İslam'da büyük günah kavramı şirkten sonra başlar. Hiçbir büyük günah asla şirk seviyesinde olamaz. Ve affedilmeyen tek günah şirktir. O halde aklı başında her Müslüman çok iyi bilir ki şirk, kaçınılması gereken en önemli günahtır.
Hatta öldüğümüzde bütün günahların affedilme imkânı vardır. Ama şirk işlemiş ve tevbe etmeden ölmüşsek Allah şirki asla affetmeyecektir. O halde geçen haftaki yazımızda “Ne ile gelirsen gel ama kul hakkı ile gelme” yanlışını düzeltmiştik. Sözün doğrusu “Ne ile gelirsen gel ama asla Allah’ın hakkı ile gelme” bölümünü izah ediyoruz.
“Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Ama dilediği kimselerin bunun dışındaki günahlarını bağışlar. Artık kim Allah’a şirk koşarsa, doğru yoldan çok uzak bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisâ 116. Ayet)
Bunun dışındaki günahlar; alkol, zina, hırsızlık, gıybet vb. olabilir. Yani Allah dilerse burada kesinlik yoktur ama şirk harici bütün günahların affedilme ihtimali vardır. Allah, dilerse her türlü günahı bağışlayabilir ama tevbe olmadan asla ve asla bağışlanmayan tek günah şirktir.
Bir Müslüman nasıl olur da kendini ve ailesini affedilme ihtimali asla olmayan bir günahtan korumaz? Değil şirkin kendisi, onun kokusu olan her işten uzak kalmak Müslümanın hayattaki en önemli vazifesidir.
Abdullah b. Mesud (r.a.) tarafından rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Her kim Allah’a bir şeyi ortak koşarak ölürse cehenneme girer.” (Müslim, Îmân, 150)
ŞİRK NEDİR?
Şirk, “şirket kurmak” demektir. Ortaklık iş demektir. Gücün bölünmesidir.
Örnekle izah edelim: Bir fabrikanız olsa, siz istediğiniz için yüzde birini noterden başkasına devretseniz artık o kişiyle hukuken ortak olursunuz ve şirket kurulmuş olur.
Allah’a ait olan bir gücü başkasında görürsek, şirketi kurmuş oluruz. Yegâne hükümran Allah olduğu hâlde o gücü yine Allah’tan aldığına inanan biriyle ortaklık kurulmuştur. Allah, hükmünde asla ortak kabul etmez.
Konu uzun, bu konuda bilgilenmek için eserler okumak lazımdır ama anlaşılsın diye birkaç örnek verme niyetindeyim.
KORUYAN ALLAHTIR
Madem ki koruyan Allah’tır, o hâlde kişinin boncuktan, kehribardan, iğde dalından, kuru kafadan, muskadan, cevşenden “Bu beni Allah için korur, onun izniyle muhafaza eder.” şeklinde bir beklentiye girmesi açıkça bir şirk unsurudur. Boynunda muska olup ölen kişinin durumu vahimdir.
KALPLERDE OLANI YALNIZ ALLAH BİLİR
Münafıklar kalben inanmamış insanlardı. Kalpte olanı Peygamberimiz bile bilmediği için Yemame savaşında münafıkların oyunlarına gelmişti, ta ki vahiy ile münafıkların kimler olduğu bildirilene kadar.
Savaşta Müslüman bir sahabe tam bir kâfiri öldürmek üzereyken kâfir kişi “Lâ ilâhe illallah” der ama sahabe onu yine de öldürür. Durumu Peygamberimize anlattığında da azar işitir. “İnanmıyordu ya Resûlullah, korkudan böyle dedi.” der. Efendimiz, “Kalbini mi yarıp baktın, sen nereden bilebilirsin?” buyurur. Sahabe de kalpte olanı bilmiyor. İşte bütün bunlara rağmen “Filanca zâtın yanında saygılı ol çünkü o kalbinden geçeni bilir, onun kalp gözü açıktır.” gibi cümleler sarf edildiğinde o kişilere, Peygamber Aleyhisselâm ve Sahabe-i Kirâm’da bile olmayan, Allah’a ait bir güç isnat etmiş oluruz.
DARDA KALMIŞA SADECE ALLAH YETİŞİR
“Peki darda kalan, kendisine yalvardığı zaman imdadına yetişen, sıkıntısını gideren ve sizi yeryüzünün yöneticileri yapan kim? Allah’tan başka bir tanrı mı? Ne kadar da kıt düşünüyorsunuz!” (Neml 62. Ayet)
Allah: “Darda kalana sadece ben yetişirim.” diyor. Bizler de buna istinaden başımız sıkıştığında “Medet (yetiş) ya Rab!” deriz. Hatta Allah da hayret ve azar ile sorar: “Allah’tan başka bir ilah mı var ki size yardım etsin?”
“Yetiş ya filan! Yetiş ya falan zât!” diyen kişi Allah’tan başka da birinin yetişeceğine inanırsa, şirketi kurmuştur, pisliğe batmıştır. Hatta şeytan hemen o zâtın şeklinde gelip “Yetiştim.” bile diyebilir.
ALLAH’IN HARİCİNDE HAYATIMIZA ETKİ ETTİĞİNE İNANDIĞIMIZ HER GÜÇ ŞİRKTİR
Yıldızlar bizi etkiler mi? Allah’ın haricinde kaderimize ve fiillerimize etki eden bir şey mi var? Şirket kuruldu.
Kahve fincanlarındaki kahve artıklarını bakılarak gaybın bilinebileceği inancında mıyız? Şirket kuruldu.
Bazen esnaf dükkânlarında bir yazı olur: “Müşteri velî nimettir.” Bu şirktir. Nimetin velîsi Allah’tır. Müşteri vesile-i nimettir. Ağzımızdan çıkan manaya dikkat etmemiz lazım.
Hatta daha derin bir anlam için Hz. Musa’ya atfedilir: “Ben hiç Allah’a şirk koşmadım.” deyince semadan, “Süt gününde de mi?” diye bir ses gelir. “Süt içtim, karnım ağrıdı.” dermişti. Süte bir güç isnat edildi.
İlaçlar şifaya vesiledir. Birisi ilacı alır hastalığı artar, diğeri alır, şifasına vesile olur. Eşyanın kendine ait gücü yoktur. O gücü verenin Allah olduğunu, bunun vesile olduğunu söylemek lazımdır. “Şu ilaç ağrını keser.” değil, “Şu ilaç şifana vesile olur.” demek doğru olandır. Sebebi asıl etken gibi zikretmek de tehlikelidir.
MÜŞRİKLER ASLEN DİNDAR VE SAMİMİDİRLER
Bütün müşrikler dindardır. Allah Ankebut Suresi 61. Ayette müşrikleri anlatır ve der ki: “Andolsun ki onlara (müş demektir riklere): ‘Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?’ diye sorsan mutlaka Allah’tır derler.”
Yani Peygamberimiz müşriklere “Bakın, bir Allah var.” demiyor. Sıfırdan bir Allah inancı anlatmıyor. Müşrikler zaten Allah’ın varlığını biliyorlar. Hatta Peygamber Efendimiz öncesi dönemde, efendimizin babası da dahil olmak üzere adı “Allah” lafzını içeren pek çok kimse vardı. Yani müşrikler Allah’ın varlığını biliyorlardı. O hâlde bu putlara neden tapıyorlardı? Madem Allah var ise bu aracılar neden var? Sorunun cevabı ayette geçmektedir:
“Dikkat edin, halis din Allah’ındır. O’nu bırakıp da putlardan dostlar edinenler: ‘Onlara, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.’ derler.” (Zümer 3. Ayet)
Şirke düşen insanların şeytan tarafından kandırılıp Allah rızası için müşrik olmuşlardır. “Allah’a yaklaşmak için direkt yaklaşılamaz, nasıl ki valiye direkt gidemiyorsun, aracı şart.” demişler ve Allah rızası için müşrik olmuşlardır. “Bu put bizi korur, bu put bereket getirir, bu put şefaatçi olur.” demişlerdir.
Halbuki Allah kuluna yeterdi. Belki günlük hayatta valiye ulaşmak için elçilere ihtiyaç vardır çünkü o makamda olmasını sağlayan, koltukta kalmasını sağlayan güçler vardır. Sıkıntın olduğunda senin gitmenle milletvekilinin gitmesi aynı değildir ama Allah Adil-i Mutlaktır ve hükümrandır. Kimse sayesinde orada değildir.
Birisi alkol içti, “Sen cehenneme git!”; diğeri de “Filanın hürmetine geldim.” dedi, “Ooo, filanın adamı mısın? Sen de içmişsin ama hadi sen arka kapıdan cennete.” der mi? Böyle bir Allah inancı olabilir mi? Rüşvet alan bir Allah inancı mı var? Peygamberimizin dua ederken Kâbe’nin hürmetine, cumanın hürmetine, ramazanın hürmetine vs. araya bir şey soktuğu hayatında görülmüş müdür?
Velhasıl, şirkten korunan korunmuştur. Ama Allah’a yaklaşma adına Allah ile arasına bir şey alanların vay haline! Allah, kendisini hakkıyla ilah edinmeyenleri asla affetmeyecektir.
“Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar.” (Zümer 45. Ayet)
“Sadece Allah var, ondan isteyin.” deyince rahatsız olanlar olur.
“Allah kuluna kâfi değil mi?” (Zümer 36. Ayet)
Bu soruya bir cevap vermemiz gerekir. Allah Müslümanlara soruyor: “Allah kuluna yeter mi, yetmez mi?” Yeterse başka güce ihtiyaç yok; yetmezse aracılar ve güçler lazımdır.
Bildiğimiz ve bilmediğimiz, farkına varmadan ağzımızdan çıkan şirk sözlerden Allah’a sığınırız.
Sözün özü; “Ne ile gelirsen gel kul hakkı ile gelme” değil (geçen haftaki yazımızda bahsettik, başlık bu idi). “Ne ile gelirsen gel ama şirkle asla gelme.” Bu hususta doğru anlayış budur.
MÜLHAK
Modern çağda müşriklerin oluşturduğu güçleri temsil eden putlar net belli olmadığı için Müslüman kardeşim bakıyor: “Ben cahiliye dönemindeki gibi bir puta tapıyor muyum?” diye düşünüyor. “Hayır.” Cevabına ulaşınca, “O hâlde benim şirkle alakam yoktur.” diyor.
Halbuki Peygamberimizin ümmeti için korktuğu en ciddi şeylerden birisi şirke düşmekti.
Mesela Hintliler ineğe tapmazlar. Aç kalınca inek eti de yerler ama onlarda ineğe gösterilen saygı aslında bir temsildir. Dünyada en iyi şifre çözücüler, bilim adamları, yazılım mühendisleri Hintlidir. Bu adamlar ineğe mi tapar? Bunlar “bereket” denen bir güce inanır. “Bereket” denen bir güç vardır derler. Onu da etinden, sütünden, derisinden faydalandığımız inekle örnek olarak temsil ederler.
O hâlde ineğe saygı duyalım ki ineğe olan saygımız, bereket denen ve bizi etkileyen güce örnek olsun diye ineğe saygı duyarlar.
Biz Türklerde de ekmek düşünce öpüp yüksek bir yere koyarız. Neden yüksek koyarız? Çünkü nimettir deriz. Ama yere düşen elmayı, patlıcanı, domatesi öpüp yüksek bir yere koyan, “Bu nimettir.” diyen kimse olmaz. Ekmek nimet de patlıcan değil mi? Aslında ekmek temsildir. Buğday çokluğu, çokluk da bereketi temsil eder.
Nasıl ki bizim bereketi güç olarak gören atalarımız ekmeğe saygı duymuş, bereketi güç olarak kabul eden Hint ataları da ineğe saygı duymuştur.
Araplar da ticareti, korumayı ve birçok gücü temsil eden putlara saygı duymuşlardır. O putların bir taş ve bir helva olduğunu bilip çok acıkınca helvadan yapılan o putu yemişlerdir çünkü o helvadır.
Modern toplumda belki de para, belki de enflasyon, belki de birçok güç oluşturduk ama bunların neler olduğunu bilmiyoruz. Çünkü “Modern toplumun putları” diye bir kaygımız ne yazık ki yoktur.
Modern toplumun resmî putları olmayınca da Müslümanlar “Biz zaten putçu değiliz.” diye gündemlerinden şirki çıkarmışlardır.