla desteklenmiş çok ince zar şeklindedir. İki çifttir. Uçuşta arka kanatlar daki kanca sayesinde ikisi birlikte çalışır, uçuşu ve uçuşu yönlendirmeyi de sağlarlar. Arının uçuş sırasındaki hızı saatte 50 km.’ye yaklaşır.
Karın (Abdomen)
Karın ergin arıda 9 segmentten oluşur ve mide, bağırsak ve üreme organları gibi iç organlarla balmumu bezleri ve iğne bulunur. Segmentlerde bulunan sağlı-sollu bir çift mum salgı bezi (balmumu aynası) işçi arıların balmumu yapma döneminde kalınlaşarak mum salgılama yeteneğini kazanmaktadırlar. Sıvı olarak aynalar üzerine salgılanan mumlar, mum ceplerinde katılaşarak küçük pulcuklar halini alır. Arılar zincirleme birbirine tutunarak özel hareketlerle balmumu sızdırmaktadırlar. Ayaklar yardımıyla ağza götürülen balmumu pulcukları orada yumuşatılarak yoğrulmakta ve böylece petek gözlerinin yapımında kullanılmaktadır. Mum örme dönemini tamamlayan işçi arılarda mum salgı bezleri tahrip olur ve birer sıra hücre tabakasına dönüşür.
İşçi arıların 7. abdominal segmentinin (karın halkası)iç yüzeyinde ve sırt plakasının ön kenarına yakın kısmında büyük hücrelerden oluşan koku bezi (nasanof bezi) bulunmaktadır.
İşçi arılar ve ana arıda abdomenin (karın) sonunda iğne bulunmaktadır. İğne, iğne odacığından çıkan ince, sivri uçlu bir savunma organıdır. Bu iğne bir zehir kesesine bağlıdır. İşçi arıların iğnesi geriye çentiklidir; bu yüzden işçi arılar birisini sokmak üzere iğnesini batırdığında geri çekemez. Çentikler testere ağzını andıran çıkıntılar olup bu çıkıntıların sivri uçları iğnenin batış yönünün tersine yöneliktir. Bu nedenledir ki arılar kendi hayatını tehlikede görmediği sürece insanı sokmaz. Arıların sokması savunmalarının en son safhasıdır; önce sesle uyarırlar, daha sonra toplu halde gürültü yaparlar, hâlâ tehlike hissederlerse hızla tehlike gelen yere doğru uçup çarparak korkutmaya çalışırlar; olmadı en son sokarlar. (Arının iğnesi böceklere karşı savunma olduğundan sert kabuktan çıkabilir, insan ve hayvan etinden çıkmaz. İğnesi bağırsaklara bağlı olduğundan iç organları parçalanır ve ölür.) 
Arı Gözü 360° Nasıl Görür ? 
Bilim adamları; arının görebilmek için morötesi ışınları kullandığını keşfetmişlerdir. Arılar üzerinde araştırmalar yapan bilim insanları, arıların güneşin ultraviyole ışınlarından bulutlu havada bile yararlanarak bulunduğu yeri belirleme, yön bulma ve diğer arılara besinlerin bulunduğu yeri tarif etme özelliği ve bilgisine sahip olduklarını keşfetmişler. Üstelik arılar bunu, tüm gün değişen güneş konumuna rağmen yapabilmekte, yani güneşten yararlanarak hesap yapabilmekteydi.

Arıların çok özel bir göz yapıları vardır. Arı gözlerinde "ommatidia" adı verilen, 6.900'er adet birbirinden ayrı görme işlemi yapan bölüm vardır. Bu bölümlerin her biri kendi başına bir göz gibi hareket eder. Bunlar bir kutudaki kamışlar gibi bir araya toplanmışlardır. Ayrıca her biri dışta küçük konveks ve şeffaf bir lensle biter. Bu lensler de gözün cam gibi elips biçimindeki dış kabuğunu oluştururlar. Arıların başlarının iki yanında bulunan birleşik gözlerinin dışında, kafalarının üzerinde de 3 basit gözleri bulunur. Kafa üzerinde yer alan bölümlerin ışığın şiddetinin ölçülmesi için kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Ayrıca bu binlerce “gözcük” sayesinde arılar yüzlerce görüntüyü yakalayarak 360 derecelik etrafının tamamını görür. Tüm gözler arının beynine her saniye 70.000 kadar görüntü gönderir ve burada bulunan optik sinir merkezi bu görüntüleri değerlendirerek, arının yön ve yeri konusunda karar vermesine karar verir.
* Arının bu sistemi insanın görme sisteminden 10 kat daha üstündür. 
Arı Gözünün İnsan Gözüne Göre İki Üstünlüğü Daha Vardır:
 1- Ultraviyole ışınlarını görme
2- Işığın polarizasyonunu ayrıştırma
İşte bu özellikler, arıların hem etrafının tamamını görmelerini  hem de Güneş'in yerini ve açısını tespit etmelerini sağlayan özelliklerdir. Bu sayede arılar, Güneş ilerledikçe kovanda diğer arılara yapacakları tarifin yönünde düzeltme yaparak hedefin yönünü hatasız olarak belirleyebilirler.


Arı Irkları, Tarihi Ve Yuvaları 
1. Esmer, 2. Sarı, 3. Hindistan Arı Irkları olarak sınıflandırılabilir.
1.Esmer Arı Irkları
a)Kafkas arı ırkı (Apis mellifera caucasica)
b)Korniol arı ırkı (Apis mellifera carnica)

2. Sarı Arı Irkları
a)İtalyan arı ırkı (Apis mellifera ligustica)  
b)Kıbrıs arı ırkı (Apis mellifera cypria)
c)Mısır arı ırkı 

3. Hindistan Arı Irkları
a)Dev Arı (Apis dorsata) 
b)Küçük Tip Arı (Apis florea) 
c)Hint Arısı (Apis indica)
Arı ırkları, hırçınlık, çalışkanlık, hastalıklara dayanıklılık gibi değişik özellikler gösterirler. Arı ırkları; büyüklük, renk, dil uzunluğu, vücudun kıl örtüsü, balmumu bezlerinin şekil ve büyüklüğü, kanat damar yapısı ve kanat büyüklüğü gibi; morfolojik özelliklerle birbirlerinden ayrılırlar. Bugüne kadar yapılan taksonomik çalışmalarda; Dünya'da 24 arı ırkı, kesin olarak tanımlanmıştır. Bunlardan bazıları, ekonomik öneme sahip olup; ekolojik şartların elverdiği her yerde yetiştirilirler. Ekonomik değer taşıyan arı ırkları içinde; İtalyan, Kafkas ve Karniyol ilk sıralarda yer alırlar.Bir Afrikalı alt tür olan; Apis mellifera scutellata, Güney Afrika’nın doğu ve güneyindeki bozkırlara aittir. Afrikalı arılar, Avrupalı arılarla, bir melez olan Afrikanize arı denen bir türü üretmek için çiftleştirildi. Bazen Afrikanize arıya, yüksek derecede kendisini koruma davranışından ötürü, "öldürücü arı" da denir. 
Arıcılığın Tarihi
En eski fosiller Baltık'ta, Oligosen'deki kehribarlarda bulunmuştur. Mısırlıların, 5000 yıl önce, çamurdan arı kovanı yaparak, bal elde etmeye çalıştıkları bilinmektedir. 
•    Arıcılığa ait ilk bulgular 16.000 yıl öncesine dayanır. 
•    4000 yıl önce, Mısır’da, gezginci arıcılık yapılmaktaydı. 
•    3200 yıllık Firavun mezarında, kurumuş bal bulunmuştur. 
•    3000 yıl önce Sümerler, balı, ilaç olarak kullanmışlardır. 
•    Tüm dini metinlerde, bal ve arıya, yer verilmiştir. 
•    Hititler ve Osmanlılarda, arıcılık için özel yasalar yapılmıştır. 

Kaşgarlı Mahmud'a göre, Türkler, önceleri bala, arı yağı diyorlardı. Sonraları özellikle Batı Türkleri (Oğuzlar, Kıpçaklar, Suvarlar), bal demeye başladılar. Uygurlar, bala, mır veya mir adını diyorlardı.
Anadolu’da Bal  
Balın, Anadolu nun beslenmesinde de, önemli rol oynadığı kesindir. Çatalhöyük duvar süslemelerinde, çiçekler üzerinde böcekler resmedilmiştir. Günümüzden, 8–9 bin yıl önce Anadolu da, arının ve balın bilindiğini gösteriyor. Anadolu da insanlar, sevdiklerine, "balım" derler. Bunu, bir övgü sözü olarak da kullanırlar. Bu da Anadolulunun bala verdiği önemi göstermektedir. Osmanlılar, çıkardıkları birçok kanunla, baldan ve arı kovanından, vergi almışlardır. Osmanlıların, İstanbul'da kurdukları ilk ticaret merkezi; Mısır çarşısı, Tahtakale arasında bir de "bal kapanı" vardı. Hititlerin çivi yazısıyla yazdıkları toprak levhalardan, 4000 yıl önce, arıcılığı bildikleri anlaşılmaktadır. En eski kayıtlardan birisi de; İspanya'da, kayalıktaki yuvadan bal alan bir adamı gösteren, 9000 yıllık bir mağara resmidir. 
Arılar, en çok kuru ve sıcak steplerde(Orta Asya, Cezayir, Arjantin, Meksika, Teksas, Anadolu gibi), en az ise nemli tropik ormanlarda ve kutuplarda bulunurlar. Günümüzde bal arıları, insanla beraber, Dünya çapında yayılmıştır. Bal arıları, Amerika’ya, Avrupa’dan götürülmüştür.

Bal 

İnsan sağlığı ve beslenmesi yönünden önemli bir gıda ve arı ürünü olan bal, Türk Standartları Enstitüsünün Bal Standardında “bitkilerin çiçeklerinde bulunan nektarların veya bitkilerin canlı kısımlarından yararlanarak bazı eşkanatlı böceklerin salgıladığı tali maddelerin balarıları (Apis mellifera) tarafından toplanması vücutlarında bileşimlerinin değiştirilip petek gözlerine depo edilmesi ve buralarda olgunlaşması sonucunda meydana gelen tatlı bir üründür. Bal başlıca glikoz ve früktoz olmak üzere farklı şekerleri ihtiva eder. Balın rengi su beyazından koyu kahverengine kadar değişebilir. Bal akıcı, viskoz, kısmen veya tamamen kristalize olabilir. Balın tadı ve aroması balın menşeine ve bitkinin türüne göre değişir” olarak tanımlanmıştır.
Genel olarak bal; %80 şeker ve %17 su içerir. Geriye kalan %3’lük kısım mineral maddeler, amino asitler, renk maddeleri, vitamin ve enzimlerden oluşur. Balı diğer şekerli maddelerden daha değerli kılan içerdiği enzimlerdir. Enzimler yüksek sıcaklıklarda tahrip olacağından bal yüksek sıcaklıklarda ısıtılmamalıdır. Bal, varroa mücadelesinin yanlış zamanda yapılması sonucu oluşan “ilaç kalıntısı” içermemelidir. Bu nedenle kolonilere erken ilkbahar ve son bal hasadından sonra geç sonbahar dönemleri dışında ilaç verilmemelidir. Aksi halde bal çok değerli bir gıda olmaktan çıkıp insan sağlığı bakımından tehlike arz edecektir. İster süzme ister petek hangi tür bal olursa olsun, ilaç kalıntısı içermeyen ve belli oranlarda enzim bulunduran bütün ballar kaliteli ve değerlidir. Balın tanımında da bahsedildiği üzere, toplandığı bitkiye (orijinine) bağlı olarak bal, zamanla kristalize olabilir. Balın kristalize olması doğal bir olaydır.
Bal yüksek su oranına bağlı olarak ekşimediği sürece yıllarca bozulmadan kalabilir. Balın bozulmaması (ekşimemesi) için su oranı %20’nin üzerinde olmamalı ve bunu sağlamak için de olgunlaşan bir başka ifadeyle, bir çerçevede petek gözlerinin tümü veya en az 2/3’ü sırlanmış petekler hasat edilmelidir. Hasat edilen ve süzülen bal dinlendirildikten sonra cam kavonozlara veya laklı tenekelere doldurulmalıdır. Özellikle %17’den daha yukarı su içeren ballar ambalaja girmeden önce ekşimeyi önlemek amacıyla 60 C’de yarım saat ısıtılmalıdır. Doğru yapılmayan ısıtma işleminde balın enzim değerini kaybettiği ve balda bir kalite kriteri olan HMF (hidroksi metil furfurol) değerinin yükseldiği unutulmamalıdır.
Balmumu
Hidrokarbon: % 14 
Mono esterler: % 35
Diesterler: % 14
Hidroksi Polyesterler: % 8
Serbest asitler: % 12
Balmumu, 13-18 günlük genç işçi arıların son 4 çift karın halkaları üzerinde bulunan mum salgı bezlerinden salgılanan ve arı tarafından petek yapımında kullanılan bir maddedir. Mum salgı bezlerinden sıvı olarak salgılanan balmumu karın halkaları arasından dışarı çıkarken hava ile temas eder etmez katı hale geçerek beyaz bir pulcuk şekline dönüşür. Arı bacakları yardımı ile ağzına aldığı pulcuğu çiğneyerek petek örer. Balmumu, ağırlıklı olarak temel petek yapımı yanında, kozmetik ve ilaç sanayiinde, parlatma, cilalama, su geçirmezliğin sağlanması, kalıpçılık ve dişçilik gibi çok değişik alanlarda kullanılmaktadır.
Balmumu üretimi, oldukça fazla enerji gerektiren bir işlemdir. Bu nedenle arılar, 1 kg balmumu yapmak için, yaklaşık olarak 22 kg bal tüketirler. Bu nedenle koloninin gelişebilmesi, bir diğer ifadeyle, arıların petek örebilmesi ya da temel petekleri kabartabilmesi için; kolonide bol miktarda uygun yaşlı genç işçi arıların mevcudiyeti, kolonide yeterince bal bulunması veya nektar akımının varlığı ya da kolonilerin şeker şurubuyla beslenmesi gereklidir. Hastalıklı ve zayıf koloniler balmumu üretemediğinden ve gelişemediğinden bu tür kolonideki petekler zamanla siyahlaşır. Tam tersine, sağlıklı ve güçlü kolonilerde mum salgılama ve petek örme süreklilik kazanır. Kolonideki yeni örülmüş beyaz petekler ve çerçeveler arasındaki beyaz bağlantılar sağlıklı ve gelişen bir koloninin tipik belirtileridir. Mum imali, diğer böcek gruplarında da mevcuttur.
Polen 
Polen arıların gelişmelerinde ve görevlerini yapabilmelerinde hayati öneme sahip bir maddedir. Şayet kolonide polen yoksa yavru gelişimi durur, kolonide büyük bir panik başlar. Bilindiği üzere arılar enerji ihtiyaçlarının baldan karşılarken, ihtiyaç duydukları diğer tüm maddeleri (amino asit, vitamin, mineral madde gibi) polenden karşılarlar. Kısaca polen, arıların ihtiyaç duydukları tüm maddeleri içermekle birlikte, insanlar için de önemli bir besin kaynağıdır. Bazı profesyonel arıcılar bal yanında polen ya da öncelikli olarak polen üreterek daha kazançlı arıcılık yapmaktadırlar. Yapılan çalışmalarda bal üretimine ek olarak yapılan polen üretiminin arıcının gelirinde %30 artışa neden olduğu bulunmuştur. Bu bakımdan, daha kazançlı bir arıcılık için arıcılarımızın polen üretimine geçmeleri teşvik ve tavsiye edilmelidir.
Polen, kovan giriş deliği önüne veya tabanına monte edilebilen polen tuzaklarının kullanılması ile üretilir. Polen tuzağı çekmecelerinde toplanan polen, her gün veya her iki günde bir alınarak; teknik olarak, sıcaklığı 40 C’ı geçmeyen havalandırmalı kurutma dolaplarında veya basitçe, havalandırmalı, doğrudan güneş almayan sıcak bir yerde, kalınlığı 1 cm’yi geçmeyecek şekilde serilerek ve zaman zaman karıştırılarak kurutulabilir. Kurutma ile polende bulunan yüksek nemin %7’ye düşürülmesi ve güvenle saklanması sağlanır. Kurutulan polen ince eleklerden geçirilerek ve basit bir üfleme sistemi ile temizlenir. Kurutulan ve temizlenen polen hava almayan cam kavanozlarda veya polietilen torbalarda saklanır. 1-4 hafta gibi kısa süreli saklamalarda normal oda sıcaklığının yeterli olmasına karşın uzun süreli ve ideal saklama ortamı 4-5 C’dır. Basit olarak günlük kullanılan bir buzdolabı bu ortamı sağlar. Polenin kurutulması ve temizlenmesine müteakip karbondioksit (CO2) uygulanmasına tabi tutulması polenin daha güvenli saklanmasına katkıda bulunur.
Çoğu arıcı polen toplamanın koloni gelişimine ve sonuçta bal üretimine olumsuz etkide bulunduğunu düşünür. Oysa yapılan araştırmalar, polen toplanılan kolonilerdeki arıların bu açığı kapatmak için daha fazla çalıştıklarını ve sonuçta polen toplamaya rağmen koloninin gelişiminde ve de bal üretiminde ciddi bir olumsuzluğun olmadığını göstermiştir. Ancak, ekonomik bir polen üretimi için kolonilerin, bol polen üreten bitkilerin mevcut olduğu yerlerde bulundurulmaları, kolonilerin güçlü olması, yavru içermesi ve gerektiğinde şeker şurubu ile beslenmesi gereklidir. Uygun bir yerde bulunsalar bile zayıf ve yavru içermeyen koloniler yeterli polen toplayamazlar.
Polen, insan sağlığı ve beslenmesi yönünden gerekli tüm amino asitleri, vitaminleri, mineral ve diğer maddeleri bir denge içinde bulunduran doğadaki tek ve en zengin besindir. Bu yönüyle polen hem dünyada hem de ülkemizde; vücut direncinin arttırılması ve korunmasında, gelişme bozukluklarının düzenlemesinde, özellikle prostat ve karaciğer problemlerinin giderilmesinde sporcular, yetişkinler ve çocuklar tarafından kullanılmaktadır. Polenin sabahları kahvaltıdan önce aç karnına alınması tavsiye edilmektedir. Günlük doz kişiye ve vakaya göre değişmekle birlikte genel olarak; yetişkinler için 15-20 gr, 3-5 yaş arası çocuklar için 5-10 gr ve 6-12 yaş arası çocuklar için 10-15 gr olabilir. Nadiren de görülse polenin bazı kişilerde alerjiye neden olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve bu durumda polen alımından vazgeçilmelidir. 
Arı Sütü 
Arı sütü, 6-12 günlük genç işçi arıların başlarındaki salgı bezlerinden salgılanan, besin değeri oldukça yüksek, beyaz renkli, peltemsi, hafif acımtırak bir arı ürünüdür. Bugün için hem dünyada hem de Ülkemizde insan sağlığında bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ve korunmasında kullanıldığı gibi kolesterol ve tansiyon düşürmede, cinsel fonksiyonları iyileştirmede, hücre yenileyici ve onarıcı etkisinden dolayı cilt ve saç problemlerinde kullanılmaktadır. Bu çerçevede tüm dünyada ve özellikle Çin’de tonlarca arı sütü üretilmekte ve ticareti yapılmaktadır. Polen üretimi gibi arı sütü üretimi de arıcılıktan elde edilen kazancı artırmaktadır.
Propolis Ve Arı Zehiri 
Propolis işçi arılar tarafından ağaçlardan toplanan ve yine işçi arılar tarafından kovanda çatlak yerlerin kapatılmasında, kovana giren ve ölen yabancı böceklerin kokuşmasının önlenmesinde, petek hücrelerinin ve kovan iç cidarının parlatılmasında ve yavru alanlarının hastalıklardan korunmasında kullanılır. Bileşiminde reçine, polen, balmumu, eterik yağlar, değişik organik ve inorganik bileşikler vardır. En basit ham propolis üretimi, kovanda, giriş deliği ve çevrelerde toplanan propolisin kazınması şeklinde yapılır. Propolis teknik üretiminde ise kovanda; üste, ortaya ve alta takılan plaklar ve bazı özel düzeneklerle takılır. Toplanan ham propolis bazı kimyasal yöntemlerle saflaştırılarak ekstraktı elde edilir. Brezilya, Çin, Japonya gibi bazı ülkelerde önemli miktarlarda üretilip insan sağlığında kullanılmasına karşın ülkemizde yeterince bilinmediği için yeterli üretimi ve tüketimi yapılmamaktadır.
Arı zehiri, işçi arılarda zehir bezi tarafından arının çıkışından 20 günlük oluncaya kadarki sürede üretilip zehir torbasında depolanan bir maddedir. Arı zehiri, arı tarafından düşmana karşı savunma amacıyla kullanılırken tıp alanında, arı zehrine karşı bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Üretimi için özel düzeneklere ihtiyaç vardır. Ancak sınırlı kullanım alanından dolayı dünya üzerindeki üretim ve ticaret hacmi de sınırlıdır.
Bal Petekleri 
Bir çıtanın iki yüzünde yaklaşık 7500 petek gözü bulunur. Arılar 3. günden sonraki bir hafta boyunca ise adeta dadılık yaparlar. Vücutlarındaki bazı salgı bezlerinin harekete geçmesi üzerine, larvaların bakımı işine yönelirler. Larvaların bütün bakımıyla 3 ila 10 günlük arılar ilgilenirler. Larvaların kimini arı sütüyle, kimini de bal ve çiçek tozu karışımıyla beslerler. İşçi arılar kovan çevresinden en fazla 5 kilometre gidebilirler. 10. gününden itibaren işçilerin karnındaki balmumu bezleri gelişmeye başlar ve balmumu yapacak hale gelirler. İşçi arılar artık balmumuyla petek inşa eden inşaat işçileridirler. Arılar 10 gün boyunca petek üretimine devam ederler. Ama doğumlarının 20. gününde yine görev değiştirirler. Bu kez kovan girişinde gardiyanlık yaparlar. Arıların vücudunda yine bir değişim olur ve iğne bezleri zehir üretmeye başlar ve gardiyan olan arılar kovan kapısında nöbet tutarak davetsiz misafirlerin içeri girmesini engellerler. Arılar toplam altı haftalık hayatlarının kalan bölümünde çiçekleri araştıran birer balözü toplayıcısı olurlar. İşçi arıların tamamı dişidir ancak üreme yetenekleri yoktur ve erkek arılarla çiftleşmezler.
Matematiksel Ölçümler 
Petek dilimleri o kadar düzgündür ki, yüzlerce hücre ve açı barındırmasına rağmen; ortaya tek parça bir altıgen yapı çıkar. Petek üzerinde hiçbir ek yerine rastlanmaz. Bu da arıların başlangıç ve birleşme noktaları arasındaki uzaklıkları önceden hesapladıklarını ortaya koyar. Balarılarının ürettikleri petek gözlerinin genişliği de standarttır. Bal, polen ve larvalar için inşa edilen petek gözlerinin genişliği; 5.2-5.4 mm arasındadır. Sadece erkek arılar için hazırlanan hücreler; 6.2-6.4 mm civarındadır. 
Arılar, petek hücrelerinin genişliğini ve kalınlığını, hassas algılayıcı(duyum) tüyleri sayesinde ölçerler. Arıların, duyum tüyleri, özellikle çene ve antenlerde yoğun olarak bulunur. Bir balarısının tek bir anteninde, 8500'e yakın algılayıcı tüy (sensilla trichodea) ve 500.000 algılayıcı hücre tespit edilmiştir. Arılar, bu tüyleri kullanarak, ördükleri hücrelerin duvar kalınlığını ölçerler. Bu ölçümü yaparken de, son derece titiz hareket ederler. 
Mühendislik Harikası
Mühendislik harikası petek gözünün, derinliği 12 mm, duvar kalınlığı ise 1/500 inc olup; en az balmumu harcayarak maksimum ölçüde bal depolamak için en uygun şekil, arıların inşa ettiği altıgen prizmadır. Petek ören arılar, kusursuz bir uyum içinde ve son derece düzenli bir şekilde çalışmaktadırlar. Öyle ki her biri farklı yerlerden başlamalarına rağmen, tümü aynı büyüklükte altıgen hücreler üretebilirler. Bu altıgenleri, ortada birleştirdiklerinde, hiçbir şekilde birleşme yerleri belli olmaz. Altıgenlerin açılarında da, herhangi bir kayma da olmaz. Bu gözlerin bal, polen ve yumurta ile doldurulmaları da, yine belirli bir düzen içinde gerçekleşir. Bir sıralama yapılacak olunursa; bir arı peteğinde, en üstten başlamak üzere, orta bölüme kadar bal bulunur. Ara bölümde polenler, en altta da larva odaları yer alır. Bal depoları, kovanın yan taraflarında da devam eder. Ancak işçi arılar, larva odaları ile bal odaları arasına, mutlaka birkaç sıra polen depo ederler. Bu şekilde bal ve larvalar, birbirine karışmamış olur.
Ekoloji Ve Habitat  
Arıların ekolojik katkıları çiçeklerin döllenmesi, erkek ve dişi çiçek organlarında gerçekleştirdikleri polen taşıma konusundaki katkıları üzerinden gerçekleşmektedir. Öyle ki arıların dölleme işlemine ihtiyaç duymayan bitki sayısı son derece sınırlıdır. Bir araştırmaya göre dünyada gıda maddelerinin %90'ı  82 çeşit bitkiden elde edilir ve bunların %77'si arılar tarafından döllenmeye muhtaçtır.
Arıların yayılma (yaklaşık 5 km) ve çok geniş alanlardan toplayıcı (polen-çiçek özü, meyve suyu) özellikleri aynı zamanda kendilerinin birtakım zararlı maddeleri de toplayabilecekleri konusunu gündeme getirir. Örneğin ilaç, sanayi, baca artıkları ve karayolu çevrelerinde egzoz dumanları ve çöplüklerce kirletilmiş çevre, arı ürünlerini insanlar ve arıların kendileri için son derece sağlıksız hale getirebilir. Yapılan araştırmalar bu toksinlerin en fazla balmumunda biriktiğini göstermiştir.
Bazı bitkilerin polenlerinin arılar için zararlı olduğu, arıların normalde bu polenlerden uzak durdukları, ancak aç kalmalarını gerektirecek kıtlık durumlarında bu bitkilere yönelebildikleri bilinmektedir. Bal arılarının insan eliyle gerçekleştirilen yaşama ortamlarındaki havalanma yetersizlikleri, nem ve vitamin, mineral, protein ihtiyaçlarını karşılamayan beslenmeleri de arı biyolojisine zarar vererek sağlıklarını bozabilir. Arıların sağlığını etkileyen bir başka etken ise iç ve dış parazitler ile bunlara karşı yapılan ilaçlamalardır.
Kovanlar 
Arıların yaşam ortamları bitki örtüsü yanında yeterli ve sürekli suya ulaşabilme, yağmur, rüzgar, aşırı sıcak ve soğuklar gibi etkenler açısından da temiz ve biyolojik ihtiyaçlarına uygun olmalıdır. Kovanlar yer seviyesinden en az 30–40 cm yükseklikte yerleştirilmelidir. Nemli ve havasız kovanlar farklı mantar, virüs ve bakteriyel hastalıkların gelişmesine yol açar. 
Ağaç kovukları, arıların ilk yuvalarını oluşturmuştur. Daha sonraları, sepet ve tahta sandıklar kullanılmıştır. Söğütten yapılmış, silindir şeklindeki sepetlerin üzeri; toprak, tezek ve odun külünden oluşmuş çamur ile sıkı bir şekilde sıvanır. Ön tarafında küçük bir uçuş deliği bırakılır, arka tarafından da balı almak için bir kapak yapılır. Son zamanlarda, tahtadan yapılmış modern kovanlar kullanılmaktadır. Böylece bakım ve yuvanın denetimi, çok kolaylaşmıştır. Çünkü eski tip kovanlarda, bal sağılması sırasında, yavru taşıyan peteklerin bir kısmı da tahrip edilirdi. Halbuki modern kovanlarda, çerçeveler çıkarılarak; bal sağımı yapılır. Uçuş deliğinin büyüklüğü de ayarlanabilir.     
Kovanlarda Sonbahar Bakımı

1.    Kovanlarda;  bal alımı yapıldıktan sonra,  sonbahar bakımına geçilmelidir. Bu bakım için şunlara dikkat edilmeli:
2.    Bal hasadı sırasında, koloninin kışlık ihtiyacı kadar bal ve polen bırakılmalı; bırakılan peteklerdeki bal  gözlerinin bir kısmının boş olması gerektiği bilinmelidir.
3.    Boş çıtalar alınmalı, koloninin kaplayabileceğinden fazla petek bırakılmamalıdır.
4.    Sonbahar yavru üretimi için, şeker şurubu beslemesi yapılmalı; kaynatılmış su ile aynı miktarda şeker kullanılmalıdır.
5.    Kolonideki arı sayısı az olan, ana arısı olmayan veya yaşlanan kovanlar birleştirilmelidir.
6.    Yavru üretiminin sona erdiği veya azaldığı dönemde,  hastalık ve parazitlere karşı gerekli mücadele yapılmalıdır. 

Arılarda Kışlatma Dönemi
Kışlatma, arıların kış aylarında kışı geçirme dönemine verilen addır. Arılar kışın kovan içerisinde bir küme halinde çerçevelerin orta yerinde toplanırlar ki buna kış salkımı denir. Kış salkımı kovan içerisinde sıcaklığın 14˚C den aşağı düştüğü zaman başlar, soğuk arttıkça salkım büyür.
Kışlatma arıcılıkta çok önemli bir olaydır. Kışı iyi geçirmeyen zayıf kovanların ertesi yıl ilkbaharda kendilerini toparlayamadıkları bir gerçektir. Arılar başları ortaya doğru birbirine sokularak kış salkımı meydana getirirler ana arı bu salkımın orta kısımlarında bulunur. Kışın ısı ne kadar düşerse düşün kış salkımının ortasında 29 ˚C civarında sıcaklık vardır. Arılar salkım esnasında kovan içindeki balı yer, kas hareketleriyle ısı meydana getirirler. Bu sıcaklıktan dolayı ana arı ocak ayı içerisinde yumurtlamaya başlar.
Kışın arıların sönmesinin sebebi; yaşlı ana arı ve yaşlı arıların bulunması, kovanda tabii besin maddesi olan bal ve polenin azlığı veya yokluğu kovanın kışın rüzgar alması, kovan içerisinin rutubet olması, arıların havasız kalması ve gürültü yapılması, mikrobik veya paraziter hastalıkların bulunmasıdır. Kışın arıya katı kek vermek icap ediyorsa acele etmek ve arıları fazla rahatsız etmemek kaydıyla kapak ve örtü tahtaları açılır.
Kek çerçevelere ve tam kış salkımı üzerine gelecek şekilde verilir, örtü tahtaları ve kapak kapatılır. Dışarıda kışlatılan kovanlar su geçirmez ziftli kağıtlarla her tarafı sarılır ve kovanla kağıt arasına dolgu maddesi olarak sap veya rende talaşı konur. İçerde kışlatılırken kovanların uçma deliğine pencere teli takılır ve karanlık bir yere konur. Kovanların içerde kışladıkları yerin sıcaklığı 6 ˚C civarında olması lazımdır. Bu yerlerde rutubet, gürültü ve hava cereyanı olmamalı, zaman zaman havalandırmayı sağlamak için pencere açılmalıdır.
Arıların Fizyolojik Fonksiyonları 

Sindirim Sistemi

Arılarda sindirim sistemi ağızla başlar. Ağız başla dikey olarak duran *uygunsuz kelime* pompasına açılır. *uygunsuz kelime* pompasının üst ucunda, dar ve ince bir boru olan yemek borusu vardır. Yemek borusu, boyundan ve göğüsten geçerek karnın ön ucunda genişleyip ince cidarlı bir kese haline dönüşür. Bu kese diğer böceklerdeki kursağın karşıtıdır ve arı tarafından nektar veya balın biriktirildiği yer olarak kullanıldığı için genellikle bal midesi olarak isimlendirilir. Sindirim kanalının bal midesinden sonra gelen kısa ve dar geçit kısmına ön mide (proventrikülüs) denir. Bunu takiben karın içerisinde genellikle S harfi şeklinde enine kıvrılmış olan silindirik uzun ve kalın bir kese gelir ki bu ventrikülüs denilen gerçek midedir. Mideden sonra bağırsak kısmı gelir ve bağırsaklar karın içinde kıvrımlar yaparak anüsle son bulur. Arılar uzun kış ayları boyunca kovandan dışarı çıkmazlar, dolayısıyla dışkılarını kovan içine bırakmazlar ve bağırsaklarında biriktirirler. İlkbaharda kovan dışına çıktıkları ilk fırsatta uçuşa geçerek, dışkılarını havadayken bırakırlar.
                    
Dolaşım Sistemi 

Böceklerde vücut boşluğu, organlarla veya dokularla değil kan veya hemolenf olarak tanımlanan bir sıvı ile doldurulmuş bulunmaktadır. Kanda hemosit denilen birçok kan hücresi bulunur. Bunlar oksijen naklinde kullanılmazlar ve omurgalıların akyuvarlarına benzer işlevleri vardır. Kan sıvısı bir miktar oksijeni taşımakla beraber başlıca görevi sindirim kanalından emilen sindirilmiş besinlerin dağıtılması, boşaltım organları tarafından atılan metabolizma artığı maddelerin depolanması ve solunum organları veya deri yoluyla atılacak olan karbondioksit gazının taşınmasıdır. Bal arısının kanı açık kehribar rengindedir. Vücutta kan dolaşımı atar damarlar ve titreşim zarları yoluyla sağlanmaktadır. Genel olarak; karında toplanan kan, aort yardımıyla ve karın hareketleriyle başa pompalanır, baştan geriye doğru bütün dokuları geçerek ve süzülerek karında tekrar toplanır.


Solunum Sistemi

Canlı vücut hücrelerinde sürekli olarak yer alan kimyasal değişiklikler sonucunda devamlı oksijen tüketilip karbondioksit üretilmektedir. Hem dokuların ihtiyacı olan oksijenin getirilmesi hem de karbondioksitin dokulardan uzaklaştırılması gereklidir. Arılarda bu iş derinin dışarıdan içeri açılmasıyla oluşmuş borucuk sistemi (trake) ile yapılmaktadır. Hava borucuğu kolları vücut hücrelerinde son bulmakta ve böylece dokular oksijenlerini kan ile taşınarak değil de doğrudan doğruya almakta, karbondioksitlerini de bırakmaktadırlar. Her bir arıda 2 forksta, 5 abdomende olmak üzere toplam 7 çift stigma bulunmaktadır. Kan sadece kendi kullandığı oksijeni emer. 

Üreme Sistemi

Arılarda döllenmiş yumurta dişi, dölsüz yumurta ise erkek arıya dönüşmekte ve üreme hücreleri dişilerde yumurta, erkeklerde spermatozoa olarak gelişmektedir. Erkek arıda üreme organları bir çift testis, bir çift sperma kanalı, bir çift mukoza bezi, bunların birleştiği ejekülasyon kanalı ve penisten meydana gelir. Yumurtalıklar, bir çift yumurta kanalı, bu kanalların birleştiği bir ana kanal ve kanalın açıldığı üreme odacığından oluşmaktadır. Ana arıda üreme odacığı, iğne düzeneğinin dibinde bulunan kısım ve ana kanalın açıldığı vagina olmak üzere iki bölümde incelenir. Ayrıca spermaların biriktirildiği sperma torbası (spermateka) denilen kısım vardır. 

Dişi olan işçi arılarda da üreme organları bulunmaktadır. Ancak bunlar çok özel durumlarda aktif hale geçebilirler. Yumurtalıklar gelişmemiştir ve 2-12 kadar ince tüpçükten oluşmuştur. Bu yumurtalıklar dejenere oldukları halde yumurtlama özelliğini korumakta ve kovanın ana arısız kalması durumunda gelişerek normal yumurta üretebilmektedirler. Yalnız işçi arılar çiftleşemediklerinden dölsüz yumurta üretmekte ve bu dölsüz yumurtalardan sadece cılız ve zayıf erkek arılar meydana gelmektedir. 

Arıların Biyolojisi Ve Biyolojik Gelişme Dönemleri

Bal arısının yaşam evresi yumurtayla baslar, larva pupa dönemlerini tamamladıktan sonra ergin haleni alır. Ana arının petek gözlerine yumurtladığı döllenmiş yumurtalardan ise erkek arılar meydana gelir. Arıların yumurtadan ergin hale gelme süreleri; ana arıda 16 gün, işçi arıda 21 gün ve erkek arıda 24 gündür. 

Ana arı ile erkek arının çiftleşmesi havada gerçekleşir ve erkek arının arka ucu ana arının  abdomen ucundan kalır. Bu işçi arılar tarafından görülünce çiftleşmenin gerçekleştiği anlaşılır.

Bal arıları ergin hale gelinceye kadar sırasıyla yumurta, larva ve pupa dönemlerini yaşarlar. Bütün bu gelişme devreleri ana arı, erkek arı ve işçi arıda aynıdır. Fakat bu devrelerin geçtiği süreler farklıdır. 

Yumurta

Arı yumurtası 0,1 mg  ağırlığında, 1,5 mm uzunluğunda, beyaz renkli sosis veya silindir şeklinde, uzun ekseni boyunca dışbükey görünümündedir. Yumurta petek gözüne bırakıldığı zaman dikey konumundadır. Dikey konumunda bırakılan yumurta yavaş yavaş yana eğilerek üçüncü günün sonunda petek gözünün tabanında tamamen yatay bir konuma gelir. Yumurta döneminin sonuna doğru yumurta bulunan gözlere işçi arılar tarafından arı sütü konulmaya başlanır. Tüm arı fertlerinde yumurta dönemi
3 gündür. Ana arı döllenmemiş yumurta bırakmışsa ilk gün yumurta çekirdeği bölünerek çoğalmya başlar. Üç günlük yumurtada embriyo oluşur ve 5. gün sonunda embriyo yumurtayı parçalayarak dışarıya çıkar ve böylece larva dönemi başlamış olur. Üçüncü günün sonunda yumurta çatlayarak içinden larva çıkar.


Larva 

Üçüncü günün sonunda yumurta çatlayarak içinden çıkar. Embriyo larva aşamasına geçer geçmez beslenmeye başlar. Bütün arı bireyleri 6 gün olan larval dönemlerinin ilk üç günü 5-15 günlük işçi arıların salgıladığı arı sütüyle beslenirler. Daha sonraki larval dönemde sadece ana olacak larvalar arı sütüyle beslenirken erkek arı ve işçi arı larvaları yavru gıdası denilen, polen ihtiva eden düşük kaliteli arı sütüyle beslenirler. Böylelikle döllü yumurtanın larva döneminin son üç günlük süresindeki farklı beslenmesiyle yumurta işçi arı yerine ana arı olur. Larva aşamasının 5. günü sonunda larva içeren gözün ağzı mühürlenmeye başlar ve 6. gün larva başındaki özel bir bezden salgıladığı salgıyı kullanarak bir kozaya dönüşür. 

Pupa

Kozaya dönüşme ile artık prepupa ile ilk günü olan pupa devresi başlamış olur. Pupa dönemi ana arıda 7 gün, işçi arıda  12 gün, erkek arıda 15 gündür. Pupa döneminde ağız parçaları, kanatlar ve bacaklar oluşur. Gelişimini tamamlayarak ergin arı halini alır. 

Ana arının yumurta bırakacağı gözler işçi arılar tarafından defalarca temizlenir ve kontrol edilir. Ana arı da bu gözleri bir kez daha kontrol eder ve gözün çapına göre döllenmiş veya döllenmemiş yumurta bırakır. 
Bal arılarında biyolojik hayat evreleri.
Larva, gelişmesi döneminde 5 defa değişime uğrar. İki değişim arasındaki devreye instar denir. Her değişimde larva eski kutikulasını atarak gömlek değiştirir. Larva, kanatları ve bacakları olmayan basit bir yaratık olup besleyici arıların verdiği yiyeceği yemekten başka bir iş yapmaz. Ufak bir başı ve 13 segmentten oluşan bir gövdesi vardır. Henüz göğüs ve karın birbirinden ayrılmamıştır. Başın uç kısmında antenlerin oluşacağı yerler belirgin olarak görülebilir. Ağız yapıları labium (üst dudak) ile bir çift mandibula (çene) ve bir çift de basit yapılı maxilladan oluşmuştur. Bal arısı larvalarının gözleri yoktur. Larva döneminde gözlerde bol miktarda yiyecek olduğundan ve larvalar yiyecek üzerinde yüzdüğü için bu devrede görme duyusuna ihtiyaçlar yoktur. 
Larvalar ilk 3 gün işçi arıların salgıladıkları arı sütü ile beslenirler. Daha sonraları arı sütüne polen ve nektar ilave edilir. Bal arısı larvalarının beslenmesinde iki ayrı devre ve yöntem vardır. Genç larvalar (0-3 günlük) ihtiyaçlarından çok fazla miktarda arı sütü ile donatılırlar. Yaşlı olan larvalar ise ihtiyaç duydukları zamanlarda az miktarda beslenirler. Gelişmekte olan bir arının yumurta ve larva devreleri süresince işçi arılar tarafından yaklaşık 10,000 kez ziyaret edildiği bildirilmektedir. 
Ana arı ile işçi arılar arasında genetik olarak hiçbir farklılık yoktur. Bütün ayrıcalık larva dönemindeki beslenmeden kaynaklanmaktadır. Eğer larvalar sürekli olarak ve bol miktarda arı sütü ile beslenirlerse bunlardan ana arı oluşur. İlk devrede (0-3. gün) arı sütü ve daha sonraları (3-6. gün) arı sütü, polen ve nektar karışımı daha sonraları ise (6-9. gün) nektar ve polen karışımı ile beslenirlerse bunlardan da işçi arılar oluşur. 
Erkek arı larvaları daha iri oldukları için ana arı veya işçi arı olacak larvalardan daha fazla yiyecek tüketirler. Genç larvalar arı sütü bileşimindeki yiyeceklerle, yaşlı larvalar ise polen içeriği fazla sarımsı-kahverengi bir yiyecekle beslenirler.
Bal arısı larvalarının tek yaptıkları iş beslenmek ve büyümektir. Bu nedenle çok büyük bir mideleri vardır. Stomedeum adı verilen tüp şeklindeki ufak bir organ, ağzı mideye bağlar. Mideden sonra gelen tüp şeklindeki croctedeum anüse kadar uzanır. Proctodeumun mideyle birleştiği yerden çıkan 4 adet malpighi tüpleri boşaltım organı görevini yerine getirir. Larvalar, mide ve malpighi tüplerinin bağırsak ile birleştiği yerde bu organlar arasında geçit olmadığından larvaların oluşturdukları sindirim artıkları pupa dönemine girinceye dek dışarı atılamaz, mide ve malpighi tüpleri içerisinde depolanır. Pupa döneminde ise mide ve malpighi tüpleri proctodeumla birleşir ve artık maddeler de anüs yolu ile dışarı atılırlar. Bu arada larvalar kozalarını örerler ve bu kılıf içerisinde bir değişim daha geçirerek pupa devresine girerler. 
Pupa devresinde antenler, ayaklar, kanatlar oluşmuş, ağız parçaları ve petek gözler belirgin hale gelmiştir. Göğüs segmentleri eşit büyüklüktedir ve göğüs ile karın henüz birbirinden ayrılmamıştır. Pupa gelişmesini tamamladıkça ergin arıya benzemeye başlar. Göğüs ile karın birbirinden ayrılır. Bu arada birinci abdominal segment, göğüs ile birleşmiştir ve Propodeum adı verilen bu segment göğsün bir parçası görünümünü verir. Gelişmesini tamamlayan pupa vücudunu kaplayan kutikula tabakasını parçalayarak ergin hale gelir. Gelişmekte olan yavruların ana, işçi ve erkek arı gözlerinin açık ve kapalı dönemlerindeki kalış süreleri de farklı olmaktadır. 
Ana arı yumurtladıktan 9 gün sonra işçi arı larvalarının bulunduğu petek gözleri, 12-18 günlük işçi arılar tarafından balmumu ile kapatılırlar. Bu kapak esmer hatta kahverengi renkte ve dışa doğru bombelidir. Petek gözlerinin kapanmasıyla birlikte gözler içerisindeki larvalar kafalarındaki salgı bezlerinden salgılanan ipek yapısındaki maddelerle koza adı verilen bir gömlek veya kılıf örmeye başlarlar. Onuncu günde koza tamamlanmıştır ve yavru koza içerisinde hareketsiz olarak kaldığı prepupa devresine girer. Bundan bir gün sonra (11. gün) ise yavrular pupa devresine girerler. Bal arılarında larvalar, fizyolojik ve morfolojik yönden ergin arılardan çok farklıdırlar. Pupa dönemi ise larva dönemi ile ergin dönem arasındaki bir geçit devresidir. Bu devrede ağız parçaları, antenler, ayaklar ve kanatlar serbest hale geçerler ve bu arada pupa da ergin arıya dönüşmüş olur. Yirmi birinci günde ağızları ile balmumu kapağı delerek dışarı çıkarlar. 

Arı ailesi Bireylerinin Biyolojik Gelişme Dönemleri (gün) 
İşçi Arı 
Yumurtadan yetişkine toplam 21 günde oluşan işçi arılar koloni için gerekli olan tüm işlerin yerine getirilmesinden sorumludurlar.
İşçi Arının Gelişme Dönemleri Ve Yaşa Göre Görevleri
İlkbaharla sonbahar arısındaki aktif dönemde ömürleri yaklaşık 42 gün olan işçi arılar birinci 21 günde kovan içinde iç hizmet arısı olarak; temizlik, yavrunun ve ana arının beslenmesi, arı sütü salgılama, balın olgunlaştırılması, mum salgılayarak petek örme ve kovan girişinde bekçilik gibi görevleri üstlenirler. Çıkıştan sonraki ikinci 21 günde ise dış hizmet arısı olarak; nektar (bal özü), salgı, polen, su ve propolis toplarlar. Buradan çıkarılacak birinci sonuç işçi arılardaki görevin “yaşa” göre programlandığıdır. Pratik anlamda ikinci ve önemli sonuç ise ana arı ve arı sütü üretiminde genç işçi arılara ihtiyaç duyulurken bal ve polen üretiminde dış hizmet arısı olarak görev yapan daha yaşlı işçi arılara ihtiyaç duyulduğudur. Ancak kolonideki tüm işlerin eksiksiz yapılabilmesi bakımından kolonide aynı anda ve belli bir denge içinde, hem kovan içi hizmetle görevli genç hem de kovan dışı hizmetle görevli yaşlı işçi arılara ihtiyaç duyulur.


Erkek Arı 
Yeni yetiştirilen ana arılarla çiftleşmeleri dışında herhangi bir görevleri olmayıp hazır tüketici konumundadırlar. Bu yüzden görevleri gereği ilkbaharda (özellikle oğul döneminde), ana arı ve işçi arıların aksine, ana arının dölsüz yumurtlaması sonucu yumurtadan yetişkine 24 günde oluşurlar. Oğul mevsiminin bitmesine müteakip görevleri de bitmiş olacağından, yazın ve erken sonbaharda işçi arılar tarafından kovan dışına atılarak ölüme terk edilirler. Erkek arılar zehir bezi ve iğne gibi organlara sahip olmadığından kendilerini savunamazlar.
Bal Arılarında "Haberleşme Dili" 

Haberleşme, sosyal yaşamın en temel vasıtalarından biridir. Bireyler arasındaki iletişim-etkileşim; yardımlaşma, dayanışma ve işbirliği, ancak haberleşme ile gerçekleşebilir. En genel anlamda, canlılarda haberleşme araçları; dil, ses, hareket, dokunma, sinyal ve koku gibi temel unsurlardır.
Toplumsal yaşamın, en iyi örneklerinden birini teşkil eden balarılarının da, bir haberleşme dili vardır. Doğal olarak bizimkisinden oldukça farklıdır. İnsan dilinden farklı olarak arı dili, bir "dans formu" ndadır.
1946'da Karl von Frisch, balarılarının insandan sonra doğadaki ikinci en karmaşık iletişim sisteme sahip olduklarını, kanıtlarıyla birlikte ortaya koyduğunda; dilbilimciler şaşırdılar. Frisch bu çalışmasıyla, 1973 yılında Nobel Ödülünü kazandı. Prof.Dr. K.v. Frisch:

Arı Dansı: "Sembolik Dil"

"Hayvanlar aleminde, ancak birkaç hayvan türü, arılardan daha şaşırtıcıdır. Karmaşık bir toplum; kraliçeler, muhafızlar, ustalar, temizlikçiler, bakıcılar, ısıtma ve soğutma teknisyenleri, casuslar, bal yapıcıları, nektar, polen, su ve reçine toplayıcıları birlikte, sosyal bir yaşam sürdürürler. Her işçi arı, yaşamı boyunca, birçok farklı iş üstlenir. Onlar, güzel ve karmaşık kovanlar oluştururlar. Mükemmel altıgenler şeklinde petekler yaparlar. Büyük bir ustalıkla, yön bulmayı başarırlar. Onlar bizim görebildiğimizden, daha fazla renk görürler. Bizim aldığımızdan daha fazla koku alırlar. Güneş ışığını, polarize edilmiş olarak görebilirler. Arılar, danslarıyla, hayvanlar âleminde, eşi olmayan bir sembolik dille bilgilerini aktarırlar."
Dans eden arı, ritmik hareketlerle, bazı kimyasal uyarılar, ses, dokunma ve elektriksel sinyaller kullanarak haberleşirler. Bir besin kaynağı bulan arı, bunu toplamakla yetinmez ; koloninin yararlanması için, arkadaşlarına haber verir. Bunun yöntemi, kaynağın yönünü, mesafesini ve ne olduğunu anlatan bir hareket biçimi olan arı dansıdır. Bu amaçla, farklı iki dans yapılır. Bunlar, "dairesel dans" ve "kuyruk sallama" dansları olup; danslar kovanda petek üzerinde yapılır. 

Dans Pisti

İyi bir besin kaynağı bularak, kovanına dönen arı, haber vermek-iletişim kurmak için, "dans pisti" adı verilen özel bir bölgede dans eder. Dans pisti, genellikle girişe yakındır. Bu pist, hava soğuduğunda, kovanın içine doğru kayar ve kovanda çok miktarda iş olduğunda ise, girişe yaklaşır. Serbest asılı duran peteğin yüzeyinin, orta-alt tarafında, dans ederler. 
Dans Şekilleri

a) Dairesel Dans:
Kovanın yakınındaki besin kaynağını göstermek için yapılır. Bir arı, ne zaman kovana yakın bir besin kaynağı bulsa, dairesel dans adı verilen basit bir dans yapar. Bu dans, fazla bilgi sağlamaz, ancak uyarıcı bir sinyalden daha fazla bilgi taşır. Yer bildirme, genellikle; daire şeklinde danslar ve karın titretme şeklinde yürütülür. Dairesel dans, peteğin üstünde bir sağa, bir sola dönerek yapılır. Diğer işçi arılar, bu hareketleri dikkatle izler ve taklit ederler.
Dairesel dans, kaynağın, 100 m’den az olduğunda yapılan danstır. Dansın yönü, sık sık değiştirilir ve her yönde 1-2 halka çizilir. Süresi birkaç saniye olmakla beraber, bir dakikaya kadar sürebilir. Kaynağın yönü hakkında bilgi, ya hiç yoktur veya çok azdır.
b) Yarım Daire Dansı (Kuyruk Sallama Dansı): 
Uzaktaki besinlerin yerini bildirmek için yapılır. Çemberlerin kesiştiği doğrultu; kovan ile besin ve Güneş arasındaki açıları gösterir. Aynı anda kuyruk sallıyormuş gibi, karın, uzaklığa göre titreştirilir.
Besin kaynağının uzaklığının, kovandan 100 m'den daha fazla olması halinde; değişik bir dans çeşidi ile bildirim yapılır. Bu dans şeklinde, arı, kısa bir mesafede koştuktan sonra, ilk olarak sağa döner ve bir yarım daire çizer, yine aynı çizgi üzerinden geçerek bu sefer sola doğru bir yarım daire yapar. Bu hareketlerini yaparken, karnını devamlı titretir ya da sallar.
200 m uzaklıktaki kaynakları, karınlarını 15 saniyede, 10 defa sağa-sola sallamalarıyla; 1000 m uzaklıklardakilerin yerini, 15 saniyede, 5 defa sallamalarıyla; 2000 m uzaklıklardakileri, ortalama 3.5 çember ile; 3000 m'dekilerden sonrası için, 15 saniyede, 3 dans hareketi yapmak suretiyle bildirim yaparlar. Yani uzaklığın bildirimi, karın(kuyruk) sallanmasının yanı sıra, çemberlerin oluşturulma hızıyla da orantılıdır.
100 m’lik fazla mesafe anlatılırken, tümüyle kuyruk sallama dansına geçilir. Bunların dışında, başka dans çeşitleri de vardır. Alarm dansı ve temizlik dansı gibi… 
Arılar, dışarıya çıktıklarında, tekrar yuvalarını; kovanın, Güneş ile olan açısını, ölçerek bulurlar. Güneşi, bir pusula gibi kullanırlar. Hava kapalı da olsa, güneş ışınlarının yönünü saptayabilirler. Bunu, göz yapılarının polarize güneş ışığını saptama yeteneğiyle yaparlar. 
Arı Pusulası Ve Yön Bulma 
Arının kovana dönüşü, en kestirme yoldan olur. Dönüş yolculuğuna çıktığı nokta, ilk vardığı yerden ne kadar farklı olursa olsun, balarısı, o nokta ile kovan arasındaki en kısa yolu, düz bir uçuş hattı halinde belirler. O hattı izleyerek evine döner. Buna “arı hattı” denir. Gerek arı hattının belirlenmesinde, gerekse çiçek tarlası gibi diğer hedefleri bulma ve tarif etme konusunda balarısının, iki önemli veri kaynağı vardır: Yeryüzünün manyetik çekim alanı ve Güneş'in konumu.  
Arı, Güneş ışığını polarize edebilme yeteneğiyle, Güneşin konumunu saptar. Balarısı yola çıkarken, pusulası karnındadır. Gezegenimizin manyetik alanına duyarlı bir biçimde arının karın bölgesinde partiküller vardır. Gerekli bilgileri, sinirler aracılığıyla, o minicik beyne ulaştırır ve arıya yönünü bildirir. Arıların, yön bulmadaki başarıları; Güneş ışığını polarize etmelerine, yerin manyetik alanına ve koku alma yeteneklerine bağlıdır. Ayrıca, çevredeki belirgin işaretleri de kullanırlar. 
Balarıları: Pusulaya Sahip 
Uzun zamandan beri bilim adamları, balarılarının, kovan ve besinlerini bulmalarında, onlara yol gösteren bir manyetik gidiş-gelişin olduğunu tahmin ediyorlardı. Hawaii Üniversitesi'nden Micheal Walker ve M.E. Bitterman, oldukça mantıklı deliller, buldular ve bu bulgularını "Journal of Experimental Biology" de yayınladılar.
Araştırmacılara göre; balarıları, karınlarında, çok küçük manyetik kristaller (FeO-Fe2O3) taşıyorlardı. Bu milyonlarca kristal ise devamlı bir manyetik etki için yeterli oluyordu. Bilim adamları bu durumu, yaptıkları deneyle doğrulamışlardı. Manyetik alanı algılamaları engellenen arıların, besin kaynağını bulamadıkları gözlenmişti. Engellenmeyenler ise, kolaylıkla besin kaynağına ulaşabiliyorlardı. 
Haberleşme
İnsan gözünden uzak kapalı bir ortamda süren koloni yaşamı, her zaman muammalı ve sihirli bir dünya olarak düşünülmüş ve araştırıcıların dikkatini çekmiştir. Acaba böyle bir ortamda veya açık havada fiziksel olarak bağımsız fakat fizyolojik olarak birbirine bağımlı binlerce arı birlikte nasıl hareket edebiliyorlar? Koloni işlevlerini uyumlu bir şekilde yerine getirebilmek için nasıl hareket ediyorlar? Bal arıları toplumsal hayat yaşayan hayvanlardır. Toplumsal varlığın vazgeçilmez temel ihtiyacı da etkili bir haberleşmedir. Haberleşme olmazsa bir canlı yarı sosyal veya yalnızdır. Çünkü, basit işaretler bile olsa toplumsal etkileşimler haber aktarılmasına ihtiyaç gösterirler. Bal arılarındaki haberleşme, basit olarak algılanan cezbedici davranış uyarılarının intra-spesifik aktarılmasına veya uyarıyı alan bireylerdeki fizyolojik cevapları ifade eder. Arılar haberleri insanlardaki gibi zeka, akıl veya farkına varma yoluyla kavrayıp anlayamazlar. Bal arılarında koku alma duyusu büyük önem taşımaktadır.
Arıların birbirlerine bilgi aktarımı veya haberleşme amacıyla kullandıkları yöntemler; koku yayma, arı dansı, dokunma ve ses çıkarmadır. Kovana gelen yabancı bir arıyı kokusundan tanırlar, buldukları nektar kaynaklarının yerini ve uzaklığını dans ederek gösterirler, arının hangi çiçekten polen getirdiğini antenleriyle dokunarak tespit ederler ve ana arı sesiyle propaganda yaparak taraftarlarını toplar ve oğul çıkarır. Bazı haberleşme yollarından daha önceki konularda bahsedilmişti. Bu bölümde koku ve dans konuları ele alınacaktır.
Kokuyla Haberleşme 
Kovanın çok yakınındaki besinler, işçi arının üzerinde bulunur. Bu besin kokusu, arkadaşlarına koklatılır. Ancak işçi arı, uzaktan gelmişse, bu koku kaybolur. Bu durumda, işçi arı, uzaktan getirdiği nektardan bir miktar kusarak; kovan arkadaşlarına koklatılır. Doğal olarak bu koku, antenlerle alınır. 
Her bitkinin kendine özgü kokusu vardır. Arılar, bu kokuları, birbirinden ayırma yeteneklerine sahiptir. Örneğin bir bahçedeki 700 tür bitkiden, herhangi birisinin kokusunu hemen tanırlar. İşçi arı, eğer kokusunu alamadığı bir besin kaynağına rastlamışsa; o zaman karnının sonundaki dişi bezlerini açarak; kendi kokusundan bir miktar, oradaki besin kaynağına bırakır. Daha sonra kovandaki işçi arılara, kendi kokusunu vererek, besinin cinsini bildirir. 
Diğer bir koku bildirme işlemi ise, başka bir amaç için yapılır. Toplayıcı arı, besini tamamen emdiğinde, besin kaynağına özel bir koku bulaştırır. Bu koku, Melisa çiçeğinin kokusuna benzer. İnsanlar tarafından da kolaylıkla algılanabilir. Arılar ise, kendi kovan arkadaşlarının kokularına, fazlasıyla hassastırlar. Çok uzaklardan bu kokuyu duyabilirler. Balarılarının, kokularını, çiçekleri işaretlemeleri sayesinde; başka arılar, bu çiçeğin nektarının, daha önce başka arılarca tüketildiğini, hemen anlar ve o çiçeği terk ederler. Bu sayede vakit ve enerji kaybetmezler.
1. Feromonlar
Feromon kelimesinin kökü yunanca olup, pherine (taşıma) ve hormon (stimüle etme, uyarma, teşvik etme) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. 1959 yılında Carlson ve Butemant tarafından önce ektohormon olarak adlandırılan maddeler ilk kez feromon adı altında ele alınmışlardır. Koloni içerisinde haberleşmenin esas aracı feromonlardır. Feromonlar haber taşıyan, biyolojik olarak aktif maddeler olup bireyin vücudundan havaya bırakılırlar. Arılar bir kimyasal uyarı koduyla bu maddeler aracılığıyla haberleşirler. Aynı türün diğer bireyleri tarafından alındığında, alan bireyin davranış ve fizyolojisinde değişiklikler meydana getirerek belli bir reaksiyon hasıl ederler. Bezsel salgı olduklarından hormonlara benzerler fakat gerçek anlamda hormon değildirler. Salınmaları ve işlevleri tümüyle farklıdır. Koloni bireylerinin çalışmaları, gittikçe artan ve değişen koloni ihtiyaçlarıyla yakından ilgilidir. Koloni bireylerinin davranışlarının çoğu koloni bireylerinin larva ve ergin devrelerinde çıkarmış oldukları feromonlar tarafından düzenlenir. Örneğin, işçi arı meydana getirecek larvaların çıkarmış oldukları feromonlar çiçek tozu toplamayı teşvik eder, işçi arıların yumurtalıklarının gelişmesini önler, işçi arı gözlerinin yapımını, temizlenip cilalanmasını, yavru yetiştirmeyi, yiyecek toplamayı, bal ve çiçek tozu depolanmasını teşvik eder.
Feromonlar arılar arasında hava, fiziksel temas ve yiyecek alış verişi yoluyla aktarılırlar. Bal arılarında feromonlar, Mandibular, Nasanov ve Kozhevnikov bezleri tarafından salgılanırlar. Ana arı feromonları, çiftleşme feromonları, alarm feromonu, iz işaretleyici (nasanov) feromonlar başta olmak üzere bal arılarında 31 farklı feromon tespit edilmiştir.
1.1. İz işaretleyici Feromonlar: 
İşçi arıların 6. ve 7. karın segmentleri altında yerleşmiş ve tek epidermal bezsel hücrelerin bir araya gelmesinden oluşan Nasanov bezinden salgılanır. Her hücrenin kanalı dışarıya açılır. Feromonun kokusu, geraniol, genarik asit, sitral ve nerolik asit içerir. Yiyecek kaynağı keşfedildikten sonra kovanlarına geri dönen arılar tarafından bırakılırlar. İzlenen yol daha sonra aynı türün diğer bireyleri tarafından kullanılarak kaynak bulunur. Bu feromon kovan içinde bırakılmaz. Ayrıca oğuldaki kılavuz arıların çıkarmış oldukları iz işaretleyici feromonlar ise oğula yol gösterir. Kılavuz arılar yuva yeri olmaya uygun bir yer bulduklarında, yaptıkları danslarla yerin uzaklığını ve yönünü tayin ederler.
1.2. Ana Arı Feromonları
Bir kovandaki çalışmaların düzenli yürümesinde ana arının kovan içinde bıraktığı feromonların büyük önemi vardır. Kovan içerisinde devamlı olarak hissedilmesi gereken bu feromonların varlığı, işçi arıların yumurtalıklarının gelişmesini dolayısıyla yalancı ana oluşumunu ve yeni bir ana arı yetiştirilmesini engeller. Çeşitli nedenlerle kovan içinde ana arının ulaşamadığı bölgelerdeki iş düzeni bozulur, ana arının olmadığını zanneden işçi arılar ana arı üretimine başlarlar.
1.3. Çiftleşme Feromonları
Ana arının salgıladığı çiftleşme feromonları, çiftleşme uçuşu esnasında erkek arıları cezbeder, feromon yoğunluğunu izleyen erkek arılar ana arıya ulaşır ve onunla çiftleşirler. Kovan içinde çiftleşmeyi önler, açık havada belirli bir yükseklikte ise çiftleşmeyi teşvik eder. Erkek arılar kovan içinde ana arının varlığına değer vermezler. Açık havada ise ana arının 12 m yüksekliğe çıkınca bıraktığı feromon erkek arıları cezbeder.
1.4. Alarm Feromonları 
Kovanın savunması ile ilgili bir işçi arı rahatsız edildiğinde veya kovan için tehlikeli bir durum sezdiğinde abdomenini kaldırarak iğne çemberini açar, iğnesinin ucundan bir damla arı zehiri salgılar. Kanatlarını hızlı hızlı yelpazeleyerek alarm feromonlarının çevreye yayılmasını sağlar. Önemli bir alarm feromonu olan 2-heptanon adlı bileşik işçi arıların mandibular bezlerinden salgılanır. Ana arılar ve erkek arılar 2-heptanonu salgılayamazlar. Kovan içine giren yağmacı ve yabancı arılar 2-heptanon ile işaretlenir. Çiçekler üzerine sürülen 2-heptanon arıların bu çiçeklere yaklaşmasını önlemektedir. Arıların nektarı alınmış çiçekleri bu madde ile işaretleyerek diğer arıların uğramasını engelledikleri sanılmaktadır. 
Bal arıları herhangi bir yerde yürüdükleri zaman diğer arıları da cezbeden ayak izi feromonu denilen bazı kimyasal maddelerle burayı işaretleyebilirler. Ayak izi feromonlarının vücudun neresinden salgılandığı kesin bilinmemekle beraber arıların ayakları ve karın ucu ile bulunduğu yüzeye yayıldığı sanılmaktadır.
1.5. Feromonların Uygulamadaki Önemi 
1. Çıkan oğullar boş kovanlara veya istenilen alçak yerlere kolayca çekilebilirler. Özellikle tropikal bölgelerde göçer arı kolonilerinin kovanlara alınması olanağı sağlanır. Ayrıca Afrika arıları bu sayede yakalanarak analarının imha edilmesi ve bu arıların zararlarının önlenmesi olanağı doğmaktadır.
2. Arılar gıda işleyen fabrikalardan çiçekli bitki ıslahı yapılan seralardan uzak tutulabilirler.
3. Ana arıların kokuları maskelenerek başka kovanlara kolayca verilebilirler, böylece çiftleşmiş ve çiftleşmemiş ana arıları güvenilir bir şekilde kabul ettirme olanağı vardır. Yapay oğulların veya kolonilerin birleştirilmeleri de problem olmaktan çıkacaktır. 
4. Yapay cezbediciler (feromon) katılan yemlerin ve şurubun kovan içindeki tüketimi artar. Dışarıdan bal özü ve çiçek tozu toplamayı teşvik eder. Koloni gelişmesini hızlandırır. Hem etkili bir tozlaşma sağlar hem de bal üretimini artırır.
5. Kaynak seçmede titiz davranan arıların ziyaret etmeye pek istekli olmadıkları kaynakları yapay cezbedicilerle kokulandırılarak hem etkin bir tozlaşma hem de arıların bu kaynaklardan yararlanmaları sağlanır. 
6. Tarımsal ilaçların kullanılması sonucu tozlaşmada etkili böcekler ortadan kalkar. Yapay cezbediciler kullanılarak bu olumsuzluk ortadan kaldırılabilir. 
1.6. Diğer Bazı Özellikler Ve Davranışlar
     6.1.Renk Algılama
Arıların bazı renkleri kesin olarak ayırt edebilirken bazı renkleri algılayamamakta veya karıştırmaktadırlar. Yapılan deneyler arıların sarı, turuncu, yeşilimsi, mavi, menekşe, erguvan gibi renkleri birbirine karıştırdıklarını göstermektedir. Ancak ultraviyole ışınlarını çok iyi görebilmektedirler. 

Alman araştırmacı Karl Van Frisch yaptığı denemelerde arıların mavi rengi ayırt edebildiklerini fakat kırmızı rengi koyu gri ve siyah olarak algıladıklarını tespit etmiştir. Doğada kırmızı renkli çiçeklerin çok az oluşu ve döllenme için arılara muhtaç olan çiçeklerin hiç birisinin kırmızı renkli olmaması sın derece ilginç ve düşündürücü bir gerçektir.
     6.2. Koku Algılama 
Arılarda koku alma duyusu son derece gelişmiştir. Kovan içindeki sosyal düzen arıların bu düzeni sağlayan feromonları algılamaları ile ayakta durmaktadır. Keza tarlacı arıların nektarı alınan çiçeklere uğramaması, erkek arıların feromon kokusunu algılayarak bakire ana arıyı izlemeleri de bunu kanıtlamaktadır. Arıların koku algılamalarını sağlayan duyu hücreleri antenleri üzerinde bulunmaktadır. Yapılan denemelerde arıların üzerinde bulunmaktadır. Yapılan denemelerde arılar belirli bir koku ile kokulandırılmış şeker şurubunu diğerlerinden kolaylıkla ayırt edebilmişlerdir.

Bal hasadı sırasında arılar alınan bütün önlemlere rağmen bal süzme odasından gelen bal kokusunu alarak içeri girmeye çalışırlar. Keza parfüm kullanan ve arılığa giren birisi hemen arılarca fark edilerek rahatsız edilmektedir. Bu ve benzeri pek çok örnek vermek mümkündür. Yani arılarda koku alma duyusu çok iyi gelişmiştir. 
     6.3. Tad Alma
Yapılan araştırmalar arıların insanlar için şeker tadı veren yani tatlı olan maddelerin sadece bir kaçına ilgi duyduklarını göstermektedir. Arıların tatlı olarak algıladıkları maddeler sakkaroz de x trose, levulose, metpylglucosid, maltose, trehalose, mele zitose ve inesite 'dir. Sayılan bu şekerlerden fucoselerden daha azdır. Bunların dışındaki şekerlerin ve benzeri kimyasal bileşiklerin arılarda herhangi bir tatlılık duygusu yaratmadığı tespit edilmiştir. 
     6.4. Arılarda Zaman Kavramı 
 Arılarda zaman anlayışı ile ilgili pek çok deney ve gözlemler yapılmış ve bu yapılan çalışmalar arıların zamanı çok iyi belirleyebilme özelliğine sahip olduğunu göstermiştir. 
 Arılar, bazı bitki türlerinin günün belirli saatlerinde nektar ve polen verebildiklerini bilmekte ve sadece o saatlerde bu tür bitkilere uçuş yapmaktadırlar. Yapılan bir deneyde arılara günün belirli bir veya birkaç saatinde bir hafta boyunca şeker şurubun verilmiş ; fakat şurup verme durdurulduktan sonraki günlerde de arılar daha önce şurup aldıkları saatlerde boş kaba üşüşmüşlerdir. Zaman ayarlamak için arıların neyi kullandığı konusunu aydınlatmak için arıların bu deney karanlıkta da tekrarlanmış, fakat aynı sonuç elde edilmemiştir. Yani arılar gün ışığına bağlı olmaksızın zamanı çok doğru olarak belirleyebilmektedirler. 

Erkek arılar günün belirli saatlerinde uçuşa çıkarlar ve belirli toplanma bölgelerine uçarlar. Ana arıların çiftleşme uçuşları da aynı saatlerde yapılır. Bakıcı arılar hiç şaşırmaksızın daha önce açıklanan şekilde, larvalara zamana (yaşa) bağlı olarak bir beslenme programı uygulamaktadırlar. 


Bal Arısı Türleri 

1- Anadolu Arısı: (Apis Mellifera Anatoliaca)  

Anadolu arısı genelde esmer renklidir. Sakin tabiatlı bir arı türüdür. Her türlü iklim koşullarına uyum sağlayan Anadolu arısı çok çalışkan bir arı olarak bilinir. Anadolu’nun her tarafında yetiştirilmektedir. Diğer arı türleri ile melezleme çalışmaları da yapılmaktadır.
Arı çeşitleri bunlarla sınırlı değildir. Ancak ülkemizde ve çevresindeki yaygın olan arı çeşitleri olmasından dolayı öncelikle bu arı çeşitlerini inceledik.
Orta Anadolu Arısı’nın Bilinen Özellikleri:  
*Sarı renkli, 
*Kışa çok dayanıklı,
*Kış aylarında çok az bal tüketen, 
*Erken ilkbaharda hızlı gelişen, 
*Kovanının yerini şaşırmadan bulabilen,
*Kısmen hırçın  
*Sadece Nisan, Mayıs ve Haziran aylarında vejetasyonun olduğu İç Anadolu stebinde üç ayda koloni gelişimini tamamlayıp, diğer dokuz ay için kendine yetecek  stoklayabilen  bir arı ırkı olarak tanınmaktadır.
Anadolu Arısını en iyi tanımlayan B. Adam’dır. Anadolu Arısı’nı erkek hattı olarak kullanmış ve Dünya’nın en verimli Buckfast melezini yapmıştır. 
Anadolu Arısı Çin’de de kullanılmaktadır. 

Muğla Arısının Bilinen Özellikleri: 

•    Gri esmer renkte, 
•    İlkbaharda hızlı gelişen, 
•    Canavar sarı arıya karşı savunma içgüdüsü olan, 
•    Binlerce yıldır Çam Pamuklu Koşnili ile bir nevi ortak yaşamış, 

Yıllık koloni gelişimini ilkbahar florasına göre değil, sonbahardaki Çam Pamuklu Koşnilinin salgı zamanına göre düzenleyen bu fizyolojik davranışı nedeni ile Dünya’da benzeri olmayan bir arı ırkıdır. 
Yapılan bir araştırma, Ana Kafkas x Baba Muğla melezlerinin orijinal Muğla ile paralel  verimli, Ana Muğla x Baba Kafkas melezlerinin orijinal Muğla’dan daha yüksek verimli olduğunu göstermektedir.   
Muğla Arısı’nın belirlenmesi  ve korunması çalışmaları da Orta  Anadolu Arısı’nda izlenen yöntem uygulanarak yürütülecektir. 
Koruma alanı olarak Dilek Yarımadası Milli Parkı’nın batı ucundaki Koyunlu Tepe ile Deveboynu Tepe arasındaki Bademlik alanı öngörülmektedir 
Özellikle Muğla ana x Kafkas baba melezleri üretimi için, saf Muğla arısı ortaya konacaktır. 

2- İtalyan Arısı: (Apis Mellifera Ligustica) 


İtalyan Arısının Özellikleri

Saf İtalyan Bal Arısının Bazı Fizyolojik ve Davranış Özellikleri
•    Sakin iyi huyludur.
•    Yavru büyütme yeteneği fazladır.
•    Oğul verme eğilimi azdır.
•    Çevrede nektar kaynağı olduğu sürece, kuvvetli popülasyon oluşturur, bol nektar toplar,        çalışkandır. Aksi halde yağmacılık eğilimi gösterir.
•    Kaliteli Arı sütü üretimi için aranan bir ırktır.
•    Bazı yavru hastalıklarına karşı duyarlıdır.
•    Yön bulma yetenekleri diğer arılardan daha azdır. 
•    Bal tüketimleri fazladır.

Özellikleri                                                       :   İtalyan
Vücut Yapısı                                                   :  Orta-ince uzun
Renk                                                                :  1 ve 3. karın sarı
Dil Uzunluğu                                                   :  6,2-6,6
Çiftleşmiş Ana Ağırlığı                                   :  210
Bal Verimi                                                       :  İyi
Hırçınlık Eğilimi                                              :  Az hırçın
Kışlama Yeteneği                                            :  İyi
İlkbahar Gelişimi                                             :  Erken
Oğul Verme Eğilimi                                         :  Orta
Yağma Eğilimi                                                  : Az
Hastalıklara Dayanıklılık                                  : Mum güvesiyle iyi mücadele eder
Propolis                                                             :  Çok az
Ana Arı Yumurta Verimi                                 :  1500-2000
Gömeç Kapatma                                              : Beyaz ve çeşitli
Bal akışı koşulları                                            : Mevsim ortası ve yaz sonunda, tek ve çok çiçekten zengin, sürekli bal akışı 

3- Kafkas Arısı: (Apis Mellifera Caucasica) 

Kafkas Arısının Özellikleri:   
o    Kafkas arısı (apis mellifera caucasica) çok uysal,çalışkan ve şiddetli soğuğa dirençli olma gibi üstün irk özellikleri vardır.
o    Hortumları diğer arı cinslerinden uzundur. dil uzunlukları (7,5).
•    Sık sık oğul verme eğilimine girmemeleri bu irkin üstün nitelikleri arasındadır.
•    Yavru verimleri yüksektir ve kuvvetli aileler meydana getirirler.
•    En kuvvetli oldukları devre yaz ortasıdır.
•    Çok uslu olmalarına rağmen, dışarıdan gelen yağmacı arı ya da diğer zararlılara karşı kovanlarını oldukça iyi korurlar.
•    Kitin rengi koyudur genelde gri kurşuni renktedirler,
•    Tek kusurları kovana aşırı miktarda propolis getirerek sağa sola bulaştırmalarıdır. 
Kafkas bal arılarının anavatanı Kafkasya’dır. Kafkas arısı yaşadığı yere göre iki türe ayrılır. Bunlardan birincisi dağlarda yaşayan Kafkas arısı gri renklidir. Kafkas arısının ikinci tipide alçak veya ovalık yerde yaşayan tipidir. Bu tip olan arılar sarı renklidir.
Kafkas bal arılarının en fazla tercih edileni dağ kesiminde yaşayan tipidir. Kafkas arısı aynen Carniola bal arısına benzemektedir. Kitin rengi koyu kıl örtüsü açık gridir. Erkeklerde göğüs kılları siyahtır.
Kafkas arısı uysal bir yapıya sahiptir. Yavru verimi yüksektir. Kuvvetli aile oluşumu isterler. Oğul verme özellikleri zayıftır. Kovan içerisinde propolisi çok kullanırlar. Kovan temizliği zordur. Kış için fazla bal depolarlar. Bal verimleri bazı arı türlerine göre yüksektir. Ana arıyı kolay kabul etmezler.
Kafkas bal arıların dağ tipi, ülkemizde Doğu Anadolu Bölgesinde ve Doğu Karadeniz Bölgesi yaylalarında yetiştirilmektedir.

Dış Görünüşü: (Morfolojik Özellikleri) 

•    Diğer arılardan daha iridirler. Gözden çıkan isçi arıların ağırlıkları 70 - 80 mg.dır.
•    Kitin esmer renktedir. Geçit formlarının ilk abdomen halkasındaki iki adet kahverengi leke bulunur.
•    Dağlık yöre Kafkaslarının tüm abdomen halkaları siyahtır.
•    Kıllarda gri renk baskındır. Erkeklerin thoraksları siyahtır.              
•    Ari ırkları içinde en uzun dilli olanıdır.
•    Uzun dilleri sayesinde derin tüplü çiçeklerden de nektar toplayabilirler.
•    Dil uzunlukları 6.6 - 7.25 mm  dır. Ortalama 7.09 mm 
•    Cubital indeks 2.16 ile normaldir. 
Koloni Davranışları: (Fizyolojik Özellikleri)
•    İyi bir yavru yetiştiricisidir. Kuvvetli koloniler teşkil eder.
•    Kıştan zayıf çıkar, ilkbahar basında gelişme çok erken baslar ve düzenli seyreder.
•    Koloninin gelişme sürecinde ana ari bir günde 1100 - 1500 yumurta yumurtlayabilir.
•    Gömeçler üzerinde sessizdir.
•    Kontrol için çerçeveler kovandan çıkarıldığı esnada bile yaptıkları islere devam eder.
•    Uysaldır, hırçın ve sokucu değildir.
•    Çok düzgün gömeç yapar ve sırlar. Göz sırları koyu renklidir. Propolisi çok taşır ve kullanır.
•    Balı ilk önce kuluçkalığa, sonra da ballığa depolar.
•    Güçlü bir yiyecek toplama yeteneğine sahiptir.
•    Fazla bal yapar ve yavru gözlerine yakin depolar.
•    Yeni yiyecek kaynağı aramada çok başarılıdır. 
•    Zengin nektar kaynaklarını çok iyi değerlendirir.
•    Kit kaynaklardan da en ekonomik yararı sağlar. Yağmacılık eğilimleri fazladır.
•    Doğal oğul verme eğilimleri zayıftır. Araştırmalar normal şartlardaki kolonilerin % 13 ünün oğul verdiğini göstermiştir.
•    Doğal habitatlarında ağır ve uzun kış şartlarında üstün kışlama yeteneğine sahiptir.
•    Sonbaharda küçük bir delik hariç, uçuş deliğinin diğer kısımlarını propolis perdesi ile kapatır.
•    Yiyecek depolarını çok iyi korur ve tutumlu kullanır.
Sayılan bu özellikleri ile Dağ arisi olarak da adlandırılan Kafkas arıları, kışı soğuk ve karlı iklimlerde basarili, dünyadaki iki önemli ari ırkından birisidir.
Kafkas arisi, ABD'nin kuzey eyaletlerinde, Kanada'da, Orta ve Kuzey Avrupa ülkelerinde, Rusya'nın hemen her yerinde,Çin'de, Mançurya ve Moğolistan'da, Orta Asya
Cumhuriyetlerinde ve soğuk iklime sahip diğer bazı ülkelerde başarı ile kullanılan en önemli arı ırkıdır.
4- Kıbrıs Bal Arısı: (Apis Mellifera Cypria) 


Kıbrıs bal arısı küçük yapılı koyu sarı renklidir. Çok hırçın ve saldırgan bir yapıya sahiptir. Kıbrıs bal arısının bu özelliğinden dolayı kontrol ve idaresi oldukça zordur. Melezleme sonuçlarından iyi sonuçlar alınamadığından fazla tercih edilen bir arı türü değildir. Ülkemizde Akdeniz bölgesinde az da  olsa bulunmaktadır. 


5- Siyah Arı: (Apis Mellifera L.) 


Siyah arının diğer bir adı da esmer arıdır. Dünyanın her tarafında görülmekle birlikte Avrupa ülkelerinde yaygındır. Ana vatanı orta Avrupa, Alpler’in batısı ve kuzeyi ile orta Rusya’dır. Birçok arı ırkı ile melezleme yapılarak verimi yüksek hatlar elde edilmiştir. 17. asırdan itibaren esmer arılar kuzey ve güney amerika’ya ve Uralları aşarak Sibirya’ya götürülmüştür. Bazı bölgelerde Ligustica, Carnica ve Kafkas ırklarıyla melezleştirilmiştir. Yapı olarak iri yapılı arı türleri olarak bilinir. Büyük arılardır, 2, ve 3. karın halkalarında sarı çizgiler değil, sarı noktalar mevcuttur. Vücutları uzun ve seyrek kıllarla kaplıdır. Erkek arılardaki kıllar koyu kahverengi olup, nadirde olsa siyah kılda görülebilir. 
Siyah arının dilleri kısadır, yaklaşık 5,7-6,4 mm. dir. Siyah arı, dili kısa olduğundan tohumlu bitki nektarından fazla yararlanamadığı için bazı yerlerde tercih edilmezler. Daha ziyade fundalık bitki örtüsü bulunan yerlerde çok çalışkan bir arıdır. Zengin fundalılara sahip İsveç ve Norveç’te iyi sonuçlar alınmıştır. 
Siyah arı, kışa dayanıklı olduğundan kışı sert geçen yerlerde tercih edilmektedir.
Siyah bal arısının oğul vermesi zayıftır. Yavru verimleri fazla değildir. Gelişmeleri zayıftır. Yavru yerlerinde çok miktarda bal tutarlar. Açlıktan ölme ihtimali zayıftır. Çok tutumlu bir arı türleri sınıfındandır.
Siyah bal arıları üstün bir yaşama gücüne sahiptir. Çok sinirli yapıya sahip olmaları saldırgan olduklarının bir göstergesidir. Toplu olarak düşmanlarına saldırma eğilimi mevcuttur. Kovandan kaçma riskleri vardır. Siyah arı yavru hastalıklarına ve balmumu güvelerine karşı hassas olan arı türleri olarak bilinir.


6- Carniola Bal Arısı: (Apis Mellifera Carnica) 


Karniyol Bal Arısının Fizyolojik Ve Davranış Özellikleri

•    Arı ırkları arasında en sakin ve uysal özellik gösterir.
•    İlkbahar gelişimi çok hızlıdır.
•    Kışlama yeteneği çok iyidir.
•    Yağmacılık eğilimi azdır.
•    Yavru hastalıklarına karşı dirençlidir.
•    Yönelme yetenekleri iyidir.
•    Propolis toplama yeteneği azdır. 
•    Oğul verme eğilimi fazladır.(Bu eğilim ıslah edildi)

Özellikleri 

Vücut Yapısı : Büyük –ince uzun
Renk : Kahverengi-siyah
Dil Uzunluğu : 6,4-6,8 mm 
Çiftleşmiş Ana Ağırlığı : 205
Bal Verimi : İyi
Hırçınlık Eğilimi : Uysal
Kışlama Yeteneği : Çok iyi
İlkbahar Gelişimi : Çok erken ve hızlı
Oğul verme eğilimi : Çok düşük
Yağma eğilimi : Az
Hastalıklara Dayanıklılık :Yavru hastalıklarına dayanıklı
Propolis : Az
Ana arı yumurta verimi : 1500-2000
Gömeç Kapatma : Çeşitli

Bal akışı koşulları : Özellikle mevsimin ilk yarısında, nispeten fakir, tek ve çok çiçekten bal akışı

Carniola bal arısının ana vatanı Balkanlardır. İnce yapılı bir arı türü olup, uzun dile sahip bir arı türüdür. Vücudu kısa ve ince kıllarla kaplıdır.
Carniola bal arılarının vücudundaki kitin tabakası koyu renklidir. Karın kısmı parlak renkli kısa kıllarla kaplıdır. Erkeklerdeki kıl renkleri griden kahverengi tonlara doğru değişiklik gösterir.
Carniola bal arısının yavru verimleri yüksektir. Fazla oğul verme eğilimleri vardır. Geniş aile yapısına sahip olmak isterler. Polenleri yeteri miktarda olduğu sürece yavrulamaya devam ederler. Sonbaharda kolonideki sayıları hızla azalır. Kışları küçük aileler halinde geçirirler. Bu nedenle tüketimleri az olduğundan kışı rahat geçirirler. Tohumluk bitkilerden çok iyi yararlanırlar. Çok az propolis kullandıklarından kovanlar ve petekler temiz kalır.
Carniola bal arısı her türlü iklim koşullarına uyma özelliğine sahiptir. Diğer arı ırkları ile melezlemelerinden güçlü ve verimi yüksek arılar elde edilmektedir. Aynı zamanda karniola bal arısı, yavru hastalıklarına diğer arı türlerinden daha dayanıklıdır.
Carniola bal arısı sakin bir yapıya sahiptir. Saldırganlıkları yoktur. Kovan içinden peteği çıkarsanız bile kovanı terk etmezler. Bu durumları da değerlendirilip, oğul verme isteğinin ıslah edilmesi yoluna gidilmektedir. Carniola bal arıları bu özelliklerinden dolayı son zamanlarda en çok aranan arı konumuna gelmiştir.

7- Suriye Bal Arısı: (Apis Mellifera Syriaca) 


Suriye bal arısı aynen Kıbrıs bal arısının özelliklerine sahiptir. Bu özelliklerinden dolayı fazla yetiştirilmemektedir.
8- Belfast (Buckfast) Arısı: (Apis Mellifera Hybrid) 
Buckfast arısı dünyanın en meşhur HİBRİD arılarından. Hibrid arıda farklı ırklardan genetik özellikleri bilinen arılar kontrollü şartlarda ve yapay dölleme kullanılarak birleştirilir.
Yani Karniyol, İtalyan ya da Kafkas gibi ayrı bir ırk değil Bu tür birleştirmelerde melez azmanlığı denilen olay gerçekleşir ve ilk nesil analar kendi ana ve babalarından daha verimli olur. Bal verimi yüksek.yavru atımı hızlı.ve yön bulma konusunda başarılıdır.
Bilim Adamları (1954) eski İngiliz yerli arısı ile nispeten koyu renkli İtalyan arısını melezleyerek Buckfast arısını yetiştirmiştir. Bu iki ırk önce saflaştırılmış daha sonra bu saf arılar, bal üretimi ile diğer özelliklerini gelistirmek üzere çiftleştirilmiş ve tekrar geriye melezlenmiştir.
Kombinasyon melezlemesi olarakta adı geçen bu yöntem daha sonra Fransız arısı ve Yunan arısının iyi özellikleri de Buckfast arısında birleştirilmiştir. Bilim adamı Adam isimli kişi daha ileriki yıllarda buckfast ana arısını Anadolu arısının erkekleriyle melezlemiştir. Bunun sonucunda yüksek verimli bir arı elde etmiştir.
Arı Türleri

1.    Bal Arısı
2.    Eşek Arısı
3.    Çömlekçi Arı
4.    Mazı Arısı
5.    Kağıt Arısı
6.    Tarla Arısı
7.    Kazıcı Arı
8.    Testereli Arı
9.    Sondajcı Arı

ARILARDA GÖRÜLEN HASTALIKLAR

Yavru Hastalıkları

Amerikan Yavru Çürüklüğü

Amerikan Yavru Çürüklüğü (AYÇ), arıların yavru hastalıkları içerisinde oldukça bulaşıcı, dünyanın her tarafında yaygın olarak görülen, önemli ve en tehlikeli bakteriyel hastalıklarından biridir. Yavru arılarda Paenibacillus larvae tarafından oluşturulan infeksiyöz, oldukça bulaşıcı bir hastalıktır.
Amerikan yavru çürüklüğü hemen her ülkede; İhbarı Mecburi Hastalıklar arasında yer almaktadır.
Bir yerde salgın bir arı hastalığının çıktığını haber alanlar 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunun 9 ve 10 uncu maddesine göre illerde Bakanlık İl Müdürlüğüne, ilçelerde İlçe Müdürlüğüne derhal bildirir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de arıların en tehlikeli ve bulaşıcı hastalıkları arasında Amerikan Yavru Çürüklüğü bildirilmektedir. Zamanla tedbir alınmazsa koloniyi (ana arısı bulunan ve minimum 
10-14 bin adet işçi arısı bulunan arı ailesini) öldürebilir hatta tüm koloniler ve diğer arılıklara (kolonilerin bir arada bulunduğu mekan) bulaşabilirler.
 Hastalığın Yayılması
Başlıca bulaşma nedenleri şunlardır; 
a) Sterilize edilmemiş temel petekler, 
b) Arıcıların bizzat kendileri, 
c) Her türlü alet ve ekipmanları, 
d) Hastalıklı kovandan çerçeve alıp sağlam kovanlara verilmesi, 
e) Oğul arıları ile temel petekte kolonilerin birleşmesi, 
f) Hastalık etkeni taşıyan ergin arılar, 
g) Yağmacılık, 
h) Sağlam arıların hastalıklı bölgelere girmesi, 
ı) Hastalıklı bulaşık eski kovanların kullanılması,
i) Bal,
j) Ana arı Petek ve bal hastalığın yayılmasında çok önemlidir. Çünkü bulaşık bal ile beslenen arılar larvaları enfekte edebilmektedir.
Hastalığın Teşhisi
Kuvvetli kolonilerde yeni bulaşmış hastalığın farkına varmak çok zordur. Hastalık ilerledikçe kolonide sürekli bir arı azalması göze çarpar. Önceleri çok istekli ve canlı olarak çalışan koloninin, arıların azalması ile uçuş deliği önündeki canlılığı azalır. Arılar uçuş tahtası üzerinde veya uçuş deliği önünde şaşırmış ve ne yapacağını bilmez bir şekilde isteksizce gezinirler.
a) Başlangıçta sağlıklı olan larva, önce petek gözünün tabanında "C" harfi şeklinde gelişir. Larva enfekte olduğu zaman morfolojik yapısını kaybederek hücreyi dolduracak şekilde yukarı doğru yerleşir ve bu pozisyonda ölür.
b) Ölü larvalar önce donuk beyaz, açık kahve, koyu kahve ve sonunda siyah renge dönerler.
c) Ölü larva çikolata rengi aldığında bir kibrit çöpü sokulup çekilirse iplik şeklinde 2.5-10 cm kadar uzar.
d) Bazı gözlerde ölü yavru kalıntısı gözün alt yüzeyinde düzgünce uzanmış ve çok sıkı bir şekilde göze yapışmıştır.
e) Yavru, pupa döneminde ölmüşse petek gözü kapağı (Operkulum) yavaşça kaldırılacak olursa arının dilinin yukarıya doğru kalkık ve genellikle gözün alt üst iç yüzeyine değecek biçimde sertleşmiş bir vaziyette olduğu görülür.
f) Kovan kapağı açıldığında, ısıtılmış tutkal kokusu yada bozuk balık kokusu algılanır.
g) Hastalıklı çerçevelerin yavrulu gözleri gayrı muntazam olup, üzeri açık ve kapalı petek gözleri ile alacalı bir görünüm arz eder. Çok sayıda yavrusuz göz vardır.

h) Kapalı gözlerde kapağın renkleri solmuş, içeri doğru çukurlaşmış, toplu iğne başı büyüklüğünde delinmiş bir görünüm vardır. Larva döneminde ölmekle birlikte, ölü yavrular daha ziyade mühürlenmiş gözlerde bulunurlar. Yavru, prepupa ve pupa dönemindedir.
Hastalığın Tedavisi
Hastalık yeni başlamış ve hemen farkına varılmış ise, ilaçla tedavisi mümkün olabilmektedir. Bu durumda koloni, dezenfektan olarak kullanılan bazı kimyasal maddelerin yardımı ve ilaç olarak kullanılan bazı antibiyotiklerle tedavi edilebilir.
Dezenfektan Maddeler 

Günümüzde en çok kullanılan dezenfektan maddeler ve özelliklerini sıralayacak olursak;
a) Potasyum hipoklorit (KClO) : Çamaşır sodası olarak da bilinir. Metal şurupluklar, el demiri, körük, ana arı ızgarası, maske, eldiven v.b. gibi malzemeler, 5 lt kaynar suya katılan 500 ml çamaşır suyu çözeltisinde 5-10 dakika kadar tutulur, sonra bol suyla durulanır ve güneşte kurutulur. Hazırlanan sodalı suya 250 gr Kalsiyum klorit ilave edilirse daha güvenilir bir dezenfeksiyon gerçekleştirilir.
b) Küllü Su : Potasyum hipoklorit yoksa, metal arıcılık malzemeleri % 1'lik küllü suda 1 saat kaynatılarak da dezenfekte edilebilir.
c) Zefiran : 100 ml'de 10 gr Benzalkonyum klorür içerir. Maske, eldiven gibi kıyafetlerin sterilizasyonu için 1/4000'lik eriğiyi tercih edilmeli ve çözelti için saf su kullanılmalıdır.
d) Hidrojen peroksit (H2O2): Oksijenli su olarak da bilinir. % 1'lik H2O2 çözeltisi ile arıcılık alet ve ekipmanları, boş kovanlar ve çerçeveler sprey şeklinde ilaç püskürtülerek dezenfekte edilebilir.
e) Kloramin: Boş kovan ve peteklerin dezenfeksiyonunda % 4'lük kloramin çözeltisi de kullanılmaktadır.
İlaçla Tedavi
Amerikan Yavru Çürüklüğü tüm dünya arıcıları için çok tehlikeli bir hastalıktır. Tedavi için kullanılan kimyasallar dikkatli seçilip uygulanmalıdır. Hatalı ilaç uygulamaları balda kalıntı problemi yaratabilir. Amerikan yavru çürüklüğü hastalığı görülür görülmez ilaçla tedavinin yanı sıra "Transmasyon" (Çekirdek koloniler, yani dayanıklı kolonilerin oluşturulması) uygulaması da yapılmalıdır. Arı hastalıkları için son yıllarda ilaç kullanımı önemli derecede yaygınlaşmıştır. Ancak ilaçların, özellikle, antibiyotiklerin gelişi güzel kullanılması beklenen başarıyı önemli ölçüde etkilemiştir. Zira bazı hastalık yapıcı mikroorganizma türlerinin yaygın ve bilinçsizce kullanılması ilaçlara karşı toleransın artışına yol açtığı gibi dirençli suşların ortaya çıkışı da kaçınılmaz olmuştur. Bu nedenle ilaç seçiminin özellikle antibiyotik seçiminin yapılmasında hastalık etkenlerinin antibiyotiklere karşı duyarlılık derecelerinin bilinmesinde büyük yarar vardır.
Özellikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından bal arıları için bu amaçla ruhsatlandırılmış ve veteriner hekim reçetesi ile satılacak ilaçlar kullanılmak suretiyle ilaçlama yapılmalıdır.
Arıların İmhası
Hastalığın ileri safhalarında AYÇ hastalığının ilaçlarla önlenmesi pek mümkün olmamaktadır. Bu durumda arı ailesi ve çerçevelerin (petekleri ile birlikte) hepsi yakılarak imha edilir. Önce akşam üzeri arıların öldürülmeleri gerekir. Bunun için kovanın uçma deliği kapatılır, çerçevelerin üzerine kalsiyum siyanid, etilasetat ya da herhangi bir insektisit uygulanarak arılar öldürülür. Yakma işlemi için, çukur kazılarak içinde çerçeveler (petekleri ile birlikte) ve ölmüş arılar toplanır ve benzin v.s. dökülerek yakılırlar. Yakma işi tamamlandıktan sonra çukur toprakla kapatılmalıdır ve bütün bu işlemler arılıktan biraz uzak bir yerde yapılmalıdır.
Isıya dayanıklı kovanın gövde, kapak ve dip tahtası ile işletmede kullanılan her türlü malzeme yukarıda yazılan dezenfektan maddelerle dezenfekte edilip, yüzeyler iyice kazındıktan sonra pürmüzle yakılarak kullanılmasına izin verilir.Strofor kovanların kullanımına ise çamaşır suyu ile yıkandıktan ve 2 gün güneşte kurutulduktan sonra izin verilir.
Teşhis İçin Laboratuvara Marazi Madde Gönderme 
Herhangi bir arı hastalığında doğru teşhis gönderilen numuneye bağlıdır. Petek numunesi yaklaşık olarak 
10 x 10 cm ebadında ve mümkün olduğu kadar renk değişikliği olan ve ölü larva içerir şekilde olmalıdır. Numunede hiç bal olmamalı yada çok az bal içermelidir. Numune gevşek şekilde ambalajlanmalı ve ambalaj işleminde plastik çanta, alüminyum folyo, yağlı kağıt, teneke veya cam gibi malzemeler kesin teşhisi imkansız hale getirdiği için kullanılmamalıdır. Numune tahta veya kalın karton kutularla gönderilmelidir. Eğer peteğin bir kısmı gönderilemiyorsa herhangi bir test için yeterince materyal içeren petek gözü de yeterli olabilir.
Avrupa Yavru Çürüklüğü
Avrupa yavru çürüklüğü hastalığı daha çok ilkbahar ve yaz başında zayıf kovanlarda görülür. Özellikle nektarın az olduğu dönemlerde daha sık görülür.
Kovanların zayıf ve kötü kışlatılması , ilkbaharda soğuk ve nemli havaların uzun süre devam etmesi, yetersiz beslenme, stres ve nektar akımının geç başlaması sonunda hastalık belirtileri görülür.
Dünyada en yaygın görülen hastalıklardan biridir. Hastalığın etmeni en son yapılan sınıflandırmaya göre Melisococcus pluton adında bir bakteridir. Hastalıkta diğer bazı (sekonder) bakteri türleri de görülür ancak bunlar doğrudan hastalık oluşturmazlar fakat ölü larvanın kokusu ve kıvamı üzerinde etkili olurlar.

Hastalığın Belirtisi
Hastalığın kendine özgü kokmuş et ya da balık kokusunu andıran kokusu kovan açıldığında algılanabilir. Açık yavru döneminde ölmüş larvalar koyu kahverengi ve siyaha yakın renktedir ve larvadaki renk değişimi önemli bir belirtidir.
Hastalığın çok şiddetli seyrettiği durumlarda kapalı yavru gözlerinde de görülebilir. Ölmüş larva bir çöple çekildiğinde Amerikan yavru çürüklüğünde görülen ipliksi uzama görülmez, kolayca petek hücresinden çıkartılabilir. Genellikle, Amerikan yavru çürüklüğü kapalı yavrularda görülürken Avrupa yavru çürüklüğü açık yavrularda görülür.
Avrupa yavru çürüklüğü oldukça sık görülen bir hastalıktır. Ancak çoğu yerde enfeksiyonun seviyesi düşük seyrettiği ve kuvvetli koloniler, hastalıkla kendi kendine başa çıktığı için arıcıların gözünden kaçmaktadır.
Hastalığa yakalanmış kovanlarda canlı, istekli çalışan işçi arılarda aşırı bir hassasiyet, tedirginlik, isteksizlik ve tembellik göze çarpar. Ölü larvaların rengi değişir, donuk beyazdan önce sarı sonra kahverengi ve sonra da siyaha dönüşür. Larvalar genellikle kangal (C harfi) formundayken ölürler. Ölen larvalar sulu, yumuşak bir görünüştedirler sonraları ise hamur kıvamını alırlar.
Mücadelesi
Amerikan yavru çürüklüğündeki uygulamanın aksine şiddetli durumlar hariç, bu hastalıkta arıların ve yavru peteklerin imhasına gerek yoktur. Koloninin ana arısı bir süre kovan içerisinde kafeslenerek yumurta atması engellenir. Oxytetracycline, erythromycin veya diğer antibiyotik uygulamaları ile tedavi edilebilir. Ancak, antibiyotik kullanımı konusunda mutlak surette bir uzmanın görüş ve önerileri alınmalıdır. Çünkü antibiyotikler belli aralıklarla, belli dozlarda ve belli bir süre için kullanılması gereken maddelerdir. Aksi halde arı kolonisine, aile bütçesine ve balın kalitesine zarar verilir. Antibiyotik verilen kovanın balı uzun bir süre tüketilmemelidir. Örneğin bu sürenin oxytetracycline grubu için en az 8 hafta olmasına karşın diğer antibiyotik grupları için 1 yıla kadar çıkabilir.
Arılıkta kullanılan ekipman ve hastalıklı kolonilerin boş kovanları 50 lt suya 1 kg soda veya 1/1'lik amonyum klorid eriyiği ile dezenfekte edilmelidir.
Kireç Hastalığı
Hastalığı Pericystis Apis isimli mantar oluşturur. Bu mantar daha çok nemli yerlerde ve 22-30 derece ısıda çoğalır. Hastalığa yakalanmış petekleri önce kirli beyaz bir küf sarar.
Bu küf zamanla gittikçe siyahlaşır. Bu esnada larvaları etkileyerek ölmelerine neden olur. Ölen larva beyazlaşarak kireç şeklinde sertleşmiş bir hal alır.
Özellikle ilkbaharda müsait havalarda arılar kireç hastalığına yakalanmış larvaları kovan dışına taşırlar. Hastalık kovan önünde beyaz mumya gibi larvaların belli bir sayıdan fazla görülmesiyle kolaylıkla teşhis edilir.
Hastalıktan korunmak için kovanları nemli yerlerde tutmamak ve toprakla teması kesip sehpa üzerine koymak gerekir.
Küflenmiş petekleri kovandan çıkarıp arı iyi beslenirse güçlü kovanlar bu hastalığı kolaylıkla atlatır.

Taş Hastalığı
Bu hastalığın sebebi de Aspergillus Flavus isimli küf mantarıdır. Bu hastalığı yakalanmış olan petekler yeşil renkli bir görünüştedirler. İç organlarını etkileyerek larvanın ölmesine neden olur. Larvalar mumyalanmış gibi kuruyarak hücre içini tamamen doldururlar. Bu mantarların sporları balda da yaşayabildiği için, insana da geçer. Bu yüzden taş hastalığına yakalanmış kovanlardan çıkan balları yemek tehlikelidir. Hastalığın tedavisi yoktur. Kovanları dezenfekte etmek, petekleri de yakmak gerekir. Çok yaygın bir hastalık değildir.
Torba Hastalığı
Bu hastalık daha çok kışı kötü koşullar içinde geçirerek bahara zayıf çıkan bakımsız kovanlarda, pupa halindeki yavrularda görülür.

Diğer yavru hastalıkları kadar tehlikeli değildir. Kurtçuklar içi su dolu torba gibi yanından bir tığ ile tutulursa kolaylıkla dışarı çıkarılabilir.
Hastalıktan korunmak ve tedavi etmek için ilkbaharda arıları iyi beslemek, kovanların sıcaklığına özen gösterek yavruları üşütmemek, hastalıklı petekler fazla ise kesip çıkarmak gerekir.

Ergin Arı Hastalıkları

Varroa

Varroosis, Varroa jacobsoni Oudemans adı verilen arı akarının sebep olduğu; arılarda kanat ve bacaklarda deformasyon, kısa bacaklılık, kısa karınlılık gibi vücut anomalileri ve ergin arılarda düşkünlük, verim düşüklüğü gibi semptomlarla kovanlarda sönmeye varan etkiler oluşturan, kolaylıkla bir kovandan diğerine bulaşabilen, diğer hastalıklara zemin hazırlaması ile de oldukça önem arz eden bir hastalıktır.


Varroanın dişisi oval görünümde ve koyu kahve renktedir. Vücut uzunluğu 1.1-1.3 mm, eni ise 1.5-1.7 mm arasında değişmektedir. Vücudun alt kenarı 4 çift bacak ile çevrilidir. Ağız yapısı sokucu ve emicidir. Gerek ergin gerekse larva ve pupa döneminde arının kanını emerek beslenir. Bu nedenle arıya her dönemde zarar verir. Erkek varroa, sarı-gri renkte yuvarlak görünümlü, dişi varroaya oranla daha yumuşak bir kitin ile kaplıdır. Erkek varroalar dişi ile çiftleşme sonrası öldüklerinden yetişkin arı üzerinde görülmezler.
Varroanın kolonilerde üremesi ilkbahar kuluçka faaliyetiyle birlikte başlar. Sonbaharda bu faaliyetin sona ermesine kadar sürer. Kışı yalnızca ergin dişiler geçirir. Varroanın üreme ve gelişmesi kapalı yavru gözlerinde gerçekleşir. Ergin dişiler yavru gözlerinin kapanmasından hemen önce bu gözlere girerek iki gün sonra yumurta bırakmaya başlarlar. İlk 24 saatte yumurtalardan 6 bacaklı larvalar çıkar ve tüm gelişim erkeklerde 6-7 günde, dişilerde ise 8-10 günde tamamlanmaktadır. Gelişimini tamamlayan varroalar kapalı yavru gözü içinde çiftleşirler. Çiftleşmeden hemen sonra erkek ölür. Dişiler ise beslenmeyi sürdürerek arıların gözden çıkması ile birlikte gözü terk ederler.
Hastalığın Kovanda Yaptığı Zararlar
a) Varroa, larva, pupa ve erginlerin hemolenfleri ile beslendiğinden, yavru arılar iyi gelişemez, erginler ise güçsüzdür ve uçamazlar. Parazitten kurtulmak için çırpınır ve huzursuz olurlar.

b) Arı ailesindeki erkek arı sayısı belirgin bir şekilde düşer. Erkek arıların çiftleşme yeteneği azalır.

c) Ana ve işçi arıların ömürleri kısalır. İşçi arılar normalden küçük olur. Özellikle pupa döneminde önemli ölçüde canlı ağırlık kaybı olur.

d) Gözden çıkan genç arılarda kanatsızlık, tek veya kısa kanatlılık, eksik bacak, kısa karın gibi anomaliler görülür.

e) İşçi arıların yavru bakımı zayıflar ve buna bağlı olarak ananın yumurtlama kapasitesi azalır

f) Petek gözlerinde ölü larva sayısı fazla ise, arılar bunları dışarı atamazlar. Bu nedenle gözlerde kuruyan larvalar Avrupa Yavru Çürüklüğü benzeri belirtileri oluştururlar. Ancak koku yoktur, mühürlenmiş petek gözlerinin kapakları koyu renklidir, delikler oluşmuştur fakat içeriye çökük değildir ve çevresi beyazlaşmıştır.

g) Varroa'ların beslenmesi sırasında açtıkları yaralar, çeşitli hastalık etkenleri için elverişli bir ortam oluşturur. Arıların hastalıklara karşı direnci de azalır. Özellikle direnç düşüşü sonrası meydana gelen akut paralizis virüsüne duyarlılığın artışı dikkat çekicidir.

h) Varroa'dan dolayı zayıf düşen koloniler yağmalanırlar.

ı) Arılar huzursuz oldukları için bazen kış salkımı yapamazlar.
Hastalığın Teşhisi
Varroa jacobsoni işçi, erkek, kraliçe (ana) arıların üzerinde, üreme gözesinde, balmumu artıkları ya da polende, kovanın zemini ve uçuş yerinde aranmalıdır.
Varroa ile bulaşık kolonilerde hastalığın gelişmesinde genellikle üç dönem görülür.
Birinci dönem; Kolonide çok az sayıda parazit vardır ve herhangi bir hastalık belirtisi görülmez.
İkinci dönem; Nisbeten daha kısa sürelidir ve bu dönemde tek tük Varroa'lar görülmeye başlar, ancak bu durum kovanda çok sayıda parazit olabileceğini gösterir. Kolonide huzursuzluk, verimde düşüklük, kanatlarda atrofi, karında siyahlaşma gibi belirtiler dikkati çekmeye başlar.
Üçüncü dönem; Artık ileri bir enfestasyon ve hastalık tablosu söz konusudur. Hemen hemen her arıda bir veya daha fazla sayıda parazit mevcuttur. Yavru ve erginlerde ölüm yüksek oranda görülür. Bu durumdaki koloniler genellikle sönerler.
Klinik Muayenede Uygulanan Metotlar; 
a) Canlı ergin arıların üzerleri, kapalı yavru gözleri (özellikle erkek arı gözleri), kovan dip tahtası ile üzerindeki balmumu ve diğer artıklar dikkatli bir şekilde kontrol edilmelidir. Dikkatlice incelenecek olursa, parazitleri ergin arılar üzerinde görmek mümkündür.

b) Pratikte uygulaması çok kolay olan kesin teşhis yöntemleri şunlardır.
Kovan açıldıktan sonra kovanın orta çerçevelerinden biri alınarak, boş bir yem çuvalı veya bez üzerine arıcı fırçası ile yaklaşık 150-200 adet arı silkelenir. Oradan da boş bir kavanoza arılar aktarılır. Kavanozun içine biraz eter püskürtülür ve 5-10 dk. kavanoz çalkalanır. Arılarda bulunan Varroa'lar ayrılırlar ve bir kısmı kavanozun iç yüzeyine yapışır. Ölen arılar beyaz bir kağıt üzerine çıkarılır. Arılar ve Varroa'lar sayılarak arı başına düşen akar sayısı da saptanır.
Diğer bir yöntem de, 150-200 adet arı, içinde sıcak su (50°C) bulunankavanoza konur, arada bir çalkalanır, yaklaşık 10 dakika sonra arılar kavanozdan alınır. Kalan tortu parazitler yönünden kontrol edilir.

c) Ergin arı örnekleri alınarak içerisinde deterjan solüsyonu, hexane, gazyağı, mazot, ethanol veya alkol gibi maddelerden birisi bulunan bir kavanoz içine konur. 1-30 dakika kadar kavanoz çalkalandıktan sonra arılar çıkarılır ve kavanozdaki mayi tülbent üzerine dökülerek süzülür. Tülbent üzerindeki akarlar alınır. Bu yöntemle de arı başına düşen akar sayısı saptanabilir.

d) Kovanın dip tahtası üzerindeki döküntülerden akarın kolayca ayrılmasını sağlamak üzere, özgül ağırlığı sudan hafif olan yemeklik sıvı yağlardan yararlanılır. Bir kavanoz içinde bulunan sıvı yağa kovan dip tahtasındaki artıklar (1 kısım döküntü, 10 kısım yağ içine boşaltılıp bir çubukla iyice karıştırılmalıdır) atılır. Çeşitli artıklar hızla dibe çökerken, V.jacobsoni, Braula coeca ve bazı kitinli parçalar yağın üzerinde toplanır. Belirli dönemlerde kovan dip tahtası, balmumu artıkları, ölü arılar dikkatlice mikroskop altında veya büyüteçle incelenmelidir.

e) Kapalı yavru gözlerinde Varroa bulunup bulunmadığını tespit etmek için, erkek ve işçi arı gözleri ince uçlu bir pensle açılarak larvalar dikkatlice dışarı çıkarılır. Büyüteç yardımıyla larvalar ve petek gözleri incelenir. Böylece Varroa'nın gelişme dönemleri de (larva, protonimf, deutonimf) görülebilir.

f) Kovanda bal olmadığı dönemlerde bir tabaka beyaz karton veya plastik ile delik büyüklüğü 2 mm veya biraz daha büyük kafes teli, aralarında 6 mm kalacak ve kafes teli üstte olacak şekilde tutturulur ve bir çerçeveye bağlanır. Bu çerçeve larva bulunan peteklerin altına yerleştirilir. Fumigant bir akarisit kullanılmasından 30-40 dakika sonra yetişkin arıların vücudunda, üreme gözlerinde, balmumu artıklarında, kovanın diğer artıklarında ve kovan tabanına yerleştirilen beyaz karton üzerinde parazit aranmalıdır. Varsa ölü akarlar kafes telindeki deliklerden geçer ve kağıt üzerine düşerler. Kafes telinin görevi arıların düşen akarları temizlemesine engel olmaktır. Böyle uygulamalar akar ölümlerinin çok olduğu sonbahar ve yaz aylarında iyi sonuç vermektedir. Ayrıca bu yöntemle, enfestasyonun az olduğu kolonilerdeki parazitlerin tespiti de mümkün olmaktadır. Bu sonuncu uygulama, yaz aylarında arılar kovana girdikten sonra akşam saatlerinde yapılır. Ertesi gün, kağıt ve kafes telinin tutturulduğu çerçeve çıkarılarak ölü akarların varlığı tespit edilir.

Tedavi
Varroa'nın gerek yayılma yollarının çokluğu, gerekse koloni biyolojisine çok iyi adapte oluşu mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Parazitle mücadelede fiziksel, biyolojik ve kimyasal çeşitli yöntemler denenmektedir. Fiziksel ve biyolojik mücadele arıların kovana bal nektarı getirdiği dönemde, kimyasal mücadele ise balın hasadından sonra, yavrunun en az olduğu dönemde yapılır.
a) Fiziksel Mücadele:
Fiziksel mücadele, Varroa'ların kovan içi uygun yaşam koşullarını belirli bir süre değiştirmek amacıyla uygulanan ısı uygulamalarıdır. Özel hazırlanmış kovanlarda kovan sıcaklığı yapay yollarla, kontrollü olarak 46°C'ye çıkartıldığında, akar bu sıcaklıkta %74-98 oranında ölerek, kovan dip tahtasına düşmektedir. Kimyasal bir bileşik kullanılmaması, balda kalıntı sorununu ortadan kaldırmaktadır. Ancak bu yöntem pahalı ve dikkat isteyen, herkesin kolaylıkla uygulayabileceği bir yöntem değildir.
b) Biyolojik Mücadele:
Bilindiği gibi dişi varroalar ilkbahar döneminde yumurta atmak için erkek arı gözlerini tercih ederler. Bu dönemde kolonilere üzerinde erkek arı gözü bulunan petekler verilerek dişi varroaların erkek arı gözlerinde toplanması sağlanır. Bu gözler kapandıktan sonra kovandan çıkartılarak imha edilir. Böylece dişi varroanın bu dönemde attığı yumurtalar ve kendisi erkek arı pupaları ile birlikte yok edilmiş olur. Bu dönemde koloniye yarısı kesilmiş petekli çerçeve verildiğinde, arılar peteğin alt kısmına erkek arı gözlü yeni petek örerek tamamlarlar. Varroalar erkek arı gözlerinde çoğalmayı tercih ettiklerinden gözlerin kapanmasından hemen önce bu gözlere girerler. Bu gözlerin kapanmasından sonra erkek arı gözlü petek kesilerek imha edilir. Bu yöntemle kolonideki varroa miktarını azaltmak mümkündür. Ancak aynı zamanda işçi arı gözlerinde de çoğalan varroalar etkinliğini sürdürür.
Bir başka mücadele yöntemi, nektar akımı döneminde işçi arı gözleri içerisine bırakılan varroa yumurtalarını yok etmeye yönelik çalışmadır. Bu yöntemde, koloninin ana arısı ana arı ızgarası kullanılarak bir çerçeveye hapsedilir ve böylelikle bütün varroa yumurtalarının bir petekte toplanması sağlanır. Bu petek kapalı yavru döneminde kovandan çıkartılarak imha edildiğinde kovandaki varroa yumurtalarının tamamı yok edilmiş olur. Bu yöntemin dezavantajı her dönemde uygulanamaması ve koloni gelişimini kısmen engellemesidir.
c) Kimyasal Mücadele :
Akarisid özelliğe sahip çeşitli kimyasal maddelerle yapılan mücadeledir. İlaç uygulamalarında şu noktalara dikkat edilmelidir.
a) Laboratuvar testlerinden geçirilmemiş, arı ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkisi olan kimyasal maddeler kullanılmamalıdır,
b) İlaçlar mutlaka tarif edildiği şekilde ve uygun dozda kullanılmalıdır,
c) Bal hasatı döneminde kesinlikle ilaçlama yapılmamalı, erken ilkbahar ve geç sonbaharda ilaçlama yapılmalıdır.
d) İlaçlama genellikle hava sıcaklığının 14° C'nın üstünde olduğu günlerde ve arıların kovana döndükleri tercihen akşam saatlerinde yapılmalıdır,
e) Kovanda bölme tahtaları varsa ilaçlama sırasında çıkartılarak arıların serbest hareket etmeleri sağlanmalıdır, Fumigant şeritlerin alevli yanmamasına dikkat edilmeli, uygulama sırasında maske, eldiven, gözlük takılmalıdır.
Bu kapsamda erken ilkbahar ve özellikle geç sonbahar döneminde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından bal arıları için bu amaçla ruhsatlandırılmış ve veteriner hekim reçetesi ile satılacak ilaçlar kullanılmak suretiyle düzenli ilaçlama yapılmalıdır. Bu şekilde balda ilaç kalıntısının en aza indirgenmesi de temin edilmiş olacaktır.
Ayrıca coğrafi durum ve iklim şartları çerçevesinde aynı bölgedeki tüm arılıkların da eş zamanlı olarak ilaçlanması sağlanmalı ve bu denetlenmelidir.
Münavebeli olarak ilaç kullanımının sağlanması, Varroaların bu kimyasallara direnç kazanmasının önlenmesi açısından çok önemlidir. Çünkü, az sayıdaki akarın dirençliliği bile dirençli popülasyonların oluşmasına neden olabilmektedir.
Laboratuvara Marazi Madde Gönderme
Hastalıktan şüpheli çerçevelerden 10x10 cm. ebadında usulüne uygun olarak kesilmiş tercihen kapalı yavru gözlerinin bulunduğu petek parçaları, kontrplaktan veya tahtadan yapılmış kutularda, hasta ve ölmüş arılar ile kovanlardan toplanan artık maddeler (dip tahtası üzerindeki döküntülerden toplam 200 gr. olmak üzere) ise kağıtlara sarılarak laboratuvara yollanmalıdır.
Yaz aylarında ve sonbaharda 10-20 kovanın orta çerçeveleri üzerinde bulunan arılardan 100-200 kadar canlı erişkin arı, arıcı fırçası ile plastik veya cam benzeri uygun bir kavanoza konularak ve laboratuvara gönderilmelidir.
Nosema
Nosema Apis isimli bir sporun neden olduğu Nosema, ergin arı hastalıklarının en önemlilerinden birisidir. Bulaşıcı ve tehlikelidir. Bu hastalık daha çok ilkbahar başlangıcı ve sonbaharın son günlerinde görülür.
İşçi arılar içinde nosema sporları bulunan besin, su ve benzelerini taşırken ya da ölü ve nosemalı arıların pisliklerini dışarı atarken hastalığa yakalanırlar. Hastalık ilerledikçe kovan zayıf düşmeye başlar.
Nosemaya yakalanan arılar uçamaz, yerlerde sürünür, felç geçirmiş gibidir ve ishal görüntüsü oluşur.
Çerçeveler üzerinde kanatları ayrılmış anormal görünüşlü arılar, kovan dip tahtasında ve kovan uçma tablasında karınları şişmiş arıların görülmesi Nosema hastalığının belirtilerindendir. Kovan uçuş tahtasında ölü arılar ve dışkılardan oluşmuş lekelerin görülmesi Nosema hastalığının teşhisinde önemli rol oynar.
Koruyucu ve tedavi edici olarak Fumajil-A isimli ilaç kullanılabilir.
Adi İshal (Dizanteri)
İlkbaharda arıların faaliyete geçtiği sıralarda görülür. İshale yakalanmış arılar, koyu sarı, yapışkan, sulu ve pis kokulu bir pislik çıkarırlar.
Uzun zaman içeride kapalı kalmak, arıları ekşimiş veya bozulmuş şuruplarla beslemek, rutubet, soğuk veya kışın kovanlarda yeter derecede bal bulunmaması dolayısıyla arıların polenlerle beslenmeleri hastalığı meydana getiren başlıca nedenlerdir.
Bu hastalık bulaşıcı ve mikrobik değildir. Mevsim ilerledikçe kendiliğinden geçer.
Hastalıktan korunmak için hastalığa neden olan etkenleri ortadan kaldırmak gerekir.
İshale yakalanan arılar havaların birden yağmurlu ve soğuk gitmesi halinde dışarı çıkamaz ve uzun süre içeride kalırlarsa kendilerini daha fazla tutamayarak kovan içine dışkılarlar. İshalin arılar için tehlikeli olduğu aşama budur. Kovan içi rutubetli, küflü ve kokulu bir hal alır, kitle halinde arı ölümleri görünmeye başlar.
Arı Biti
Pireden biraz daha kısa ve yuvarlak, kestane renkli, altı ayaklı yengeç gibi her yana hareket edebilen, ayakları çengelli bir bittir.
Arıların sırtına ve göğüslerine yapışarak onların ağızlarından çalabildikleri ballarla beslenirler. Bu parazit özellikle zayıf arı aileleri ve ana arıya musallat olur. Arı biti arı sütünü çok sever. Arıların besin alış-verişini taklit ederek genç işçi arılardan salgıladıkları arı sütünü çalar.
Bazen bir ana üzerinde 5-10 tanesi birden bulunur ve onu işinden alıkoyacak kadar rahatsız eder. Dişi arı biti yumurtalarını bal sırları içine bırakır. Larva aşamasına gelen bit peteklerde kanallar açarak tahribat yapar.
En iyi korunma yöntemi kovanı sürekli kuvvetli tutmaktır. Varroa ile mücadelede kullanılan ilaçlar uygun dozlarda arı biti ile mücadelede de kullanılabilirler.
Uyuz (Arı Akarı)
Mikroskopla görülebilen 80-120 mikron boyunda ve gözleri olmayan olan akar, arıların göğsünde bulunan hava deliklerinin içine girerek solunum borularına yerleşir. Akar, burada çoğalır ve zararını yapar. Ömrü 30-40 gündür. Dişi akar trake (solunum borusu) içine 6-10 yumurta bırakır. 12-15 günde ergin hale gelirler. Delici-emici ağız yapısına sahiptir. Arının solunum boruları, kuruyan kan dokusu, akarın dışkısı, gömlek kalıntıları ve diğer artıklarla tıkanır.
Akarla bulaşık arıların kanatları sarkık ve titrektir. İleri aşamada sürünme başlar ve uçma refleksini kaybeder. Karın şişkindir. Solunum borusu mikroskopla incelendiğinde düz, lekesiz, krem rengindeki görünüm esmerimsi siyaha dönüştüğü görülür.


Hastalıklarla Mücadele
Arılığında sürekli olarak güçlü koloniler bulundurmaya özen gösteren arıcı, zayıf kolonilerin hastalıklarla mücadele edemeyeceğini ve hatta hastalıkları diğer kolonilere bulaştıran bir köprü olacağını asla unutmamalıdır. Yani hastalıklarla mücadelenin ilk kuralı kolonileri sürekli güçlü tutmaktır.
Arıcı arılığının yönetiminde aşağıdaki maddelere uygun davranırsa, kolonilerinin hastalanma riskini en aza indirmiş olur:

a) Arılık temiz ve düzenli olmalı, yerlere petek, petek kırıntıları, propolis parçaları atılmamalı, eski ve hastalıklı petekler yakılarak imha edilmelidir.

b) Koloni satın alınması sırasında hastalık olup olmadığı kontrol edilerek hasta koloniler satın alınmamalıdır.

c) Kullanılmış arıcılık malzemeleri satın almamaya dikkat edilmelidir. İkinci el alet-ekipman alındığında bunlar dezenfekte ve sterilize edilmelidir.

d) Arıların beslenmesinde hastalıklar yönünden kontrol edilmiş bal kullanılmasına dikkat edilmeli, şüpheli durumlarda (sağlıklı bal olmadığı zaman) arıların beslemesinde bunun yerine şeker şurubunun verilmesi teşvik edilmelidir.

e) Arılıkta Yağmacılığa izin verilmemelidir. Kovanların diziliminde, arıların kovanları şaşırmasını önleyici tedbirler (Giriş deliklerinin farklı yönlere bakması, kovanların değişik renklerde boyanması gibi) alınmalıdır.

f) Gezginci arıcılıkta, yer seçimi hastalıksız bölgelerde yapılmalı ve diğer arılıklardan uzakta olmasına dikkat edilmelidir.

g) Koloniler sık sık kontrol edilerek, hastalık görüldüğü anda (bal tutma dönemi hariç) hastalık görülmeyen koloniler de dahil tüm koloniler koruyucu olarak ilaçlanmalıdır.

h) Hastalık görüldüğünde Tarım İl veya İlçe Müdürlüklerine ihbar edilmelidir.

ı) Bal mumları 120°C de 10-15 dakika süreyle sterilize edildikten sonra petek yapımında kullanılmalıdır.
j) Temel peteklerin üretim izni almış olan firmalardan alınmasına dikkat edilmelidir.

k) Mümkün olduğunca eski petek kullanmaktan kaçınılmalıdır.
l) Koloniler nektar ve polen kaynağı yönünden zengin bölgelerde tutulmalı, hastalık riski bulunan yerlere arı götürülmemelidir.

m) Koloniler sürekli kontrol edilmeli, hastalığın yayılmasını önleyen en etkili yolun erken teşhis olduğu unutulmamalıdır.                

Kolonilerin Gezdirilmesi (Flora Takibi) :
Profesyonel ve teknik arıcılıkta flora (bitki örtüsü) takibi ve buna bağlı olarak kolonilerin gezdirilmesi önemli bir kuraldır. Gezginci arıcılık yapılmadan sabit bir arıcılıktan gelir sağlamak mümkün değildir. Türkiye, bulunduğu iklim kuşağı yönünden olsun, nektar ve polen üreten doğal ve kültür bitkileri zenginliği yönünden olsun arıcılık yapmaya çok elverişlidir. Flora takibi ve gezginci arıcılık iyi planlandığı ve bilgili hareket edildiği taktirde arıcıya çok büyük gelir sağlar. Bu iş için her şeyden önce, kolay taşınabilir, çok iyi havalandırmaya sahip modern kovanların kullanılması şarttır. Günümüz şartlarında kolonilerin taşınması gezginci arıcılığın en büyük maliyet unsurunu oluşturmaktadır. Bu yüzden gezginci arıcılık için belirli bir sayının üzerindeki koloni varlığı ekonomik olabilir veya az sayıda koloniye sahip arıcılar nakiller için ortaklık yaparak nakil masraflarını düşürebilirler.
Nektar ve polen kaynaklarının seçiminde; bol miktarda ve uzun süre nektar ve polen üreten bitkilerin bulunduğu yöreleri araştırmak işin esasıdır. Yonca, korunga, fiğ, üçgül, kekik, adaçayı, geven, karagan (karabaş), kuş dili, ballıbaba, pamukluk, püren, hardal, oğul otu, pamuk, ayçiçeği, kestane ıhlamur, akasya, okalüptus, turunçgiller, elma, badem ve genellikle Ege Bölgesi kıyı şeridinde bulunan basralı çamlar arıcılık yönünden önemli bitki türlerinden bazılarıdır. Arıların konulacağı yerler olarak; rüzgar almayan, trafiği yoğun ana yollardan ve zirai mücadele ilaç uygulanan alanlardan uzak yerler seçilmelidir. Gezginci arıcılığın ve flora takibinin esasını oluşturan arı nakilleri sırasında; yeterli havalandırma sağlanmalı, özellikle sıcak günlerde taze örülmüş peteklerin eski peteklere göre daha kolay kırıldığı unutulmamalıdır. Nakil sırasında ballı tek bir peteğin dahi kırılması koloninin ölümü olacağından özellikle yaz aylarında taze örülmüş ballı peteklerle nakil yapılmaması, nakil zorunlu ise taze ve ballı peteklerin koloniden alınarak nakillerin mutlak surette geceleri yapılması gereklidir.