Kelimeler birer posta güvercini gibi dilin mektubunu taşır çağlardan çağa. Gurbet dağları sözün yankısı ile yankılanır. İnsan varoluş sırrını dil ile çözer. Düşünürken dil ile düşünür.

Her kelime dil ağacının bir meyvesi olarak çiçeklenir millet bahçesinde. Kaynağını aziz milletimizin duygu ve düşünce ikliminden alan kelimeler yağmur yüklü bulutlar misali yağar anlamsızlığın çöllerine. Düştüğü her yeri fikrin ve hissin en güzel çiçekleriyle donatır. Bu bahçede sözler birer şiir olur kanatlanır. Türküler yakılır sevdadan yana. Masal olur, mani olur, destan olur söylenir hayatın kürsüsünde. Türkçemiz duygu ve düşünce vagonlarını taşıyan bir lokomotif gibi yürür varlığın raylarında. Yumuşaklığın kalbinde bir ipek, suyun otağına bir yağmur, sertliğin ummanında bir demir, hayalin dehlizlerinde bir rüya olur. Her kelime varlık okunu anlam yayında gerip sükûtun kalbine doğru atan bir kemankeş gibidir.

İnsan rüyalarını bile ana dili ile görür. Dil beden denen çamurdan evde ruhun bir penceresi gibi açılır sonsuz iklimlerin kalbine.

Dil bir milletin varlık kalesidir. Dilini kaybeden milletler öz benliğini yitirir. Kültür ve medeniyet dil vasıtası ile nesilden nesle aktarılır. Dil köprüsü yıkılırsa millet köprüsü de yıkılır. Tarihin ibretlerle dolu seyrini nesiller dille öğrenirler. Dille geçmişin birikimleri gelecek çağlara erişir. Dile dair her yabancılaşma atağı varoluş deryasında yüzen millet gemisine atılmış bir kurşun gibidir. Bundan dolayı dilini koruyamayan milletler tarih sahnesinden silinerek başka milletlerin kölesi haline gelmişlerdir.

Türkçemiz bizim vatan burçlarında dalgalanan ses bayrağımızdır. Burası bizim kelimelerden oluşan gül bahçemizdir. Dil bahçesini ayrık otları ile dolduranlar ruhlarını esaretin pençesinden kurtaramazlar. Bundan dolayı “kamus namustur” demişlerdir.  İnsan izzeti ve namusu için yaşar. Dilde bizim namusumuzdur. Dilimizi her türlü yabancılaşma ve yozlaşmaya karşı müdafaa etmek vatanı muhafaza etmekle aynıdır.

Kendi ana dili dururken derin bir aşağılık duygusu ile yabancı milletlerin dillerini dükkânlarına tabela yapanlara, kendi müziği dururken ısrarla yabancıların müziğini ön plana çıkaranlara üzülmemek mümkün değildir. Kendi değerlerinin kıymetini bilmeyen insanlar zamanla başkalarının değerini benimseyip birer köle olurlar. Gönüllü bir şekilde başka lisanların savunuculuğu yapanların kendi dillerine karşı olan umursamaz ve hafife alıcı tavırlarını anlamak mümkün değildir.

Müşteri kitlesi Türkçe konuşan insanlar olan firmaların isimlerini yine Türkçe koymaları akıl ve mantığa daha uygun olmaz mı? Türkçemiz bir bal arısının binlerce çiçekten toplayarak yaptığı bal gibi saf temiz ve ahenk dolu bir dildir. Bu balın içine zehir katıp dil kovanını bozmaya kimsenin hakkı yoktur.

İnsanın gönül mülkünde sahip olduğu en büyük hazine dil hazinesidir. Dil ile fethedilir yürek kaleleri. Bundan dolayı nerde olursak olalım Türkçemize, annemizin ak sütü kadar aziz dilimize sahip çıkalım.

 

Mehmet BAŞ