Trendi yükselerek artan öfke, cinnet hali toplumun tüm katmanlarına yayılıyor. Sanki uzunca yıllar bastırılmış, ötelenmiş  duyguların, öfke, kin, nefret hıncının  patlaması gibi. Varılan son çizgide karşısında olan kimsenin kimlik yakınlık derecesi aranmak sızın doğrudan öldürmeye yönelik saldırganlıkla karşı karşıya kalıyorsunuz. Yazık çok yazık nasıl bu hale geldik, nasıl bu denli katil bağnaz, cani ola bilecek haleti ruhiye  kazandık.

Her gün kanımızı donduran cinayet, katliam haberleri ile sarsılıyor, hayıflanıyor, müteessir oluyoruz. Doğrusu kimseyi de suçlamak istemiyorum, illa yetkililer yapıla bilecek bir şey varsa gayret gösterip gerekeni yapıyor olduklarına inanıyorum. 

Felaket tellallığı yapmak da doğru değil, bunu biliyorum. Yalnız toplum olarak kendimizi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Neden bizim inanmamız ve yaşantımıza yansıtmamız gereken toplumsal iletişim kurallarını; hiç inanmayan, inancını dinini çok da takdir etmediğimiz toplumlar insancıl değer ve iletişim dili oluşturmuşlar. Batı  kültüründe insanlar 07 / 70 yaş selamlaşıyorlar,  iletişimleri son derece insancıl ve kibar iken; biz, bana yan baktın cinayetleri işliyor, iletişim lisanımız son derece toleranssız, tahammülsüz her gecen gün insani reflekslerimiz  engellenemez hızla seviye kaybediyor

Özellikle Trafikteki bağnazlığımız anlatılacak gibi değil; trafikte,  insanlar gerçek karakterlerini sergiliyor.  İnsan suretine bürünüp,  örtülmüş öyle Canavar ruhlu mahlûklar var ki,  onların saldırganlıklarından  korkup kaçmaktan başka kurtuluş çaresi  yok, en iyisi  kaçmak, sakın uymayın; kaçma fırsatı bulamayanların  Tanrı yardımcısı olsun.

TOPLUMSAL BARIŞ

Toplumsal barışın sağlanmasında toplumun bütün sınıfları asgari ölçüde fedakarlık katkı sağlamak durumunda olması gerektiği kaçınılmaz. Zayıf olan geride kalsın, güçlü olanlar yol almaya devam eder felsefesi mantıken geçerli olsa da; erdem, insanlık onuru ve inanan toplum açısından düşünüldüğünde hiçte insani olmadığı açıktır. Bu bağlamda konuya bakıldığında  bazı tespitlerim olacaktır.

Şöyle ki;  birazcık maddi olanaklar  edinen çevreler,  ülkemizin geçmişi ve güncel iktisadi yapısı ile çelişen aykırılık sergilemekteler, vatandaş dokuz yüz bin ve bir milyonun üzerinde fiyatları olan rakamlarda  Araçlar ediniyorlar ve bunların sayısı hızla artıyor. Bu Araçlar üretilen Ülkeler de  o kadar yaygın kullanılıyor.  Geçtiğimiz günler de, Finlandiya  devlet başkanı Türkiye ziyaretlerini THY seferi yapan yolcu uçağı ile seyahat etti ve benzeri onlarca örnek var. Şunu söylemek istiyorum, şimdi kimsenin özeline bir şey söylemek amacında değilim. İlla,  çalışanına asgari ücret verirken bu denli lüks ve şatafat, israfın da doğru olmadığı  kanaatindeyim.

Sözü uzatmak  hatibi de muhatabını da gereksiz meşakkate sokar, siz anladınız. Çevrimizde iktisadi ve sosyal kalkınan toplumlar; milli seferberlik politikası uygulamakla  belirli seviye kazanmışlardır. Bu bağlamda  kamu kurumlarında yapılan israf, savurganlık ve engellenemeyen harcamalar da  göz ardı edilemez...

Asıl konumuza dönecek olur isek; toplumsal barışın sağlanmasında  gelişmiş toplumlarda  menkıbeler hakim ve reçete  değil. Tek realite  hukuk kuralları ve insanların yasal yükümlülükler içinde özgürlüklerini hat safhada kullanmış olmalarıdır. Adalet ve eşitlik kavramlarının gelişmiş  olmasıdır. Her bakımdan az gelişmiş toplumlarda,  gelir dağılımı ve sosyal sınıflar arasında oluşan farkındalık, orta cağ algısını aratmamaktadır.

Bir şeye inanıyor, bir şeyin var olmasını istiyorum; o da şu ki, Hukukun üstünlüğü, yasal yükümlülükler içinde özgürlük  algısının gelişmesi ve karşı taraftan da bir o kadar beklenti.  Başka da bir şey demiyor, istemiyorum. Gölge etme başka ihsan istemem de geç. Bundan sonra bize salık verecekleri pek çok şey menkıbeden ibaret unutulmamalı ki her zorlukla beraber birde kolaylık vardır. Eğer hayatın güçlük ve zorluklarına sabretmekte ve mukavemet göstermekte irade gösterirsek, Allah´da bizi diğer taraftan başka işlerimizde kolaylıkla destekler. Bu dilek temenni dua değil, doğrudan Allah´ın  kendisine inanan kullarına vaadi, rahmeti (inşirah süresi)

SUÇ  VE  CEZA

SUÇ  VE CEZA, Toplumda onlarca cilt tutacak yazımla ancak ifade edilecek başlık; iki kelime ile bu konuyu izah etmeye çalışa cam, umarım sizi tatmin eder. Modern toplumlarda cezanın tek taraflı caydırıcı, suç oranını düşürücü etkisi olmadığı kanaati yaygın olduğu gibi,  bu toplumlar da kültür ve sosyal yapılarını bu felsefe üzerine oturtarak, topluma varlık kazandıran tüm verileri güçlendirerek suç oranını düşürülerek cezanın da bu bağlamda  bireyi yeniden terbiye etme ve  yaşamak için bir şans daha verme eğilimi ağır basmıştır.

Ancak Şark toplumlarında; suçun ne olduğu ve cezanın da ne kadar olması gerektiğin den öte. Öncelikle  suçun kimin işlediğine bakılacak, akabinde  fiilin suç teşkil edip etmediği kanaati ve bu bağlamda da tespit edilebilecek ceza kişiye özel taktir edilme bahsi mevzu olmaktadır.