İnsanların Arasını Düzeltmek

Yüce Allah, Enfâl Sûresi 1. âyette şöyle buyurmaktadır:

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ﴾...﴿

“...Eğer siz gerçek müminler iseniz Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve resulüne itaat ediniz.”

Bu âyette Yüce Allah, önce kendi emirlerine karşı gelmekten sakındırmakta sonra da Müslümanlara aralarında dargın ve kırgın olanları bir araya getirip onları barıştırmalarını emretmektedir. Âyetin sonunda ise, eğer gerçek manada mümin iseniz, Allah ve Resulüne itaat ediniz buyurmaktadır.

İnsan sosyal bir varlıktır. Diğer insanlarla birlikte yaşamak durumundadır. İnsan, yaratılışı ve ihtiyaçları gereği toplum halinde yaşamaya mecburdur. Çünkü insanın bireysel ihtiyaçlarının yanında toplumsal ihtiyaçları da vardır. Dolayısıyla bütün bu ihtiyaçlarını bireysel olarak tek başına karşılama imkânına sahip değildir. İnsanlar birlikte yaşarken çeşitli zamanlarda malî, ailevî, sosyal, siyasî ve çeşitli sebeplerden dolayı aralarında ihtilaf çıkabilir. Toplumda bireyler arasında meydana gelen hata ve hak ihlalleri sebebiyle kişiler birbirine darılıp küsebilmektedirler. Bu dargınlık ve küskünlük, ilişkilerin askıya alınmasına veya tamamen kesilmesine sebep olmaktadır.

İslâm dini bu olguyu göz önünde bulundurarak çeşitli tedbirler almış ve bu dargınlık ve küskünlüğün uzatılıp kin, nefret ve düşmanlığa dönüştürülmesini yasaklamıştır. Bazen haklı bazen de dikkate alınmayacak derecede basit sebeplerle başlayan dargınlıklar, zaman uzadıkça kin ve düşmanlığa dönüşebilmektedir. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.v.), “Birbirinizle ilginizi kesmeyiniz, birbirinize sırt dönmeyiniz, kin tutmayınız ve haset etmeyiniz. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Bir Müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helâl değildir.”[1] buyurmak suretiyle Müslümanların birbirlerine sırt çevirmelerini, kin besleyip haset etmelerini ve küs durmalarını yasaklamıştır. Aynı zamanda bu durum yukarıda zikrettiğimiz ayeti de açıklar niteliktedir.

Âyet ve hadislerde Müslümanlar kardeş olarak nitelendirilmektedirler. Yüce Allah, “Şüphesiz ki, müminler ancak kardeştirler.”[2] buyurarak müminleri kardeş ilan etmiştir. Hz. Peygamber de “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez.”[3] buyurarak müminlerin birbiriyle kardeş olduğu olgusunu pekiştirmektedir.

Birbirine dargın, küs olan iki Müslümandan hangisi barışmak için ilk adımını atar, ilk selamı verip elini uzatırsa, o kişi Allah katında hayırlı Müslümandır. Ebû Eyyub el-Ensârî’nin rivayet etmiş olduğu bir hadis-i şerifinde Hz. Peygamber:

“Bir Müslümanın, din kardeşini üç gün üç geceden fazla terk edip küs durması helâl değildir: İki Müslüman karşılaşırlar, biri bir tarafa öteki öbür tarafa döner. Hâlbuki o ikisinin en hayırlısı önce selâm verendir.”[4] buyurmuştur.

Müslümanların birbirine dargın ve küskün kalmaları ve bu dargınlığı uzatıp da üç günden fazla sürdürmeleri büyük bir günahtır. Zira Allah Resulü bir hadis-i şerifinde, “Kim, din kardeşini bir yıl terk edip küs durursa, onun kanını dökmüş gibi günaha girer.”[5] buyurmak suretiyle dargın ve küskünlüğü uzatmanın ne derece günah olduğunu açıklamaktadır.

Yüce Allah, Kur'ân-ı Kerîm’de birbirine dargın ve küskün olan Müslümanları bir araya getirip barıştırmayı emretmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.”[6]

Yine Allah Teâlâ başka bir âyette şöyle buyurmaktadır:

لَا خَيْرَ فِي كَثِيرٍ مِنْ نَجْوَاهُمْ إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ ابْتِغَاءَ مَرْضَاةِ اللَّهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا

“Bir sadaka vermeyi yahut bir iyilik yapmayı veyahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerin dışında, insanların kendi aralarındaki gizli konuşmalarının pek çoğunda, bir hayır yoktur. Kim, bunları sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.”[7]

İlk peygamber Hz. Âdem’den son peygamber Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler insanların arasını ıslah etmeye çalışmışlardır. Zira insanlar arasını ıslah etmek, peygamberlerin en önemli görevlerinden biridir. Nitekim Hz. Şuayb (a.s.)’ı örnek verecek olursak, Hz. Şuayb kavmine şöyle seslenmişti:

إِنْ أُرِيدُ إِلَّا الْإِصْلَاحَ مَا اسْتَطَعْتُ وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِاللَّهِ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ “(Ey Kavmim!) …Ben gücümün yettiği kadar ıslah etmekten başka bir şey istemiyorum. Başarmam ancak Allah’ın yardımı iledir. Yalnız O’na güvendim ve yalnız O’na yöneliyorum.”[8]

Bu âyetten anlaşıldığına göre peygamberler birer ıslahatçıdır; onların görevleri, insanları doğruya ve iyiliğe yöneltmek, aralarında iyiliği hâkim kılmak ve insanların arasını ıslah etmektir.

İnsanların arasını bulmak için çaba ve gayret sarf etmenin Allah katında büyük bir ecir ve sevabı vardır. Peygamber Efendimiz bizlere birbirine dargın, küskün olan Müslümanları bir araya getirip aralarını bulmayı ve barıştırmayı tavsiye etmiştir.

Bir gün Hz. Peygamber; “Sizlere namazdan, oruçtan ve sadakadan (zekâttan) daha faziletli bir şeyi haber vermeyeyim mi!” buyurmuştu.

Sahabe-i Kiram; “Evet, buyur ey Allah’ın Resulü” dediklerinde Hz. Peygamber: “O şey, insanların arasını ıslah etmektir. Zira insanlar arasındaki ilişkilerin bozulması, helak edici ve dini yok edicidir.”[9] buyurmuştur.

Hz. Peygamber, Kuba mevkiinde Amr b. Avf oğulları arasında bir anlaşmazlık çıktığını ve birbiriyle çatışmaya başladıklarını duymuştur. Peygamber Efendimiz, Bilal-i Habeşi’ye “Ebû Bekir’e söyle namaz vakti geldiğinde imam olsun ve Müslümanlara namaz kıldırsın” diyerek birbirine dargın olanları barıştırmak için Kuba’ya gitmiştir. Hz. Peygamber’in insanları barıştırmak için imamlık görevini terk etmesi, bu işin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

İnsanlar arasını ıslah etmek ilâhî bir görevdir. Bu görev yapılırken şu hususlara dikkat edilmelidir:

1. Bu iş, sadece Allah rızası için yapılmalıdır. İnsanlar arasını düzeltmeye çalışılırken riya ve gösterişten uzak durulmalı, sırf Allah rızası için bu iş yapılmalıdır. Nitekim Yüce Allah, “…Kim, bunları sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa yakında biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.”[10] buyurmaktadır.

2. Bu işi yapan kişinin insanların anlaşmazlığa düştüğü konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Şayet dargınları uzlaştırmaya çalıştığı konu hakkında bilgisi yoksa haksızlığa sebep olabilir.

3. Bu işin adaletle yapılması gerekir. İnsanların arasını ıslah ederken âdil olmak çok önemlidir. Zira Yüce Allah adaletli olmayı emretmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.” (Hucurât, 9)

4. Dargınları barıştırmaya çalışırken her iki tarafın iyiliğini istediğini ifade ederek onları kalben birbirine ısındırmaya çalışmalıdır.

5. Dargınlara daima insanlar arası laf götürüp getirenlere kulak asmamaları gerektiğini öğütlemelidir.

Netice olarak diyebiliriz ki, İslâm dini birlik ve beraberliğe çok önem vermiş ve inananları kardeş ilan etmiştir. Müslümanlar bu asırda birlik ve beraberliğe her zamandan daha fazla muhtaçtırlar. Bunun için de kardeşlik hukukuna riayet edilmeli ve Müslümanlar arasında meydana gelen dargınlık ve küskünlüğün uzatılmadan en kısa zamanda bitirilmesi gerekmektedir. Birbirine dargın ve kırgın olan Müslümanların bir araya getirilerek barıştırılması önemli bir görevdir. Bu görevi yerine getirmek için olanca çaba ve gayret sarf edilmelidir. Zira bu görev Yüce Allah’ın inananlara vermiş olduğu kutsal bir görevdir. Bunun ecir ve sevabı çok büyüktür.

Bir hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, "iyi niyet ve ihlasla yapılan işin tamamlayıcısı Allah'tır." Öyleyse Müslüman kardeşlerimizin arasını düzeltirken, iyi niyet, sabır ve Allah'ın rızası olduğunda Yüce Mevla'nın hoşnutluğuna erişmek mümkündür. Son zamanlarda müminler arasında en fazla ihtiyaç duyulan şeylerden biri de araların düzeltilmesidir. Artık günümüzde toplumsal görevden çok hukuksal boyuta taşınan arabuluculuk, esasında her müminin en mühim vazifelerinden biridir.