Bir yazımda, Filistin'in 3 ayrı haritasına bakarak; "50 yıl Filistin haritasını görmek istemiyorum." demiştim. "Hatta 30 yıl sonrasını bile görmek istemediğimi" belirtmiştim.

İlk haritada tek tük çiçek lekesi gibi benekli Yahudi yerleşim yerleri gözüküyordu.

1967 haritasında Filistin, Gazze ve Batı Şeria olarak ikiye bölünmüştü.

Üçüncü harita ise Filistin toprağı 3'te 1'e düşmüş. Devlet yok, hükümet yok!

Bir tarafta modern teknolojiyi kullanan bir devlet, diğer tarafta sabanla savaşan çoğunluğu çocuklardan oluşan devletsiz halk!

İsrail, sudan bahanelerle bir Gazze'yi, bir Batı Şeria'yı bombalıyor; sonra buldozerlerle temizleyip Yahudiler adını yeni yerleşim yerine dönüştürüyordu.

Şimdi dördüncü harita yayınlandı.

İki yıl içinde olaylar o kadar hızla gelişti ki, bu haritada Gazze'nin deniz tarafı da İsrail toprağı haline gelmiş. Batı Şeria'nın Ürdün toprağı tarafı da İsrail haline dönüşmüş.

Üçüncü haritada "Gazze"den Mısır'a "Batı Şeria'dan Ürdün'e kaçmalarına izin veriyorlarmış", izlenimi veriyordu.

Bu harita bize İsrail'in asıl niyetini ortaya koyuyor: "Toplu katliam."

Beşinci haritayı siz görmek ister misiniz? Ben istemem!

Çünkü o haritada "Gazze" diye Filistin toprağı kalmayacak. Orası da İsrail haline gelecek.  Temennimiz bu değil elbette!

Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı. Hamas Filistin adına tarihin en yanlış işini yaptı.

Amerika'yı arkasına almış, en modern silahına sahip İsrail'e karşı topla, tüfekle böyle bir girişimde bulunmak hiç de akıllıca bir iş değil!

Elbette bir yerden başlamak gerekir. Ama şimdi değildi! En az onların sahip olduğu teknolojiye sahip olana kadar!

Peki Filistin'in başına gelen bu felakette Filistin'in hiç mi suçu yok? Ya Osmanlı'nın?!

İspanyollar Endülüs'te Müslüman kıyımı yaparken bir tane Müslüman getirmedi topraklarına. Gerçi onlar Arap'tı. Arap ülkelerine gidebilirlerdi ama katliamla yok edildi.

Yahudilere ise sahip çıkıldı. Osmanlı toprağına getirildi. Bir azınlık olarak tarih boyu başımıza bela oldular. Ticaretle uğraştılar. El sanatları ile uğraştılar. Üç kuruşa mal ettiklerini on üç kuruşa sattılar. Ekonomiyi ellerinde tuttular. Bankacılık ve tefecilik yaptılar. Ülkenin her nimetini paylaştılar, en zenginleri oldular.

Türkler ise savaşlarda "ülkenin korunmasında yer aldılar. Asker oldular." Ülkenin en sefil, en perişan milleti" oldular.

1856 yılında, II. Bayezid döneminde göçe zorlanarak mallarını, mülklerini geride bırakarak kaçmak zorunda kalan Kırım Yahudileri'ni de Osmanlı Devleti kabul etti.

1857'de yine Kırım'dan göç eden bir başka Yahudi grubu da Rumeli'nin en verimli arazilerinin yer aldığı Dobruca'ya yerleştirildi.

II. Abdülhamid döneminde, Filistin'de Yahudiler çölde 17 adet "kolhoz" adı verilen çiftlik kurdular. Tarım ve hayvancılıkla uğraştılar!(?..)

Aslında burada silahlı eğitim yaptılar. İsrail devletinin hazırlıkları yapıldı. Bir taraftan da Avrupa'dan aile aile, sülale sülale Yahudiler; İngiliz, Fransız ve Almanya'nın teşvikiyle Filistin'e yerleştiler. Osmanlının ruhu bile duymadı. Böylece onlar sorun olan Yahudiler’den de kurtulacaklardı.

Bu dönemde bir karış toprak verilmeyen, toprak satışının da yasaklanmasına rağmen, büyük paralar verilince Filistinliler toprak sattılar, ev verdiler.

Olaya hamasi duygularla yaklaşmak hiçbir şey kazandırmaz. Artık ayağımız yere basmalı, sağlıklı düşünmeliyiz.

Bir de bu ülkenin yeni bir göçü kaldıracak gücü kalmadı.