Doğa vazgeçilmez esin kaynağımız

Yaşamın hayatın bize sunduğu canlı/cansız varlıkların çeşitliliği, zenginliği insanların duyusal, düşünsel içgüdüsel yaratıcılığına katkı sağlamakta. İnsan biyolojik olarak doğada beslendiği kadar fiziksel, ruhsal, düşünsel ve bilimsel yönlü de yine doğa vaz geçilmez esin kaynağıdır.

Özellikle şairler için doğa eşsiz ilham perisidir. Şairler, duyusal hisleriyle bir dünya yaratırlar. Sınırları olmayan, uçsuz bucaksız vadiler, yamaçları leylaklar, zambaklar, menekşe ve binbir renkli kır çiçekleriyle donattı kazandırıp tabiata ahenk verirler. Yine, ılık, soğuk mevsimler yaratırlar.

Gökten akan şelaleler, dinmeyen yağmurlar ve denizlerin susuzluğunu gideren taşkın nehirler akıtırlar, doğudan

batıya kadar, menderesler çizerek akan.

Şairler, ulaşılmayan doruklarına ayak basılmayacak kadar yüce Kaf dağları yaratıp onu masmavi bulutlarla taçlandırıp gelinlik giydirirler. Onların güneşi göz kamaştırmaz. Gökyüzünü, onlarca rengin tonlarıyla gökkuşağıyla bezerler.

Tutkularını, bazen bir dağa orda yarattıkları bir periye başka, bir yerde bir güzelin saçlarına yönlendirirler.

Şairler duygudan beslenirler, derin içli hisleri vardır.

Ve bu duyularını, yarattıkları dünyayı kaleme kağıda yansıtarak bir ressamın düşünü tuvale yansıtması gibi şairlerde yazımlarını dörtlükler halinde şiirsel nitelik kazandırırlar.

İçlerinden şarkı sözü yazanlar da olur onların, sözlerini müzisyenler besteye dönüştürerek toplumların asırlarca hoşlanarak dinleyecekleri kalıcı musikiye, kültüre ve insanların yaşam algısına dönüşür.

Düşün insanları, araştırmacı yazarlar ve akademi çevresi öyle değildir, duygudan beslenmezler. Doğayı ve canlıların çeşitliliğini anlamaya çalışırlar ve doğal canlılığı bilimsel yaratıcılığa, teknolojiye dönüştürürler. Duygu ve doğa rasyonel aklın dizginlerinden erdemli davranış tanımları yaratarak yaşamın, sürdürülebilirliğine katkı sağlar.

Düşün insanları bazı sanatçılar ve idealist siyasi yönü gelişmiş fikir insanları varlığa yaşama, duygularıyla değil aklın ve bilginin sorgulayan gözleriyle bakıp anlam kazandırmak tanımlamak isterler.

Onların doğa, toplum ve Tanrı’yla olan iletişimleri yararlılık üzerine değildir.

Ya siyasiler, kapital Politik çevreler onlar, var olan her şeyi kendi yararlılıklarına, politik amaçlarına araç edinirler. Çoğu zaman şiddetle karşı çıktıkları eylem ve fikirlerin yanında oldukları, destek verdikleri de olur.

Karşıt olduğu eylemi kendi, yararlılığı için amansızca savundukları da.

Böyle olmakla birlikte, eylemlerini kamu yararına kalıcı politikaya dönüştürmek istediklerinde popülist, düşünce ve eylemlerini bir kenara koyarak rasyonel düşünceden şaşmazlar bu yönlü, politikanın gereğini yapmaktan da kaçınmazlar.

YEREL SEÇİMLER VE HAVADA UÇUŞAN PROJELER

Yerel yönetimler için Siyasi Partilerin Başkan Adayları netlik kazandıkça ardından Başkan Adaylarının, kentler için yapmayı planladıkları projeler de havada uçuşmaya başladı.

Şöyle geçmiş yıllara ve geçmişte vaat edilen belkide bir kısmı da yapılmış olan projeler şehirlerin altyapısına ne ölçüde katkı sağlamıştır doğrusu, bunu özellikle büyük kentler de yaşayan seçmenlere sormak gerek.

Çoğu zaman üretilen projeler hizmet ve şehirin yaşam kalitesini artırmaktan öte, rant yaratmak, çevreyi betonla kirletmek kimi çevreleri zengin etmek amaçlı, uygulandığına tanık olduğumuz da yanlış değil.

Yerel yönetimler kentlerin önceliklerinden öte daha çok arazileri imara açmak, ihtiyaç olmaksızın sayısız AVM’lerin yapımına ruhsat vermeye yönelik olmakta. Şehirlerin ekonomik yapısı göz önünde bulundurulmamakta.

Bir kente kazandıracağınız modern projeler marka, şehir yaratma politikanız; şehir ekonomisi ile doğru orantılı geliştirilmediği sürece o, kentin yaşam kalitesini yükselemezsiniz.

Bir mahalleye 100 adet ekmek fırını açsanız ilgili kurum, bu mahalle bu kadar fırını, marketi, manavı kaldırmaz bu durum çalışan, vergisini ödeyen istihdam yaratan sermayeyi de zor durumda bırakır mantığı ile olaya bakmıyoruz.

Yeterki Belediye’ye gelir olsun, ruhsat üçreti alınabilsin. İlgili odalar diğer kurumlar aidat almış olsunlar.

Üç metre cephesi olan bir mağazaya (dükkan) işletmenin beş metre tabelası olsun, çevre kirliliği yapacakmış, biz 5 mt. parası alalım.

Hiçbir şeyin standartı yok, imar affı ile bu durum tamamen çığırından çıkmış durumda.

Ayrıca, Belediye’ler yerel bütçelerinin çok üzerinde borçlanarak kentin geleceğini ipotek etmekteler. Sonra giderlerini karşılamak, borçlarını ödemek istediklerinde yükleniyorlar, hizmet bedellerini artırmaya ve yukarıda ifade etmeye çalıştığım aymazlığa.

Belediyeler içme su ücretlerini artırmak durumunda kaldıkları gibi, atık su bedelini de nerdeyse içme suyu ücretiyle eşitleme durumunda kalmaktalar.

Çoğu kentler de yükselen Kamu binaları başka bir konu. Öyle konforlu binalar yapmaktalar ki anlam vermek haklı gerekçe göstermekte akıl zorlanıyor. Kamunun diğer alanlarında yapılan konfor da cabası.

Hayatı şiir tadında yaşayıp, düz yazıyla yönetmeliyiz.

YÖNETİLEBİLİR BORÇ STOKU

Başta Kamu adına borçlanan devlet olmakla birlikte yukarıda bahis konusu ettiğimiz Yerel Yönetimler ve diğer Kamu kuruluşları, Özel Sermaye ve devlet destekli sermayeli işletmeler de.

Yönetilebilir borçlanma (finans sağlamak) ilkesi amaç edinmek yerine ödenilebilir (riskli ödeme) finans sağlama yöntemini tercih ettiklerine tanık olmaktayız.

Bu durum, 2000’li yıllar da ülke ekonomisin de derin ve etkileyici krizlere, yüksek çift sıfırlı enflasyonlu yılların yaşanılmasına ve bir çok Kurumsal Şirketlerin iflasına neden oldu.

Yönetilebilir finansal mali disiplin ile ödenilebilir, finansal kaynak sağlamak tamamen farklı kavramlar.

Eğer borcumuzu ödeyebiliyoruz mantığı ile ülke maliyesinde büyük kırılma yaratan, piyasalarda yüksek enflasyon buna, bağlı devalüasyon siyasi, politik, iktisadi istikrarsızlık yaratarak borç ödemesi..

Ülke’de derin muhalif cephe ve kutuplaşma oluşmasına zemin hazırlayan ödenilebilir finansal kaynak ediniyorsanız?

Yönetilebilir borç tanımını da başka bir yazımıza bırakalım.