Kırılan eşyaların aslında değerinin yok olmadığını vurgulamak için, kırılan eşyayı altın kullanarak yeniden birleştirme sanatının adıdır Kintsugi. 15. yüzyılda Japon komutan Ashikoga “Shogun” Yoshima’nın en sevdiği çay fincanı kırılır. Ve bu fincanın onarımı ile estetik açıdan daha hoş görünümlü bir fincan oluşur. “Kin”, altın; “Tsugi”, birleştirmek anlamında bu sanata Kintsugi denir. Bu, zamanla mükemmeliyeti arayan insanlar için yeni bir bakış açısı oluşturan felsefi bir durum haline gelir. Yırtılan bir elbisemize, kırılan bir eşyamıza yahut bir uzvumuzu yitirdiğimizde kendimize artık değersizmiş gibi bir gözle bakmamak gerektiğini, bunların tamamının kendi içinde güzellikler barındırdığına şahit olacağımızı öğütler. Yeter ki eksik şeyleri tam olan şeylere nispeten daha kötü görmeyelim.

Kendimize bu felsefeyle işlenmiş bir vazo edinip, bunu evimizin veya işyerimizin göze çarpacak bir yerine yerleştirerek gözümüzdeki sürekli mükemmeliyet arayışını bir nebze durdurmak lazımdır.

Değil fiziksel olarak, duygusal olarak da hayatta bizi kıran, üzen, yıpratan, onarılması imkânsız gibi görünen şeyler yaşanmış olabilir. Ama onları yaşamasaydık bugünkü biz olmamız imkânsız idi. Sadece doğru bir onarma ile daha makul, hayatla barışık bir insan olabiliriz. Aslında bizler de birer kintsugiyiz.

Hatta bir kaza sonucu organlarınız bile eksilmiş olabilir. Kolunuz veya ayağımız kopmuş olabilir. Gözümüz görmüyor olabilir. Yunan felsefesine ait mükemmeliyetçi bir yaklaşım olan “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” mantığıyla hareket edemeyiz. Vücut sağlam olmayabilir ama kafa sağlamdır. Birçok engelli fizikçi, sanatçı, bilim adamı vardır ki harika eser ve keşiflere imza atmışlardır. Örneğin Stephen Hawking motor nöron hastalığına sahip, tekerlekli sandalyede yaşayan bir bilim adamıydı, Thomas Edison ampulü icat etti ama 20 yaşında işitme duyusunu yitirmişti. Keith Salman, Jeff Hanson ve Rachel Gadsden gibi ressamlar görme engelli idi. Müzisyen Beethoven’in kulağı duymazken Ray Charles kör idi. Halen kendilerini taklit bile edemiyoruz, onlar hayata tutunup o engeli ile daha da güzelini başarmışlar.

Zaten zaman denen mefhum her şeyi tüketen bir olgudur. Şu an sağlam ve diri olan bedenimiz mükemmel iken ihtiyarlayınca değersizleşecek mi yani? İhtiyarlamak da kişinin fiziksel formunun bozulmasıdır. Ama nice bilge ihtiyarlar vardır ki onlarla zaman geçirmek bir şereftir. Artık genç halindeki gibi ağzına her geleni söylemezler, lafı seçip tecrübe eleğinden geçirip konuşurlar. Artık herkesle vakit geçirmezler, adamın ve zamanın kıymetini öğrenmişlerdir çünkü. Artık herkes gibi vakit öldürmezler, vaktin nerede ve nasıl harcanması gerektiğine vakıftırlar. Kırılmış ve yıpranmışlardır ama tecrübeler altın gibi onları onarıp daha güzel hale getirmiştir. Bu derin bakışla birlikte ne kırışıklıklarını, ne saçlarının dökülmesini, ne de hareketlerinin kısıtlanmış olmasını dert edinmezler.  Hele eşyaya asla tapmazlar. Ellerindeki kırık dökük bile olsa o, onlar için çok kıymetlidir. Cebinden sapı aşınmış, rengi solmuş bir çakı çıkabilir. Kırık bir tespih onları rahatsız etmez ama modern toplumda modası geçmiş bir çanta bile hemen atılmak üzere kenara konulmaktadır. Eşyada ve hayatta mükemmellik değeri aranmaktadır.  Hâlbuki dünyada kimseye cennet vadedilmemiştir.

Kintsugi felsefesi, eşyaya bakış açınızı değiştirip, çöpe atılacak bir şeyde bile görülen bir güzelliği ortaya çıkarma çabasıdır. Kusursuzluk arayışı bir hastalıktır. Bu hastalık bireyi ve toplumu mükemmeli arama arayışına sokmuştur. Kintsugi neden ve nasıl Japonlar tarafından ortaya çıkarılmıştır dersek, bunu onların minimalist yaşamın bir bireyi olmalarına bağlayabiliriz. Tasarruflu yaşarlar. Mükemmel değiliz, mükemmel olmamız da gerekmemektedir derler. Çok çalışırlar bize nispetle. Mükemmel şeyler üretirler ama eşyaya daha sade bakmayı öğrenmiş durumdalardır. Biz de mükemmeliyetçi hastalığın ve beğenilme duygusunun etkisi altında kaldık. Değil bir fincan kırılması, bizlerde altılı fincanın birisi kırıldı diye bile kalan takım gözden çıkarılır.

Allah “Hata etmeyen bir toplum olsa idiniz sizi yok eder, hata eden ama Rabbine dönen bir toplum yaratırdım.” buyurur. Hepimiz kusurluyuz ve onarmaya çalışıyoruz. Belki de hayat böyle güzeldir...