Üstad Sezai Ağabey’in memleketi Ergani’ye sessiz sedasız gidişleri olurmuş. Kimse duymadan, memleketini dolaşırmış; kimsenin haberi olmadan, Zülkifl Makamı’nda Taha ile buluşurmuş, Hızır’la Kırk Saat’in verdiği hazda yenilenerek; Yitik Cennet’in peşinde, Diriliş’e yeni boyutlar getirirmiş.

Bizim “memleket” diye bir derdimiz var dostlar! Uzaklarda da olsak, başka başka diyarlarda da olsak; derdimiz, hep memlekettir bizim. Peşinde azgınlar, eli kanlılar, doların sürüleri, doğalgazın haramileri, altının, sterlinin kurtları, petrolün Nemrut’ları ve kurşunun Yezid’leri olsa da bu memleket bizim dostlar, hepimizin. Ve bu memleket en büyük derdimiz bizim.

Sizler oralarda büyük mücadeleler veriyorsunuz! Kim ne derse desin, biz biliyoruz. Burnunuzun direğini sızlatan özlemlerin de, vermiş olduğunuz mücadelelerin de farkındayız. Canla başla, ekmek parası uğruna, vatandan uzakta nelere göğüs gerdiğinizi de biliyoruz.

Kimi zaman İşten, eşten, kimi zaman da göçten dolayı bedenleriniz farklı farklı yerleri mesken edindi. Ama bilindiği gibi; aslolan kalptir ve insan kalbinin meylettiği yerdedir.

Birileri boş boş edebiyat yapa dursun, vatan sevgisinin asıl çilesini çeken sizlersiniz. Vatanseverlik şehitlerimizin alnında parlayan meşaledir öyle kutsaldır, öyle özeldir bizim için. Zaten bizim mücadelemiz hep kutsallarımız uğruna değil mi? Kuranımız, bayrağımız, vatanımız uğruna az mı bedeller ödedik? O yüzden araya giren hasretliği bu bedelleri hatırlayarak giderin. Evvela gurbetin çilesiyle yoğruldunuz. Tahammül sınırlarınızı zorlayan muamelelerle denendi sabrınız. Irkçılık gibi ayaklar altına alınası bir zilletle sınandınız. Ekmek teknenizi ayakta tutabilmek için çalışmak istediniz. Fakat bu öyle kolay olmadı. Hiç kolay olmadı!

İşe alınış prosedürleri esnasında aşağılayıcı üst taraması, görevlilerin duygusuz bir rutinle yaptığı diş muayenesi, numaralandırılmış iç çamaşırları maruz kaldığınız çilelerden sadece birkaçı.

Çok sayıda gurbetçinin dar bir alanda yaşamak zorunda bırakıldığı harap yurtlar, ihtiyaç molası bile verdirilmeden çalıştırıldığı zor ve ağır işler, bitkin ve yorgun düşmüşlüğün üzerine eklenen köklerinden ayrı kalmanın hasreti… Tüm bunlar yaşanması kadar izahı da zor vaziyetler.

Aradan geçen zamanın neticesinde ve Sayın Cumhurbaşkanı’mızın iktidarı süresince kademe kademe sizlerin nasıl müreffeh bir hayat sahibi olduğunuza şahitlik ettik. Bugün dünden artık çok farklı. Bugün Almanya ve bilumum Avrupa gelişmişliğini siz gurbetçilere borçlu. Olduğunuz yerlere verimli tohumlar serptiniz. Çünkü çalışkandınız ve hep çok çalıştınız. Emek emek büyüttünüz gonca güllerinizi, fidandınız artık bir çınarsınız. Sizler, çocuklarınız ve torunlarınız gurbete itibar kazandırdınız.

Bugün birçoğunuz üst düzey fabrikalarda, araştırma merkezlerinde çalışıyorsunuz. Sanatçı, müzisyen, girişimci ve aşı geliştirici oldunuz. Hakim, savcı, parlamento üyesi, müsteşar ve bakansınız.

Sizler bugün Avrupa’ da bir sığıntı değilsiniz. Türkiye’nin uluslararası arenadaki itibarı vesilesiyle yabancı ve öteki hiç değilsiniz. Avrupa’nın gerçek ev sahipleri olduğunuzu unutmayın! Türkiye sizinle, sizler de ülkenizle gurur duydukça bu gerçek asla değişmeyecek.

“Evlatlarınız ülkesine bağımlı değil; bağlı bir anlayışla yetişsin!” diyerek gurbette yetişen yeni nesillerin sahip olması gereken vizyona dikkat çeken Sayın Cumhurbaşkanı’mızın sözünden hareketle bağlarınızdan hiçbir vakit kopmadınız, karşılaştığınız hiçbir zorluktan ötürü yılmadınız. Olduğunuz yerler asaletinizden nasibini aldı. Yabana atılmayışınız ve yabana kanmayışınızsa; geçmişten bugüne edindiğiniz o müthiş tecrübede saklı.

Bir zamanlar Türkiye, Avrupa’yla Diplomatik görüşmelerde randevu almak için sıraya giren bir ülkeydi. Bugün ise Avrupa diplomasisinin randevu almak için sıraya girdiği bir ülke konumunda. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın Türkiye’ye yönlendirdiği yatırımlar ve sağladığı kazanımlar sayesinde ülkemiz bugün “küresel bir cazibe merkezi” haline geldi. Bu gurur hepimizin.

Biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanımız yurtdışında ölüme terk edilen kaç Türkü, kaç gurbetçiyi özel uçakla aldırıp getirtti. Türkiye’de sağlıklarına kavuşup döndüler. Hollanda Gençlik Dairesi tarafından, ailelerinden alınarak, Hollandalı bakıcı ailelere verilen Türk çocuklarının yaşadıklarına kayıtsız kalmayan Sayın Cumhurbaşkanımız, konuyla yakinen ilgilenmişti. Lahey’deki basın toplantısında ‘koruyucu aile’ konusuna değinen Recep Tayyip Erdoğan, “Koruyucu aile sisteminde o ailelerin veya o çocukların kendi kültürlerine, kendi değerlerine uygun ailelere verilmesi, bir Müslüman ise Müslüman aileye verilmesi en uygun olanıdır. Bunun tercih edilmesi lazım. Bu konularda STK’ların devreye girmek suretiyle bunları sahiplenmeleri de onların sorumluluğudur. Yani bunu Hollanda hükümetine de bırakmamalı, yargısına da bırakmamalıdır.” diyerek Türklerin gurbette yalnız olmadığını her fırsatta olduğu gibi bir kez daha göstermişti.

Şöyle de bir hakikat var yurtdışında, Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı yalnızca Türklerin değil, her milletten insanın hürmet ve muhabbeti var. Gurbetçilere de saygı artık çok ileri boyutta. İş verenler tarafından çalışan Türklere Ramazan ayında, namaz saatlerinde, bayramlarda esneklik sağlanıyor. “Bizim dini bayramlarımızda çalışanlarımız nasıl izinliyse sizler de izinli olmalısınız.” diyen patronlar var. Bugünün dünden çok farklı olduğunun en büyük göstergesi…

Yıllarca farklı din, din ve ırktan insanlarla bir arada yaşarken rüşdünü ispat etmiş sizlerin, Müslüman ahlakıyla güven verişiniz, empati kuruşunuz, paylaşmayı şiar edinmeniz, yardımseverliğiniz, sevgi, saygı ve edebiniz yurtdışında Türkiye’yi aslına yakışır bir şekilde nasıl temsil ettiğinizin bir kanıtı…

Bizi, bizden başka duyan, bize memleketimizden başka vatan yok dostlar. Vefa da vatanda, huzur da vatanda… Vatan özlemiyle yanıp kavrulan sizler için; Türk bayrağının da ayrı bir yeri var. Gurbette taşınan bayrak aidiyet mührüdür, evlerin süsü, evlatların öğüdüdür.

Önemli bir konuya da değinmek isterim ki; bugün Avrupa’da İslami yaşantı prangalarını kırmış durumda. Her şehirde camiler yapılmaya başlandı. Asırlardır karanlıkta kalmış Avrupa medeniyeti bugün Ezan-ı Muhammedi ile aydınlanıyor.

Sayın Cumhurbaşkanımıza ve liderliğinde kurulmuş olan Cumhur İttifakı’na verdiğiniz %70 oranındaki büyük desteğiniz sol kesimin her daim olduğu gibi bugün de hedef potasında… Avrupa’da her 10 Türk’ten 7’si Cumhur İttifakı’nı desteklediği için kimi zaman, “Avrupa’yı beğenmiyorsanız gelin Türkiye’de yaşayın orda ne işiniz var.” gibi sözlerle, kimi zaman da eğitimde, sağlıkta, iş yerlerinde, sınır kapılarında uyguladıkları ambargolarla vazgeçirme çabasına girmekteler.

Bizler Türkiye’de devletimizin sağladığı her türlü imkandan faydalanıyoruz ama sizler sınırlarımız dahilindeki imkanlardan yoksun kalıyorsunuz. Hiçbir beklentiniz olmadan her an her dakika Türkiye için koşturmaya hazır haldesiniz. Yaşadığımız deprem, sel, yangın gibi afetlerde hem madden hem de manen desteğinizi hiç esirgemediniz. Milliyetçi, muhafazakar, liberal, milli görüş, ülkücü her fikirden zengin ve güçlü bir çember halinde merkeze Türkiye’yi alarak vatan sevginizi her daim canlı ve diri tuttunuz.

Hepimiz dahili olduğumuz dinin, dilin, milletin, kültürün ve bayrağın yüceliğinin farkındayız ve gurur duyuyoruz. Unutmayalım ki bizler asırlardır hiç sapmaz bir ahlakla tüm dünya Müslüman ve mazlumlarına kapısını açan vicdan sahibi bir milletin evlatlarıyız. Yurtdışında yaşayan, her bir Türk vatandaşı Türk milletinin bir temsilcisidir. Gurbetteki dostların Türkiye’de yaşayan 85 milyondan hiçbir farkı yoktur. En önemlisi de aradaki mesafelerin, geçip giden yılların ve onulmaz hasret yaralarının gönül bağlarımıza halel getirmemiş olması...

“Ağladığım senin içindir

Güldüğüm senin için

Öpüp başıma koyduğum

Ekmek gibisin.”

Cahit Külebi, Yurdum Şiiri

Mısralarında hissedildiği gibi buram buram tüten adanmışlığın timsali olan sizlere yani sıladan “öteki adı hasret olan” gurbetçilerimize naçizane yazdığım bu mektubu kabul buyurun lütfen. “Allah birliğimizi, dirliğimizi, saadetimizi bozmak isteyenlere fırsat vermesin.” duasıyla...

Vesselâm.