Sanırım 2012 yılıydı Nevşehir Jandarma komutanı İzmir Foça´da oğlum U. Vahdet´in komutanı olması
münasebetiyle birlikte ziyaretine gittik. Komutanı, son derece kibar nazik ve centilmen buldum.
Aramızda oldukça samimi muhabbet oldu.


Bir ara muhabbetimiz o günlerde bütün canlılığı ile devam etmekte olan “Ergenekon, Balyoz”
meselesine geldi. Askerdeki belirli komutanlar hariç, her asker deyim yerindeyse diken üstündeydi.
Kendilerine sıranın ne zaman geleceğini bekler olmuşlardı.

Yaşananlardan ve yapılanlardan uzun uzun bahsetti. Özetle; "Çok yanlış yapılıyor. Bütün askerler ciddi stres ve sıkıntı içindeler" dedi. Açık açık söylemese de üstü kapalı olarak, hükümetin bu konuda yanlış yol izlemekte olduğunu söylemek istiyordu. 


O anlatırken ben de dramatik "28 Şubat" günlerini hatırladım. 1997 yılında cereyan eden o olumsuz
atmosferin ‘1000 yıl devam edeceği´ hatırlatmalarını düşündüm.

Diğer taraftan o günlerde yaşananlar/yaşatılanlar gözümün önünden şerit gibi geçti. 1000 yıl devam edeceği söylenen o karanlık günler 10 yıl bile sürmedi/sürdüremediler. Çünkü yapılan ve yapılmak istenenler, isnat edilen suçlar, gerçeklikten oldukça uzaktı.


Hatırlayınız o günleri; Başörtüsü ülke rejimini tehlikeye sokan bir simge halinde takdim ediliyordu. O
günlerde bırakınız devlet kademesini, üniversite ve hatta dönemin Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer´in
ne anlama geldiği kesin belli olmayan “kamusal alan” savsatasıyla, karar vericilere geniş alan ve
imkân tanıyan anlayışıyla, başörtüsü takan herkes öcü gibi görüldü gösterildi.

Hatta bazı üniversitelerde (İ.Ü) ikna odaları bile oluşturuldu. Bu konuda öylesine ileri gidildi ki, derece alan
başörtülü kızlarımız, ödülünü almak için çıktıkları sahneden gene arkadaşları tarafından hem de
yönetici ve seyircilerin gözü önünde başörtüleri başından çekildi.

(Sivas)Hasbelkader o tür etkinliğin yapıldığı salonlarda asker varsa ya müdahale ettiler yahut salonu terk ettiler. Bunlar yaşandı. ‘Konjonktürel Müslüman´ olduğunu söyleyen dönemin YÖK başkanı Kemal Gürüz, Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer ve Süleyman Demirel´den de aldığı yetki ve güçle, dini özelliği olan tüm rektör, öğretim üyesi ve hocaları gözünü kırpmadan okuldan uzaklaştırdı.


Bakanlar, bürokratlar, kurum müdürleri vs hemen herkes irtica istilasına uğramış ülkemizi!..
Kurtarmak için canhıraş çalıştılar! Biliyor musunuz? O günlerde İslami hassasiyeti olan hemen herkes sıkıntı ve stres içindeydi.

İşe giderken, sokakta gezerken, evde otururken, birkaç arkadaşla bir yerde muhabbet ederken, velhasıl her daim ne zaman gelip beni de alacaklar endişesi yaşıyordu.


Ben de o komutana yukarda hissettiklerimizi anlattıktan sonra; “Komutanım aynı endişe ve kaygıyı
vatanını seven ve sayan, en ufak bir saygısızlık yapmayan biri olarak, ben de 28 Şubat sürecinde
yaşadım/k. Her ne kadar bir takım yanlışlıklar yapılsa da zamanla bu işin düzeltilebileceğini
düşünüyorum” demiştim.

15 Temmuz 2016
Balyoz-Ergenekon ve kumpas davasında, 28 Şubat olaylarında FETÖ´nün rolü ne kadardır onu tam
olarak bilmiyorum ama… 15 Temmuz 2016, FETÖ´nün gerçekleştirmek istediği darbe girişimiydi. Bu
konuda kendilerinin dışında hiç kimsenin şüphesi yok/tur. Kendilerinin dışında diyorum, zira onlar bu
işin hala bir tiyatro olduğuna inanıyorlar.


Her ne kadar fiili darbenin gerçekleşmesinde başarısız olsalar da 15 Temmuz´dan sonra yaşananlar
darbe tesirini aratmayacak niteliktedir. Bu süreçte yaşananlar farklı bir darbe tesiri yaptı ve o tesir
hala devam etmektedir. Ne zaman biteceğini de bilmiyoruz…


Sayısını tam olarak bilemediğimiz; asker, polis başta olmak üzere binlerce insan görevinden,
mesleğinden oldu. Yetkililerin yaptığı tedbir amaçlı açıklamaların ardından kısmi rahatlama olsa da kamuda çalışan mütedeyyin insanların hemen birçoğu bana da sıra gelir endişesiyle korku içindeler.

Çünkü bu sinsi terör örgütü, toplumu dikey ve yatay öyle bir sarıp sarmalamış ki, ucundan kıyından hemen herkes bir şekilde bunlara bulaşmış vaziyette.


Elbette tabiat boşluk kabul etmez, bir şekilde boşaltılan yerler doldurulur. Ama çok olmasa da
aksaklıkların olacağını bilmeliyiz...


Diğer taraftan gerek yurt dışında ve gerekse yurt içinde; bakışlar, yorumlar ve değerlendirmeler, tüm
halk üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Toplumda istenmeyen bir kaos var. Bu kaos bir an evvel
savuşturulmalıdır. İnsanların birikmiş enerjileri bir an evvel yok edilmelidir.


Bilindiği üzere terör örgütlerinin (DAİŞ, PKK, PYD, D-HKPC vs.) topyekûn üzerimize saldırmaları,
uluslararası güçlerin desteğiyle eylemler yapmaları, Suriye ve Irak´ta cereyan eden savaş, ciddi
manada canımızı sıkmakta, canımızı yakmaktadır.

Üç milyon civarında mültecinin varlığını da düşünecek olursak, hiçbir zaman yaşananlara bigâne kalmamız mümkün değildir. Bu daralmışlıktan er veya geç kurtulacağız inşallah.


Hani hatırlayınız! Onlar; “…meta nasrullah…” –Allah´ın yardımı ne zamandır?- diye nida ediyorlardı da
Allah onlara “…ve fethun garîb…” –fetih yakındır- müjdesini veriyordu.


Bu konuda dini terminolojiyi kullanmak ne kadar doğrudur bilmiyorum ama yaşadığımız hadiseler
gösteriyor ki, içinde bulunduğumuz duruma bakacak olursak, Allah´ın yardımı olmadan bu işin içinden
çıkmamız da mümkün gözükmemektedir.


Tenhalarda Rabbine karşı niyazda bulunup gözyaşı döken idarecilerimiz, vatandaşlarımız ve
Müminlerin varlığına inanıyorum…


“Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” diye bir söz vardır. Yaşadıklarımız/yaşamakta olduklarımız bizlere
bu sözü hatırlatıyor. Tıpkı Akif´in; Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı esnasında içinde bulunulan
halden kurtulmak için Allah´a münacat ettiği gibi bizler de dua ve gayretlerimizle yöneticilerimize
destek olalım. Onları cesaretlendirelim.


‘Son kale Türkiye´ Türkiye´miz birçok açıdan ciddi manada cendereye alınmak isteniyor. Allah´ın
yardımı, yöneticilerimizin basireti ve bizlerin gayretiyle inşallah bu badireden kurtulacağız. Ondan
sonra da Türkiye kendi vatandaşları başta olmak üzere, tüm dünya müstezaflarının yardımına daha
fazla koşacaktır.


İyi bakalım. İyi görelim. Ümitvar olalım. Kötü duygu, düşünce ve eylemlerden arınalım.
Görülecektir ki, ardından devlet millet kaynaşması gerçekleşecek; böylece kötülüklerden, iç ve dış
düşmanlardan ARINACAĞIZ.


Ahmet HUNLUOĞLU