Demokrasinin de vazgeçilmez olduğunu kabul ettiğimiz gibi, demokrasinin dezavantajlarını da göz ardı etmememiz gerekir. Demokrasinin aracı secimler, seçimler yapılırken siyasetci  politika belirlerken  biraz dozunda popilizim olması gerektiği kacınılmaz olmakta.  Seçilbilme kaygısı, oy alabilmek için coğu zaman siyasetci popilizimin dozunu artırmakta  istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalınmaktadır.  Gördüğümüz kadarı ile; Küdüs`ün başkent olma talebini bir çok ABD  Başkan adayları seçim çalışmalarında dile getirmişler. Trump kendi kararını savunmak için bu sav da bulunuyor.

Amarikan devlet başkanının son Küdüs çıkışı, Küdüs`ün İsrail`in Başkenti olması yönündeki kararı bütün dünyada tepkilere neden oldu.   Çoğu siyaset çevrelerinde de Trump`un seçim vadi popilist bir yaklaşım olarak  karşılanmıştır.  Böyle de olsa güçlü devlet algısını dünya siyasetinde haksız adaletsiz yönetme girişimi, yaşadığımız çağın değerleri ile bağdaşmaz. Küreselleşmenin dünyaya kazandırdığı ortak değerlere, modernleşen toplum ve devletlerin gelişmekte olan algısına zarar verir, verecektir de.  Güçün adaletsiz, haksızca yönetilmesi,  bireylerin içe dönmesine aşırılıklara kaçan milliyetcilik, dinsel  inancların karşıtlığına sebep olmakta, medeniyetleri ayrıştırmaktadır.

21. ci yy`da insanlığa kazandırılmak istenen değerler,  istemeyerek de olsa geçmişin izleri, yıkıntısı üzerine inşa edilmektedir. Sağduyu, barış, hosgörü ve uzlaşı her ne kadar gelişmiş olsada geçmiş yüz yılların trajedilerinin üzerini  hepten kapamaya, yok saymaya yetmemektedir. Bu gün ki yaşadıklarımızın  en gerçekci ifadesi de bu yönde olur kanımca. Ancak, gelişen toplumlarda akıl bilgi öylesine geliştiki; insanları popilis cıkarlar, siyasi entrikalar ve Trump vari tutarsız ve dengesiz provakasyona kacan politikası dünyanın kazanmakta olduğu, geliştirmeye çalıştığı  ortak değerleri küresel kazanımları yok edeceğini düşünemiyorum.

Aksak eksik yönleri olsa da modern dünyanın BM gibi - Birleşmiş milletler- kurumu var.  Ve bu kurumun  insanlığa katkıları hiç bir zaman azımsanamaz. Dünya bir yada iki, üç kutup ve güç paylaşumı üzerine dengelenmek yerine; BM`nin catısı güçlendirilmeli ve etkinliği yaptırımları  dünyanın güncel sorunlarının cözümünde daha aktif kılınmalı.

Coğrafyaların yakınlaştığı, milletlerin iç içe olduğu,  her alanda küreselleşme olanaklarının engelenemez  hızla geliştiği  günümüzde; Güç odakları etrafında  kutuplaşmak yerine, yaşadığımız cağın değerlerin koruyup gelişmesine katkı sağlayacak, eşitlik ve özgürlük kavramını tüm dünya milletlerine ulaştıracak yaşanılır bir dünya için Birleşmiş milletlerin  etkinliğinin artırılıp geliştirilmesi günümüz dünyasının ihtiyaclarını askari karşılayacak  güçe kavuşturulması elzemdir.

YEREL YÖNETİMLERİN GÜCLENDİRİLMESİ 

Memleketimizde yerel yönetimlerin etkinliğinin artırılması, yetki sınırlarının genişletilmesi gibi yerinde yönetim ve denetimin sağlanması yönündeki adımlar kısır kalmakta. Ve bir karar verilememektedir. Siyaset biliminin -yerel- öne sürdüğü haklı gerekceler vardır mutlaka; engelleyen geciktiren. Cesaret ve belagat diyoruz, güveni güçlendiren duygular.

osmanlı`nın kuruluş gelişme sürecinde, Anadolu`da güçlü  Beylikler var, - Karamanogulları, Candaroğulları,  Danışmentliler -   ve Osmanlı bu Beyliklerin hepsini tek catı altında toplayıp lav etmiş. Eğer o gün bu Beyliklerin bir kısmı buyuk olanların da o günün şartlarında gelişmesine devlet olmasına izin verilse idi nasıl birleşik  Türk devletleri Anadolu`da nasıl bir medeniyet oluşurdu düşünmek gerekir.

ABD de Eyaletlerden - devlet- oluşan birleşik devletler biliyoruz. Peki ya Avrupada orda nufusu 30-50 bin arasında onlarca  Krallık ve devletler var.  Batı kültürü birleşmiş ancak özel yapısını muhafaza etmiş. Diğer tarafta da münferit ayrılık isteği  savaşı zorunlu kılan birleşme karşıtlığı da var yok değil. Genel de birleşerek güçlenme hakim. AB topluluğu da buna en yakın örnek.

Her şeyin  merkezde sevk ve idare olması,  geçmişde de günümüzde de yönetmenin önünde en büyük engel olduğu kacınılmaz.  Türk tarihinde Askerlerin kurduğu devletlerin hiç birisi kurumsallaşıp, bir medeniyet kurma gayesi edinmemiştir. Ancak bir istisna Atatürk`ün kurup yönettiği Türkiye Cumhuriyet`i ve arkasında gelen Asker, İsmet Paşanın aynı ideal ile sürece katkı verdiği  Cumhuriyet devleti her aşamasında bir medeniyet kurmak ve geliştirmek amac edinilmiştir. Hanedan ve Hakan devleti değildir. Bu sürec ileriki yıllarda engellenmiş , batılılaşma ve medeniyet tanımlarının uygulanması kaldırılmış yurttaş kendi haline bırakılmıştır. Bu gün Cumhuriyetin sokaklarında orta cağda olmayan cinayetler işlenmekte, kadınlar öldürülmekte kör dövüşü yaşanmaktadır.