Bir kısım insanların dediği gibi boşvermeli mi? Dedikleri gibi; boşvermek güzeldir. İnsanlara zamanında verilecek en güzel cevaptır.

    Huzurdur, affediştir, görmezden geliştir.

    Çevrenizde bazı insanlar yokmuş gibi yaşamaktır.

    Kendine bakmak.

    Rahata ermek… Bilmem daha neler, neler…

    Her şeyi dikkate almanız gerekecek yaşadığınız sürece. Yoksa en ufak bir durumda sizi rahat bırakmazlar.

   Çevrenizdeki insanları, ağaçları, çiçekleri, böcekleri neler varsa hayatınızın bir parçası olarak göreceksiniz. Bunun başka bir yanı yok! Olan yanı da yukarıda sözünü ettiğimiz gibi boşvermek…

    Kayıtsız kalmak. Vurdumduymaz, kaygısız olmak!...

    Hayat bazen öyle olmak gerektiriyor. Göreceksiniz ama görmezden geleceksiniz. Duyacak ama işitmeyeceksiniz. Konuşmak isteyeceksiniz, belki de isyan noktasında olacaksınız.

    Ne yapacaksınız bu gibi durumlarda?

    Ya susacaksınız ya da bağıracaksınız. Belki de ağzınızı açtığınız kadar.

    Bağır bağırdığın kadar.

     Bağırsanız da, bağırmasanız da sizi duyacaklardır. Bundan emin olunuz. Çünkü her fert çevresindekilerce tanınır. Tanınacağı kadar. Zaten sizinle ilgili hazır klişeler, şablonlar da vardır. Yani sizi kodlamışlardır. Kafalarında önemli önemsiz, iyi kötü, güzel çirkin bir imajınız vardır. Siz kodlanmış halinizle ne yapsanız da kendinizi istediğiniz hal içinde anlatamazsınız. Çünkü fertler hakkında önyargılar vardır. Dev gibi… Yıkılmaz, ulaşılmaz güçlü kaleler gibi…

    Karşınıza geçen üç beş kişiden biri ne kendi hayatından ne kendisini etkileyecek çevreden şikâyetçidir.

    Güzel işte!

     Neresi güzel bunun? Yani şikâyetin, yakınmanın?

     Şurası; yolunda gitmeyen maişet, çevre, ilişkiler, insanlar…için yakınan fertler  bu yakınmalarının karşısında her halde bir şeyler yaparlar(!...) Yanlış yapılan, yolunda gitmeyen nahoş bir şeyler için kılını kıpırdatmaları gerekmez mi?

    Gerekir. Ama işte o adımı da atmazlar. Ama şikâyet söz konusu olunca konuşurlar.

     Toplumun çürümeye başlaması karşısında sessiz olanlar bir başka ifadeyle düzenin değişmesini isteyenler ellerini taşın altına koymalılar. Yoksa bir şeylerden şikâyet etmelerine hakları yoktur.

     Toplum ailelerden oluşur. Ailelere düşen de çocuklarına sahip çıkmaktır. Onların iyi, ahlaklı, faziletli, dürüst, helal ve haramı bilmelerini sağlamalılar. Bu da ancak uygulamalarla olur.

    Kültür, irfan, fazilet ve incelikler nerede kaldı? Bir zamanlar bu gibi bizleri bzi yapan unsurlar için övünmekteydik. Şimdi ne acıdır ki siyasi ihtiras, kişisel çıkarlar için bir kör dövüşü içindeyiz!

    Kendimize gelmeliyiz. Kendi kültürümüze bakarak, sahip çıkarak. Çocuklarımızı da ahlak ve maneviyat içinde eğiterek. Bu bakımdan yaşadıklarımız bize yeri geldiğinde bıkkınlık, bezginlik verse de boşvermenin sırası değildir.