Gelişmekte olan ülkeler de MB “Merkez Bankası” bağımsız olması düşünülemez. Çünkü siyasi otorite belirlediği politikaları günümüzde ekonomik, iktisadi eylemler ile birlikte hareket etmek zorunluluğu vardır. MB.‘nin bağımsız olması durumunda piyasadaki parasal değere bir istikrar kazandırmaya, kur artışları ve yerel paranın değer kaybını önlemeye yönelik serbest kararlar alabilir, bunu yapar.

Netice ne olur, bir dönem sıkar, paranın değerini koruması, enflasyon eğilimini frenlemeye yönelik girişimde bulunur, doğru. Eğer ülkenin mali yapısı cari dengeler istikrarlıysa bu, işlem gayet hiç ciddi reform gerektirmeyecek istikrarlı ortam da yapabilirsiniz.

Bir de şöyle bir tablo varsa; mali yapı, sürekli milyar dolar açık veriyorsa, ülke iktisadi kalkınmasını dışardan yabancı para birimiyle borçlanarak büyüme gerçekleştiriyor ve bunun yanın da yine ülke maliyesi nakit borç ödemeleri ve/ veya kamu yatırımları için borç almaya devam ediyor olmakla birlikte; ülkenin iktisat para politikası konfor ve israfa açık pozisyonda ve bu durum engellenemeyen popülist uygulamalar ile süreklilik arz ediyor ise…

İlaveten bu durumun karşı yakasında ihracatınızı artıramıyor ülkeye, döviz girişi düşük veya gerektiği seviye de değilse. Mali pozisyonlar her tür müdahaleye açık demektir.

Türkiye, kökleri çok geçmişe dayanan iktisadi yetersizliğe dayalı bir mali sürecin içinde bulunmakta. Böyle olmakla kronik olarak yaşadığımız mali sıkıntılar zaman zaman hükümetlerin önünü aniden trafikte hareket eden aracın kırmızı ışıkta takılması gibi mali politikamız da kırmızı ışığa takılı veriyor.

 

Aslında bu resasyonik kronik borç/para sendromu bir şey değil; asıl sorun yüzlerce yıl süren bu istikrarsızlığa Türklerin, Türk iktisat/siyasi çevrelerin bir reçete geliştirmeleri/yazmaları gerekirken; aksine bu durumun mümessilini dini sosyolojik- siyasi istikrarsızlık gibi kavramlara yükleme yaparak; iktisat bilinci ve mali politika belirliyememe becerisizliğimizi hedef saptırmalar ile geçiştirmek yanlışı baş aktör gözükmektedir.

Şu dönemi de göz ardı etmememiz gerekir ki; Cumhuriyet’in ilk yılları ve Atatürk’lü yıllar Türk maliyesinin en istikrarlı ve kalkınmanın milli ve borçsuz gerçekleştirildiği dönemdir.

O zaman MB’den konuya girmiştik; MB‘nin ne kadar güçlü bağımlı/ bağımsız olup olmaması çok da önemli değil. Önemli ve yapılması gereken iktisat politikası; ülkenin içinde bulunduğu kronik mali yapıyı iyileştirmek amaçlı tahlilin doğru saptanarak doğru bir reçetenin yazılarak uygulanmasıdır.

Yapılması gereken bu; belki şu da olacak, uzun yıllar ağır mali şartlar gerekebilir reçete, can yakıcı olabilir.

İdealleri yüksek olan toplumların uğraşları, mücadeleleri de büyük ve fedakarlık gerektirecek süreçler gerektirir. Bu zor şartları göğüsleyecek kuvvet ve cesareti olmayan toplumların da medeni dünyada yeri yok.