Yalnızlık Allah´a mahsustur. Bu sözün anlamını şu düşünce yeteri kadar ifade eder sanırım: “Paylaşacak dostlarınız yoksa iyi şeylere sahip olmanın bir zevki de yoktur... “

Kuşku yok ki bu söz yaşamanın felsefik görüntüsünden başka bir şey değildir. Bir insanın duygularını, düşüncelerini, davranışlarını, hareketlerini paylaşmadan hayata sarılmanın ne anlamı var?

Bütün davranışlarında fikirlerinde bir hiç uğruna yaşamaya gaye edinmiş bir insanın olduğunun düşünülmesi bin de bir ihtimaldir. Bu demektir ki bütün davranışlarımızın bir anlamı olduğu gibi bunu da birileriyle paylaşmak için yapıyoruz demektir.

Bu düşüncelere, davranışlara şu sözü de ekleyebiliriz:“Herkesi kusurları ile gören bir kimsenin senden de övgü ile bahsetmesini bekleme!” Böyle bir durumda ne yapılabilir ki?...Her insandan da saygı beklenemez ki…

         Hayat iyi yaşamayı, mutlulukla gülümsemeyi temin eder. Sevgi de hak etmeyi vefa ise hatırlamayı, dostluk da paylaşmayı bilenler içindir.

Daima güzel bir gün olsun ümidiyle hareket edenler, güzel duygu taşımanın karşılığını görürler. Bu nedenle sevgi, Allah´ın insana bahşettiği en kutsal bir duygudur.

Sevilen de sevginin kutsiyetine mazhar ise o da en kutsal bir varlık neden olmasın ki? Bu nedenle eğer birini seviyorsanız ve sevdiğiniz de o sevgiye değerse bu sevginin ölümsüz olmaması için hiçbir sebep yoktur. Böyle bir sevgi de bir tek güne sığdırılmamalı ve daim olmalıdır.

     Sevgi ve kutsallık!...

     Ne büyük, ne sihirli, ne iddialı bir söz!

Kutsallık her şeye izafe edilemeyeceğine göre bu sevgi denen soyut duygu bir lahzada kaybedilen, değerini yitiren; ağızda çiğnenen sakız gibi de olamaz! Bu nedenle de insanlar yeterince sevemiyor ve değerini de bilemiyor, olabilmektedir.

Hayatımızda karşılaşıyoruz ki sevmenin o kadar da kolay olmadığını görüyor ve fark ediyoruz. Her insanı sevmek mümkün mü? Mümkün değil elbette! Bir defa insanların mizaçları, itiyatları, tarzları, hayata bakışları farklıdır.

       Sevginin büyüklüğü, gücü, kudreti insanlar için kuşatıcılığı da pek de mümkün değildir. Her insan bir Yunus Emre, Mevlana veya Şems-i Tebriz´i olabiliyor mu? Öyle bir gönül eri olabilmek için zahiren ve batinen olgun bir yüreğe, sağlam bir iradeye, iyi bir akla ihtiyaç vardır. Kalp gözü açık olan her sırra da vakıf olabilir.

        Güçlü bir sevgi donanımında İnsanlara düşünceleri kadar olmasa da duyguları da yön verir. Bu duygu ve düşünceler nedeniyle mizaçlar, huylar farklıdır.

Kültürel ve örfi yapı da, sevginin temayülünün kuşatıcılığını etkiler. İnsanın içinde bulunduğu çevre bile insanın hayata bakışında, davranışlarında; kültürel birikiminde etkilidir.

Bu nedenle bazı insanlar halk içinden sıyrılıp çıkabilmesi, kendi rüştünü başka yerlerde ispat edebilmesi, başarılarla dolu hayatının bir ifadesi olarak insanları etkilemesi kendi dünya görüşü kadar sevgisinin içinde yaşadığı toplumdan daha da ileride olmasıyla izah edilebilir.

XXI. yy.da ideolojilerin bir o kadar çoğalması, siyasi fikirlerin parçalanması ve bunun sonuçlarının topluma yansımasının sebepleri araştırıldığında insanın eskisi kadar kendine yettiği görülmeyecektir. Kuşkusuz insan her dönem kendine yetmiyordu ama sesi de çıkmıyordu.

Kabullenilmeyecek fikirlere ses çıkarmamak artık eskilerde gömülüdür. Bu bölünmüşlüğün sevgiyle doğrudan bir ilişkisi yoktur ama sevgileri de etkilediği de düşünülebilir.

Sevgiler bölünmüşlük ortamında paramparça olabilir! Bu bölünmüşlük ortamında fikirler mi duygular mı, gibi bir sonuç da ortaya çıkabilir. Her bakışa, görüşe göre sevgide bölünme iktiza etse de sevginin kuşatıcılığı da bir gerçektir.

Sevgi, iyi, güzel fikir ve duygularla gelişir, büyür. Olumlu bir hayat tarzını istemek ve bunu gerçekleştirmek sevginin paylaşımıyla iç içe düşünülmelidir.

Tabiî ki karşınızdakinin de sizin gibi doğallıklar içinde bulunması gerekir. Dünyamızda sevgi tek kişilik değildir. Fakat yalnızlığa doğru hızla bir gidiş vardır. Bu bakımdan sevgiler yara alıyor.

Sevgiyle bakmak da yer yer güçleşiyor; zafiyet geçiriyor.