ORTA ANADOLU DA TARİH VE TURİZM KOKAN İKİ KENT:

NEVŞEHİR VE NİĞDE

Osman Aytekin

Her ne kadar dört başı mamur olmasa da şehirler insanları kendine çekmeye devam ediyor. Toplumun şehirlere yönelişinde konfor ve modernizmin de bir payı filhakika vardır. Son otuz, otuz beş yıldır ülkemiz büyük bir değişime doğru yol aldı. Alın terinin damladığı topraklar yavaş yavaş artık kendisine emek verenlerin çileli yüzlerine gülmeye başlamıştı. Çiftçiler nihayet sulu tarımla tanıştı ve daha çok kazanmaya başlamıştı. O yıllarda sadece tarımda değil sanayide, teknolojide, bilimde de kıpırdanışlar başlamıştı. Bütün bu gelişmeleri Türkiye ölçeğinde görmekle birlikte Avrupa’daki gelişmelerin de bir yansıması olarak da görülebilir.

     Her alanda zuhur eden gelişmeler ne kadar farklı ve hızlı olursa olsun iyi ve yerinde değerlendirmeler olmadığı takdirde kazanan da kaybeden de insandır, tabiattır. İnsanlar kendi benliklerinden, kendi geleneksel hayatlarından da kopmaya başladılar. Başlayan bu kopuşlar eskiye duyulan özlemi hiçbir zaman dindiremedi. İnsan yaratıldığından beri hep mutluluğun peşinde koştu ve koşuyor, mevsimlerin güzel görünen saçlarından yakalamaya çalıştı ve çalışıyor. Her ne kadar şehirlere göçler sürse de köyünü, toprağını, ağacını, çiçeğini, kuş seslerini özlemeden de edemiyor. Tarihi yapılarını, kalıntılarını, doğal güzelliklerini seyrettikçe seyretmek istiyor. Asude bir hayatın kollarına kendini bırakmak istiyor.

     Zamanla büyük şehirlere ziyaretimiz oluyor. Bu ziyaretler bazen ihtiyaçlardan hâsıl olan bazen de insanın ruhuna işleyen rüya gibi ışıltılardan kaynaklandığını belirtmeliyim. En çok da Orta Anadolu’da güneşin ve tabiatın cömert ışıklarıyla, esintileriyle uyanıyoruz. Doğduğumuz büyüdüğümüz bu topraklarda bir ayağımız Niğde de diğer ayağımız da Nevşehir de. Önce Nevşehir’de başlayalım gezimize.

GÜZEL ATLAR ÜLKESİ NEVŞEHİR

    Yaşadığım küçük bir ilçemde çocukluğumda ilk dikkatimi çeken de hemen hemen pek çok evin sağında solunda derin kuyuların olmasıydı. Bu kuyular nedeniyle Nevşehir’e bağlı, Niğde karayolu üzerinde olan ( ile uzaklığı 30 km) ilçe Derinkuyu adını almıştı. Bu ilçeye gelen yerli ve yabancı turistlerin amacı ülkemizde ilk kez ziyarete açılan(1963-1965) yeraltı şehrini gezmektir. Aynı yıllarda Nevşehir merkeze bağlı Kaymaklı yeraltı şehri de bölgede en çok ziyaret edile yerlerden biridir. Üç dört katlı Kaymaklı’yı gezen yerliler kasabanın da her yıl yapılan Kaymak festivali nedeniyle bu beldeden kaymağın tadına bakmadan de edemezler.

    Derinkuyu yeraltı şehrinin ziyarete açık 8 katı bulunuyor. Tamamı 10 kat olduğu biliniyor. İlçenin eski yerleşim yerindeki tarihi evlerin altları tamamen yeraltı tünelleriyle doludur. 4 Km’lik alanı kapsayan yeraltı şehirleri sadece Nevşehir’de de sınırlı değil Orta Anadolu’da sayıları 200’ü buluyor. Ancak yeraltı şehirlerinden çok azı temizlenerek ziyarete açılabildi. 

     Yolculuğumuza kendi ilçemden başladık. 

     Buradan Nevşehir’e doğru yo aldığımızda kente girişte bizi tarihi kalesi karşılar.

     İlin eski adı Muşkara, Hititler döneminde ki adı ise Nyssa’dır. Bir dönem hüküm süren Kapadokya Krallığı günümüzde de etkisini inanç turizmi açısından sürdürmektedir. Kapadokya Persler döneminde Katpatuka adıyla anılmaya başlamış ve Katpatuka iyi at yetiştirilen bölge anlamında Güzel Atlar Ülkesi denilmiştir. Cins atların yetiştirildiği bölgede günümüzde de Avanos’ta küçük de olsa at çiftlikleri vardır. Yaptığımız araştırmalarda bazı eserlerde bölgede iyi cins koyunların da yetiştirildiğine rastlıyoruz. Bölgede Hititlerden sonra Firigler ve Lidyalılar, Persler, Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar hüküm sürdüler.

      Nevşehir’in Nevşehir olmasında en etkili bir isim olan Sultan III. Ahmet’in damadı Nevşehirli Damat İbrahim Paşadır. İbrahim Paşa bir fermanla Muşkara adını Nevşehir olarak değiştirmiştir. İl merkezinde Damat İbrahim Paşa Camii Lale Devri döneminin bir eseridir. Cami külliyenin de bir parçasıdır. Hamam, aş evinin bulunduğu Nevşehir kalesinin bedenlerinin altında mağaralar vardır. Bu mağaralar daha öncesinden de bilinmesine karşılık kentsel dönüşüm sırasında açığa çıktığından kalenin çevresinde başlatılan temizleme çalışmaları halen sürüyor. Belediyenin amacı buraları bir an önce yeraltı şehri olarak ziyarete açmaktır.

    Nevşehir’de bir hisar gibi duran şehrin kalesi Osmanlı döneminde Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından onarılmış. 12. yüzyılda Selçuklular döneminde, Bağdat’a giden kervan yolunun korunması amacıyla inşa edildiği sanılıyor. Cumhuriyet döneminde ise onarım görmüştür.

  İlin doğu cihetine doğru yol alındığında adını hisardan alan il merkezine bağlı Uçhisar beldesinin karşılar. Uçhisar kalesine çıkıldığında bütün vadiler ayaklarınızın altına serilir denilebilir. Kuş bakışı gün doğarken ve batarken ayrı bir güzellik bahşeder. Havanın iyi olduğunda da gökyüzüne yüzlerce balon yükselir.

        Uçhisar’dan sol cenaha aşağıya doğru kıvrılan yoldan peribacaları arasından Göreme’ye gelinir. Göreme ilin merkez ilçeye bağlı en önemli Açık Hava Müzesidir. Göreme vadileri ve kiliseleriyle dikkat çeker.

      Bölgede irili küçük yüzlerce binlerce peribacası vardır. Peribacalarıyla efsaneler de anlatılır. Tespit edebildiğim efsanelerden biri Yaşlı İhtiyar ve Periler hikâyesidir. Hikâye şöyledir:

     YAŞLI İHTİYAR VE PERİLER

    Göreme yakınlarında çalışkan ve becerikli bir adam yaşarmış. İşini iyi yaparmış tarlalarını ekip biçermiş. Gözü gibi baktığı bağlarında en iyi ve en güzel üzümü yetiştirirmiş. Peribacalarına giren, tüneyen güvercinlere de tutkusu olduğundan bir güvencirliği varmış ve güvercinliği de bakımlıymış.   İşinde gücünde olan bu çiftçi zaman gelmiş ihtiyarlamış.

     Bu yaşlı ihtiyar bir sabah yatağından kalkıp tarlasına gitmek ve ekinini toplamak istemiş. Ancak bir türlü yatağından kalkamamış. Kapı önüne zar zor gelebilmiş. Kendi kendine de söylenmiş, “Yazık oldu emeğime, yel esecek hepsi de boşa gidecek”, demiş. Kapının önünde akşama kadar öylece kalmış. Akşamı karanlığı bastırmış. Birden karanlıkta peribacalarından elleri ışıklı adamların dışarıya çıktıklarını görmüş. Adamlar aniden çiftçinin tarlasına doluşmuşlar. İşe koyularak ekinleri toplamışlar daha sonra da harmana taşımışlar. Şafak vakti yaklaştığında birden ortadan kaybolmuşlar.

    Ertesi gün yine akşam olduğunda ellerinde ışıkları olan bu adamlar yine işe koyulmuşlar. Ekinleri dövüp savurmuşlar ve tepe gibi yığmışlar. Şafak sökeceği zaman yine ortadan kaybolmuşlar. Çiftçinin bir gayretle dizlerine derman gelmiş. Köyden çuvallar almış, harmandaki ekinlerin yanına bırakmış. Akşam olduğunda aynı meçhul adamlar yine gelmişler. Çuvalları doldurarak köye taşımışlar ve ambar deliğinden içeri dökmüşler.

Bu adamlar, yaşlı çiftçinin her yılki ekinlerini ekerek zamanı gelince de biçmişler. Bu çalışkan ve gayretçi adamı rahat ettirmişler. Ancak köylüler de yapılan bunca işin bu ihtiyar tarafından yapılabileceğine akıl sır erdirememişler. Yaşlı ihtiyar da kimseye bir şey anlatmamış. Ölünceye kadar rahatlık ve bolluk içinde yaşamış.

   Bu hikâye halk arasında dilden dile dolaşmış ve yaşlı ihtiyara yardım edenlerin Peribacalarından akşamları süzülüp gelen periler olduğuna inanmışlar

    Bölgedeki peribacaları Nevşehir’den doğuya doğru kısa bir mesafeden sonra Uçhisar beldesinde görülmeye başlar. Sonra Ortahisar, Avanos ve Ürgüp tarihle doğanın buluştuğu ve pek çok farklı ve otantik otellerin bulunduğu peribacalarıyla kaplı bir farklı coğrafyadır.

     Doğuya yol alındığında Avanos ve Ürgüp ilçeleri karşılar sizi. İlin en ücra ilçesi de Kozaklı’dır.  Avanos ile Ürgüp şehrin en cazip şirin ilçeleri arasında Avrupai bir görünüme sahiptir. İçerisinden Kızılırmak nehri geçen ile uzaklığı 17 km. olan Avanos el sanatları ile meşhur bir ilçedir. Kent dokusu halen bozulmamıştır. Tarihi evleri ve konakları ve Zelve, Çavuşin, Özkonak köy ve beldeleriyle ören yerleri ve birbirinden ilginç ve güzel peribacalarıyla dikkat çekmeye devam ediyor.

     Avanost’a gezilecek yerler: Ağaçtan tahta köprüden yürümeli, en güzel ve çeşitli büyüklükteki peribacaların bulunduğu Paşabağ, Zelve Açık Hava Müzesi, Güray Müze, Sarıhan Kervansarayı, Aşk Vadisi, Güllüdere Vadisi ve diğer vadiler, balon turları, hediyelik eşya dükkânları, çanak-çömlek, seramik atölyeleri… Bakır ve oniks taşından yapılmış süslemeler görülmelidir.

  İle uzaklığı 20 km olan ve Avanos’a komşu Ürgüp ilçesine doğru kıvrım kıvrım kıvrılan ilçeye yakın bir yol ağzında sizi Üç Güzeller karşılar. Bu üç güzel dev peribacaları ilçenin de bir simgesi niteliğindedir. Bu bölgede üzüm bağları ve peribacaları tabiatın zengin yeşil ve sarı renklerin hâkim olduğu bir sıcaklıkla karşılar sizleri.

      Ürgüp’ün gezilecek yerleri: Temenni Tepesi, Geç Osmanlı döneminde inşa edilmiş Kılıçarslan Türbesi, Kızıl çukur vadisi, kiliseler, ören yerleri, Taşkınpaşa Köyünde Selçuklu dönemi Taşkınpaşa Medresesi, Kümbetler ve Cami, Mazı Köyünde kaya oyma Yer altı Şehri, Mustafa Paşa (Sinesos). Mustafa Paşa’da Kapadokya Sanat ve Tarih Müzesi. Müze tarihi bir konak restore edilerek turizme kazandırıldı. Müzede tarihi kostümlerde canlandırılarak tarihi dönemlere ait kişilerin bezden maketleri bulunuyor. Halk dilinde Bebek Müzesi de deniliyor.

       İlçeye bağlı Ortahisar kalesi, dereler, vadiler, müzeler, kiliseler gezildiğinde yorgunluk atmak için vadilere ve peribacalarına nazır bir otelin verandası veya Avanos’ta ırmak kenarı tercih edilebilir. Ürgüp ilçesine 8-10 km mesafedeki Damsa Barajı da gezilmeye ve dinlenmeye değer bir doğallığa sahiptir.

       İl merkezine 17 Km uzaklıkta, batıda yer alan ve şehir içinden Kızlırmak nehrinin geçtiği Gülşehir İlçesinde Mantarkaya Peribacası ve Açıksaray ören yeri, kiliseler, Karavezir Camii, Karavezir hamamı, Araplı Mesire Yeri, Sadabat Parkı gezilecek yerlerdir.

      Gülşehir’den kuzeye doğru karayoluyla Hacıbektaş ilçesine varılır. İlin en küçük ilçelerinden biri olan Hacıbektaş’ta her yıl Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma törenleri yapılır. İlçe adını malum olduğu üzere Hacıbektaş-ı Veli’den alır. İlçede başlıca gezilecek yerler: Hacı Bektaş Veli Külliyesi ve Müzesi, Hacıbektaş Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, Bektaş Efendi Türbesi ve Çilehane.

    İlin en uzak ilçesi Kozaklı’dır. İlin doğusunda yer alır ve ile uzaklığı 90 km’dir. Kozaklı; su sıcaklığı 27 °C ve 93 °C arasında değişen şifalı kaplıcaları ile tanınır. İlçede 20 adet otel ve motel vardır.

   ÜRÜNLER VE FESTİVALLER

   Nevşehir’e gelmişken ürünlerine de bakmak icap eder. Ülkemizde en kaliteli Çerezlik kabak çekirdeği (Türkiye’de üretimde ikinci), kuru fasulyesi (üretimde üçüncü sırada), patatesi ve tarihten gelen bağlarıyla Nevşehir’in siyah ve beyaz üzümleri dolayısıyla da pekmezi, ekstra olarak yapılan çalma pekmezi kalitelidir. Nevşehir simidi ve tahinli pide çeşitleri, kaymağı da tadılmalıdır. Yörenin de bir de Derinkuyu çöreği vardır, sağlıklı besin değeri de yüksektir.

     Yöresel ve ulusal manada ilin yemekleriyse iklim ve rakım yüksekliği nedeniyle tarım alanında yetişen ürünlerini daha lezzetli kılmaktadır. Ağpakla olarak bilinen kuru fasulye çömlekle tandırda pişmesi lezzetini en üst seviyeye taşır. Nevşehir Tavası, nohutlu yahni, sızgıt, bulama, kesme çorbası, kömbe, soğanlama, dolaz, ayva dolması, düğü çorbası, sütlü çorba, pekmez ve pekmez ürünler; un helvası, çeşitli pastiller. Turistik mekanların lokanta menülerinde zengin lezzetler hakimdir.

    Her yıl düzenlenen büyük mutasavvıflardan biri Hacı Bektaş-ı Veli Anma Törenleri, El Sanatları Uluslararası Avanos Turizm Festivali, Ürgüp Bağbozumu Festivali, Kozaklı Termal Kaplıcaları Festivali, Derinkuyu ilçesine bağlı Doğala Erdaş Yaylası Şepe Şenliği, Çakıllı Dolaz Şenliği, Kuyulutatlar Şepe Şenliği ve Suvermez Alınkaya Şöleni. Nevşehir – Uçhisar Cappadox Festivali (Ulusal bir organizasyonla çeşitli ürünler sergileniyor, müzik gösterileri yapılıyor), Mustafapaşa Kültür ve Sanat Festivali, Karacaşar Kasabası Kültür Şenlikleri ve Buzağı Yarışması, Kaymak Festivali,

SELÇUKLU MOTİFLERİYLE DONANMIŞ AYDINLAR KENTİ

       

      Nevşehir’den güneye doğru yol aldığımızda karşımızda Sıradağlar bizi karşılar. Nevşehir, Kayseri ve Niğde karayolunun kesiştiği yerlerde Akdeniz’in ılık havasını ruhunuzda hissedersiniz. Elma ağaçların arasından bu kente girdiğinizde belki de ilk göze çarpan Niğde Kalesi olacaktır. Kalenin M.Ö. yapıldığı sanılıyor. Kale 1740 yıllarında Sadrazam İshak Paşa tarafından onarılmış. Niğde’de kaldığım yıllara kale ziyarete kapalıydı. On yıldır da işletmeye açık bulunuyor. Kalede çeşitli faaliyetler yapılmaktaydı.

    Nevşehir Osmanlı’nın son dönemlerinden az da olsa izler taşısa da Niğde tam bir Selçuklu şehridir. Hititler döneminde Niğde’nin adı “Nakita” olarak biliniyor.  Bir rivâyete göre de Niğde ismi, ilk çağ isimlerinden “Cadyna”dan gelmektedir. Niğde için “Nekidâ”, “Nekide” olarak bahsedilir. Bu kelime zamanla “Nikede” şeklinde telaffuz edilmiş, Selçuklular bu şehre “Nigde” (Niğde) ismini koymuşlardır.

      Küçük bir köy olan Muşkara’yı Damat İbrahim Paşa nasıl bir şehir haline getirdiyse Selçuklular da Niğde’yi mamur ettiler ve bir şehir haline getirdiler. 600 yıllık bir geçmişe sahip olan şehirde Hitit, Frig, Pers, Makedonya Krallığı, Kapadokya Krallığı, Roma, Bizans, Selçuklu, Eretna Beyliği, Karamanoğulları Beyliği ve Osmanlı Devleti hüküm sürmüştür.

      Çok köklü bir tarihi mirasa sahip olan Niğde’de Selçuklu döneminden Alaaddin Camii, Sungurbey Camii, Akmedrese, Hüdavent Hatun Türbesi, Yerhan, Sıraçakıl Han, Sarı Han’dır. onarılan ve Niğde Kalesi Anadolu Selçukluları döneminde onarılmış, 19. Yüzyılda Saat Kulesi inşa edilmiştir. Türbeler: Hüdavent Hatun Türbesi, Gündoğdu Türbesi, Sarı Saltuk Türbesi, Sırali Türbesi, Dörtayak Türbesi, Şeref Ali Türbesi. Şehir merkezinde bir de bedesten bulunmaktadır. Bedestenin ticarete kazandırılması kente çok katkılar sağlayacağını düşünülebilir.

       Ulukışla ilçesinde bulunan Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı (külliyesi) da Osmanlılar döneminden günümüze ulaşan bir yapıdır. Roma dönemi eserleri arasında Roma Havuzu ve Tyana (Kemerhisar) su kemerleri, Bizans döneminden günümüze ulaşan Gümüşler’de bulunan Gümüşler Manastırıdır. Bu manastır da Meryem Ana freski dünyada eşi benzeri olmayan tek gülen Meryem Ana resmidir.

        Niğde de bir de şehir içinde ve farklı yerlerde bulunan yatırlar da mevcuttur. Bu yatırlarla ilgili çeşitli hikâyeler anlatılmaktadır. 

CAMİ KAPISINDA TAÇ BAŞLI SAÇLARI ÖRGÜLÜ BİR KIZ    

     Kentteki Selçuklu eselerindeki motifler görülmeye değer. Bu motiflerden en ilgi çekici ve güzel olanıysa Niğde Kalesi çevresinde bulunan Alaaddin Camiidir. Cami kapısında taç başlı bir kadın figürünün olmasıdır. Bu figürle ilgili pek çok şey yazıldı ancak esrarı, ne için ve neden yapıldığına dair tam olarak bir bilgi yoktur. Sabah güneşinin belli saatlerde vuran ışıkları taşa yontulmuş bir aşkı tasvir eder. Ortaya çıkan taç giymiş bir kız motifi birden fazla olarak görülebilir.

    Örgülü saçlarıyla ortaya çıkan figürün en bilinen hikâyesi şudur.  Selçuklular dönemi, yıl 1223. Niğde sancakbeyi Zeyneddin Beşere Selçuklu hükümdarı 1. Alaaddin Keykubat adına, bir cami yapılması için emir verir. Camiyi yapan taş ustası, Sancakbeyinin kızına âşıktır. Taş ustası sevdiği kızın bir bey kızı olması nedeniyle aşkını ancak taşlar vasıtasıyla dile getirir.      Taş ustasının sevdiği kızın yüzünü güneşle birlikte aydınlansın diye caminin giriş kapısına işler. Ustanın aşkına karşılık bulup bulmadığı bilinmiyor. Dahası ustanın aşkına kurban gittiği dahi rivayet ediliyor. Taş ustasının ümitsiz aşkı taşa nakşedilmesiyle ve güneş ışıklarıyla parlaması, ortaya çıkmasıyla yüreğinin sükûn bulduğu söylenebilir. Şair Mehmet Baş kardeşimizin de ifade ettiği gibi, “bu hikâye halk arasında da anlatılan ve efsaneleşen bir hikâyedir. Buradaki hikâyenin kahramanı taş ustası ne güzel bir âşıktır ki imkânsız aşkını kalbine, sevdiğinin cemalini ise taşlara yansıtmış aşkıyla taşı bile yumuşatmayı başarmıştır.”

GEÇTİ BORUN PAZARI SÜR EŞEĞİNİ NİĞDE’YE

     Niğde’nin güneyinde yer alan 14 km. mesafede bulunan yazar Yavuz Donat’ın memleketi Bor, ilin en büyük ilçesidir. İlçede Şeyh Kuddûsî adıyla tanınan şairin babası Maraş’tan gelip Bor’a yerleşmiştir. Kuddusi Baba 1760 yılında Bor’da doğmuştur. Bir de Divanı vardır. Bor ile Niğde’yi anlatan ve bir darbı mesel haline gelen Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye hikayesi Borlu şair Namdar Rahmi tarafından bir şiirle kaleme alınmıştır.

     Hikâyesi şöyledir: eskiden Salı günü kurulan ve çok kalabalık olan Bor pazarına herkes gelir, pazarda her türlü malını satar ve her aradığını bulabilirmiş. Niğde pazarı da bir gün sonra kurulurmuş. Vaktiyle, bir salı günü pazara gelmekte olan bir köylü, kasabaya yaklaşırken, bir subaşında biraz dinlenip, eşeğini de otlatmak ister. Eşeği, uzunca bir iple ağaca bağlar. Kendisi de başka bir ağacın altına oturur. Sabahleyin erken kalktığı için, oracıkta sızar ve uyuya kalır. Uyandığı zaman, güneşin tepeye dikildiğini görüp, hemen eşeğine atlar ve yola çıkar. Pazara vardığında ise pazar dağılmıştır. İşini bitirip köye dönmekte olan köylüler bu hâli görünce: “Geçti Bor’un pazarı, sür eşeğini Niğde’ye” derler. Namdar Rahmi’nin şiirinden bir bölüm:

     Basta kavak yelleri estiği günler hani?

     Umduğumuz neşeler, şerefler, ünler hani?

     Beklenilen alaylı, şanlı düğünler hani?

     Servi gibi ümitler dondu birer iğdeye,

     Geçti Bor'un pazarı, sur eşeği Niğde’ye!

     Bor ilçesine bağlı Bahçeli ile Kemerhisar’da iyi cinste üzümler yetişir. İlçeye 8 km olan Kemerhisar köklü bir tarihe sahiptir. M.Ö. 1200’lü yıllarda II. Hitit İmparatorluğunun hükümet merkezi olarak bilinir. İpek Yolu'nun Kral Yolu'nda kesiştiği tek yer olan Tyana,  Genç Hitit döneminde kurulan Tabal-Tyana Krallığı ile Kayseri, Konya, Nevşehir, Niğde gibi 24 merkeze başkentlik yapmıştır.  Tarihte elma üretiminin de olduğu Kemerhisar’da Roma döneminden kalma Roma Havuzu ve Su kemerleri kalıntıları görülmeye değer güzelliktedir.

     Niğde’ye 55 km uzaklıkta olan Ulukışla’da bulunan Öküz Mehmet Paşa Kervansaray’ı dikkat çeker. Bu kervansaray olarak bilinen külliye de; Medrese, Darüşşifa, Han, Hamam, Kervansaray, Çeşme, İmaret, Türbe, Kütüphane, Umumi Helâlar, Hazire (etrafı çitle çevrili, girilmesi yasak yer) Arasta (çarşı, dizi dükkânlar) yapıları yer alır.

        Türk Edebiyatının tanınmış şairlerinden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” adlı şiirine bu külliye ilham kaynağı olmuştur. Şairin şiirinde bu han şöyle geçer:

"Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı

Bir dakika araba yerinde durakladı

Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar

Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar

Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya

Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya"

   Niğde’nin ilçelerinden biri olan Çamardı Toros Dağlarının eteklerinde kurulmuştur. İlçe rakım ortalaması 1600 metreyi bulur. Toros Dağlarının en yüksek zirvesi olan Demirkazık (3756 m.) dağına tırmanan dağcıların da gözdesidir. İlçenin 3/1 yaylasıyla ve Ecemiş çayının da etkisiyle yeşil olan bir yerdir. Birkaç kez şairlerle gezip görüp şiirler söylediğimiz bu ilçenin ırmak geçen, oluk oluk ve durgun durgun soğuk suyu ve güzel manzaraları seyre değer. Ülkemizin dört bir yanında üretilen halka tatlısı ile de meşhurdur.

   Sözümüzün başında Niğde bir aydınlar kenti olduğunu belirtmiştik. İl merkezine bağlı 5 km mesafedeki Fertek köyü Ortadoks Rumlardan kalan hamam ve kiliselerden ziyade köy halkının okur yönüyle dikkat çeker. Halkın tamamına yakını okumuş ve yüksek mevkilere gelmiş önemli kişilerdir. Türkiye’de Elazığ’ın Ağın ne ise Fertek de odur.

    Niğde’nin elması pek meşhurdur ve ağaç dikimi bakımından Türkiye de birinci, üretimde ise ikinci sıradadır, beyaz baş lahanası ve patates üretimi de birincidir. Fasulye üretiminde ise ülke genelinde Nevşehir’i takip etmekte olup dördüncü sıradadır. Kirazı, üzümü, erik ile ve yöresel lezzetleri tadılmaya değer niteliktedir. Yöresel yemeklerde dikkat çekenleri ise Niğde Tavası ve Çanağı, Unlu Söğürme, Mazaklı Köftesi, tatlardan Ayva Boranası,  Sarıburma, Kaygana bazılarıdır.

   Niğde adı geçtiğinde Niğde bağlarını anmadan olmaz. Hele o tanınmış Niğde bağları türküsünü de dinlenmelidir. Bu türkünün de Niğde de bulunan beylikler döneminde bir gencin bir beyin kızına âşık olduğu ve bu aşk nedeniyle hapse atılmasıyla türkün yakıldığı belirtilmektedir.

   Niğde’nin tarihi ev ve konaklarını anmadan da olmaz. Niğde’nin en güzel evleri il merkezinde Kadıoğlu Sokak ve Cullaz sokakta bulunmaktadır. Aşağı Kayabaşı Mahallesi, Kadıoğlu Sokak’ta ve Songur Mahallesinde yer alan bu evler şehrin geleneksel Türk evi özelliklerini güzel ve ayrıntılı bir biçimde yansıtmaktadır.

FESTİVALLER VE ANMA GÜNLERİ

  İl merkezine çok yakın mesafede bulunan ve bir zamanlar çizgi Roman haline getirdiğim Güllüce köyünde metfun Gülbaba için her yıl mayıs ayında anma günü düzenlenir. Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen vatandaşlar türbede dua ederler. Geleneksel darboğaz kiraz kültür ve sanat festivali, Azatlı - Cadı Çayı Kültürel ve Yöresel Yayla Şenliği, Hasan Dağı Kültür ve Sanat Festivali,    Kemerhisar - Tyana Kültür ve Turizm Festivali, Keçikalesi - Kale Kültür ve Sanat Festivali, Altunhisar /Karakapı - Hasan Dağı Yayla Festivali, Hacı Abdullah -Şehit Muallim Ethem Kültür Ve Sanat Festivali bölgenin gelenekleri ve tatları, çeşitli oyunlar ve yarışmalar ve dayanışma amacıyla düzenlenmeye devam ediyor. Bu festivallerinden bazılarına iştirak etme imkânı buldum. Gülbaba anma günlerine gittiğim gibi, yemyeşil bir doğa güzelliğine sahip il merkezine bağlı Yeşilburç köyünde Geleneksel Helva Gününe de katılmıştım. Yeşilburç’ta mübadiller ikamet ediyor. Bu festivallerde dostluklar hatırlanıyor, gurbetçiler bu müstesna günde memleketlerine akın ediyorlar. Sılay-ı rahim anlamında birlik ve beraberlik sağlanıyor.

    Türkiye’miz 15 Temmuz darbe kalkışmasında yiğit evlatlarından birini daha tanımıştır. O da Bor ilçesi Çukurkuyu beldesinden Ömer Halisdemir’dir. Niğde denildiğinde adı üniversiteye verilen Halisdemir’i de dualarla yâd etmektedir.

     Niğde’nin bir ilçesi olan Nevşehir 1954 yılında il olmasıyla birlikte bu ilden ayrıldı.  Bu iki il her ne kadar kendilerini Kapadokya’nın merkezi gibi görmek amacıyla tatlı birer rekabet içinde olsalar da biri tarım ve turizmiyle diğeri de tarımla küçük ölçekli sanayisiyle gün geçtikçe büyüyen iki güzel farklılıkları olan illerimizdir. Niğde tarihiyle, Nevşehir de turizmiyle insanlara göz kırpmaya devam ediyor.