SAADET PARTİSİ

20 Temmuz 2001 tarihinde Necmettin Erbakan liderliğinde kurulan, kurucu genel başkanlığını Recai Kutan’ın yaptığı,  İdeolojisi Milli görüş olan bu partinin Genel Başkanı bilindiği üzere Temel Karamollaoğlu’ dur.

Kurulduğu vakit Temel ilkesi; ahlaki ve manevi değerler, hak ve adaletti. Önceliği; hukukun üstünlüğünü temin etmekti. Hedefi; maddi ve manevi olarak kalkınmış ‘Yeniden Büyük Türkiye‘ydi. Nihai amacı ise; hak ve adalete dayalı “Yeni Bir Dünya” kurmaktı. Ehliyet, liyakat ve dürüstlüğün dışında hiçbir kriter dikkate alınmıyor, kamu kaynaklarının israfına, yandaş kişi ve kuruluşlara peşkeş çekilmesine izin verilmeyen bir yönetim anlayışı esas alınıyordu. Bugün tüm bu ilkeler, Erdoğan düşmanlığı yüzünden çiğnendi. Temel Karamollaoğlu, LGBT ve terörizme özgürlük vaadinde bulunan Kılıçdaroğlu’nu destekliyor.

Siyasi kindarlık, dindarlığın üstünü; telafisi olmaz bir şekilde çizdi.

GELECEK PARTİSİ

5 Mayıs 2016’da, Ahmet Davutoğlu Başbakanlık görevinden alındığında Foreign Policy Dergisi:

“Amerika Ankara’daki adamını kaybetti” demişti. Davutoğlu, İhaneti kadar şeffaf olamamıştı. Gelecek Partisi ilkelerinde bahsi geçen; tam demokrasinin vazgeçilmez unsurlarının başında gelen şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri sağlanamadığında; kişisel menfaatler, verimsiz ve yanlış kararlar söz konusu olur.

Bugün Davutoğlu’ nun aldığı pozisyon Parti Etik kodlarının satırlarda nasıl da çaresiz ve mahpus kaldığını şeffaf bir şekilde ortaya koyuyor.

DEVA PARTİSİ

Gelelim; 13 yıl Ekonomi Bakanı ve Dışişleri Bakanı olarak görev almış biri olmasına rağmen; bulunduğu safı uçarı bir zihniyetle değiştiren Ali Babacan’a.

Soruyorum size:

Dış bağlantıların yönlendirmesiyle ihanet yolculuğuna çıkan Ali Babacan, herhangi bir kişi veya grubun çıkarına değil de; halka hizmet etmenin bilincinde olabilir mi? Zamanında istediğini alamamanın verdiği hırsla art niyet sahibi olan Babacan; halkın memnuniyetini arttıran çözümlere odaklanabilir mi?  Ülkenin çıkarları, toplumun refahı ve Partinin hizmet idealleri doğrultusunda hareket edebilir mi? HDP ‘ ye verilen sözleri desteklerken; Haksız kazanç sağlayamaz ve görevlerini kötüye kullanamazlar ilkesine riayet etmek gibi bir derdi olabilir mi? Fetö terör örgütü mensuplarına güzellemelerini ve özgürlük vaadlerini; 15 Temmuz darbe gecesini yaşamış Türk halkına, unutturabilir mi?

İYİ PARTİ

Meral Akşener, İçişleri Bakanı olduğu dönemde millete yönelik zorbalık yapmasının yanı sıra; yenilikçi düşünce merakıyla da milliyetçilikten kopmuştu: “Yenilikçi hareketin, düşündüğüm ve hayal ettiğim Türkiye vizyonumla örtüşmediğini gördüm. Bu bakımdan, bu siyasi hareketle birlikte olmadığımı kamuoyunun bilgisine sunarım.” diyerek ihtirasına kurban olmuş ve büyük bir pişmanlıkla Baba evine tekrar dönmüştü. İlerleyen süreçte ise; yükseklere takılıp kalan gözü Sayın Devlet Bahçeli’den kopuşuna zemin hazırladı. Ülkücülükten Demokratlığa; Demokratlıktan Militarizme evrilen bu çıkmazda Akşener gitgide yalnızlaşıyordu. Kurduğu Parti’de de umduğunu bulamamıştı Meral Hanım. İyi Parti’den istifa edenlerin söylemlerinden biri şöyleydi:

“Kem aletle kemalat olmaz. Ortaya koydukları ilkeleri ilk kendileri çiğneyenler, çiğnedikleri ilkelerle beraber, ülkenin her yerinde bu harekete umut bağlayan masum insanların umutlarını da yok etmişlerdir. Söylemlerin ve eylemlerin taban tabana zıt bir hale geldiği bu tabloda ahlâklı ve ilkeli siyaset yapmanın imkânsız olduğunu üzülerek gördüm.”

İlkesiz siyasetin aktör ismi Meral Akşener’in ihtirasları ve keskin dönüşleri ona ve beraberindekilere çok kan kaybettirdi. İtimat aşılamayanın itibarı olur mu? Görülen o ki Akşener kurban vermeye çok meyilli. Bu defa da seçmenlerini kurban edecek. Millet faydası bu ilkesiz siyasetin neresinde?

CUMHURİYET HALK PARTİSİ

Parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu hakkında söylenecek çok şey var ama dikkatinize sunmak istediğim HDP’nin; yüzyıllık Cumhuriyeti değiştireceğiz!” sözü! Ve bu sözün nasıl hazmedildiği?

Kılıçdaroğlu, CHP seçmeninin istemediği bir adaydı ama seçmen mecbur bırakıldı. Seçmenin isteği dikkate alınmayarak zorbalıkla adaylığı kabul ettirildi. Kılıçdaroğlu bugün; Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyet’in değiştirilmesine izin verirken; Anayasanın ilk 3 maddesine göz dikenlere de okey çekiyor. Kısacası Atatürk’ e ve Türkiye Cumhuriyeti’ ne karşı birleşen güçlerin projesine tam destek veriyor.

HDP’ masanın mevcut iktidar düşmanlığına galebe çalarcasına; Sırrı Sakık aracılığıyla niyetini resmen açıklamıştı: 

“Biz küçük düşünmüyoruz, biz bu sistemi değiştireceğiz, bizim küçük hesaplarımız yok! 100 yıllık Cumhuriyeti değiştireceğiz.”  Yarım asırdır Türkiye’ nin Güneydoğusu’nda bir “Kürdistan” devleti kurmak hayaliyle dağda pusuya yatan terör örgütleri; Devletimizin üst düzey operasyonları sayesinde Kandil’de tükenişin eşiğine gelmişti. Ama maalesef 6’lı masanın Erdoğan’a karşı düşmanlık boyutundan beslenen PKK’nın kırılan umudu yeniden filizlendi. Biri “Milli Görüşten” birisi “Milliyetçi” diğeri “Demokrat” öteki “Laik” vs… Hadi CHP’nin adı belli muhalefet, tavrı anlaşılabilir ama ya diğerleri… Biri Eski Başbakan, diğeri uzun süre Bakanlık yapmış Babacan, Meral Akşener Milliyetçi kökenli, Temel Karamollaoğlu Erbakan Hoca’nın yetiştirdiği Milli görüş sahibi bir adam…

Tren raydan çoktan çıkmıştı bir kere. HDP ise; bu treni kendi güzergahına çevirdi. 20 küsur yıldır içlerinde birikmiş olan ve onları bu kadar sağlam yerlerden kopup getiren bu kin; terörün ağına düşmelerine sebep oldu. Bu kin öyle taşkındı ki; ihanetlerine şeffaflık kazandırdı. Fetö’ nün desteğiyle oturdukları masada unuttukları PKK bileşkesi yani bir kolu meclise kadar uzanan HDP maskeli PKK vardı. Artık dağdan inmiş metropole yerleşmiş terör örgütü, bu düşman safın tepesine çökmek için fırsat bulmuştu. Sözler verildi, eller sıkıldı. Kendilerinden daha azılı bir düşmanın varlığını es geçen Millet İttifakı, bugün; Fetö terörü ve PKK terörü arasında sıkışmış vaziyette. Erdoğan düşmanlığıyla başlayan kinin boyutları öyle bir değişti ki; koz üstüne koz verdiler. Hepsinin düşman olduğu bir yerde kimsenin dürüst olması elbet beklenemezdi. Bu yüzden hepsi de kapalı kutu, sır küpüydüler…

Bugün, dört bir koldan terörün ağına düşüşleri; zafiyetlerle dolu siyasi geçmişin ağır bir bedeli olsa gerek. Bir yandan Fetö ile bağlantıları; öbür yandan PKK’ya göz kırpmaları millet ittifakına pahalıya patladı. Birbirinden habersiz sevgilileri olan budala aşıklar gibi korku içindeler. “Nerde bir hata yaptık? Nerde açık verdik? Nerde bir iz; bir koz bıraktık?” diye düşünmekten yoruldular. Bugün aldıkları tehditler; Türkiye’ye karşı olan, iki düşman safı da perde arkasında idare eder oluşlarından…

“Etik siyaset, Millet İttifakı tarafından kirletilmiş olmanın verdiği bühranla intihar eşiğinde… Bırakılan deliller bir bir ortaya çıkıyor. Bu kirli ittifakın kokusu dahi mide bulandırıyor. İnanmaktan hiç vazgeçmediğim bir gerçek var ki; o da, halkımızın üstün bir ferasete sahip oluşu…

14 Mayıs günü, size oy değil; büyük bir ders verecektir.

Az kaldı.