Romanın ana karakterlerinden biri olan İshak Nurten ile evli becerikli su tesisatçısıdır. İki çocuk babasıdır.

İshak; düzgün, evine, çocuklarına bağlı, şefkatli, fedakâr bir aile babasıdır. Hayat dolu, muhabbet adamı, dünya iyisi, iyi aile babasıdır.

İshak'ın doğan iki çocuğun adını da Nurten koyar, hiç itiraz etmez. Evlilikleri boyunca neredeyse hiç bir şeye itiraz etmez.

İshak;Nurten'in dırdırından ve karısının ana babasınının yükü altında kalmış, iflakı kesilmiş zavallı, çaresiz bir adamdır.

İshak'ın oturduğu dairenin üzerinde jülide diye bir kadın oturmaktadır. Kadın yalnız yaşamaktadır. Bir insan tek başına yaşayamaz. Küflü rutubet kokan yalnızlık insanı içten içe tüketir. Çürütür.

Bir gün Nurten kocasına şöyle der, banyodan başımıza su akıyor. Kızı iki kere gönderdim kadından ses çıkmadı. Bu kadının baktıracağı yok, sen bir çık bak, diye defalarca söyler. İshak ise o kadınla muhatap olmak istemez. Tanımadığı kadınla sinirlenip de ters bir şey söyleyip bir tatsızlık çıksın istemez. Karısının daha fazla tutturmasına koyamaz ve Jülide'nin kapısına dayanır. Bundan sonra üst katta su sızıntısının bulunması üzerine İshak banyoda kaçağı bulmak için çalışır.

İlk karşılaşma insanları bazen yanıltır. Bunda da öyle olur. İshak jülide'nin evine-banyosuna iki kez girer. Banyoda su sızıntısını arar. Tamir eder. Kadın İshak'a kahve yapmaya mutfağa gider. Kadınla İshak arasındaki ilişkiler yumağı böylelikle başlar. İshak koltuğa oturur. Koltukta ve minderde boya lekeleri vardır. Karşısında bir tablo vardır. İshak dikkatli ve derinden tabloya bakmaktadır. Kahve gelir. Kadın ressamdır. İshak'ın tabloya dikkatli baktığını görünce muhabbet olsun diye, lakayt bir şekilde "Beğendimiz mi?" diye sorar. Ve ikili arasında konuşmalar başlar. İshak adeta bir sanat eleştirmeniycesine tablo ile ilgili yorumlar yapar.

İshak ile Jülide'nin yakınlaşması başlar.

İnsanlar arasındaki ilişkiler bazen en umutsuz olarak, ihtimal dahilinde olmadığı düşünüldüğünde başlar. Bazen de bir insan ne kadar istekli olsa da diyaloğlar bir türlü gelişmez, ilerliyemez. Romanda bu ilişki bir bakıma hiç umulmadık türden gelişir. İlk intiba, ilk davranışlar soru işaretleri bıraksa da kişiler arasındaki bilinmezlikler bazen gerçeğe, gerçek ilişkilere dönebilir.

Bir gün İshak'ın çırağına karısına vermek üzere bir zarf verir. Nurten zarfı açar ve üst üste okur. Evlilil yıldönümüne yirmi iki gün kala İshak evden gitmiştir. Karısına, bankaya da on bir milyar lira yatırmıştır. Kendisini aramamasını, gerekirse terk ettiği karısını arayacağını, sonra imkanı olursa yine para göndereceğini yazar.

Nurten çırağı sorguya çekse de kocası gitmiştir.

Susturulmuş, bastırılmış ve son günlerde değişik görünümlü İshak; tuhaf, ne olduğu, kim olduğu belli olmayan, genç ve güzel ancak çözülemeyen bir kadın olan ressam Jülide ile kaçmıştır.

Birlikte kaçışları şu cümlelerle somutlaşır,

"Üzerime çöreklenen karamsarlığı kısa sürede olsa dağıtanbir ilham gibi umut vericiydi.".

"Kendimize bir şey açıklamak zorunda kalmadık ve böylece bütün sorular manasını yitirdi."

Romanın ilerliyen bölümlerinde (on üç, on Dördüncü bölümler) İshak'ın karısı Nurten'i terk ederek kaçmasının ardındaki esrar perdesi de aralanır. İshak'ın hayatına biraz geçmişe gidince: Namık, İshak'ın babasının eski bir tanıdığıdır. Namık'ın oğlu Aykut evli olduğu halde iş yerinde sekreteri olan Nurten ile gayrımeşru ilişkileri vardır. Nurten'in bu ilişkiden dolayı hamiledir. Aykut İshak'a arkadaşlık duygusunu kullanarak biz kardeşiz diyerek bir istekte bulunur. Zira Aykut, karısını boşayıp Nurten'i alamayacağını dolayısıyla bu yasak ilişki nedeniyle babasından korkmaktadır. İshak'tan bir iyilik yapmasını ve onunla evlenmesini ister. Bu durum ortaya çıkınca İshak'ın Nurten ile evlenmesi romanın ana düşüncesini, felsefesini açıklamaktadır; İshak kendi kendine, önüne çıkan koca uçurumları fark edemeyecek kadar dalgın, insanın ne kadar düşebileceğini iflak olmaz olarak yorumlar.

İshak'ın masum küçük kızı Hasret gerçekte Aykut'un kızıdır. Hasret'i kendi kızı olarak kabul eder. Bir bakıma mecburi fedakar bir evlilik yapan İshak, Aykut'tan gelecek karısıyla boşanıp Nurten ile evleneceği hayali nedeniyle karı-koca ilişkisi içinde olmazlar. Nitekim Nurten yedinci ayında normal doğum yapar ancak erken doğum yaptığını söylerler.

Formalite evlilikleri ikinci yılına yaklaşır. Kadın Aykut' un kendisine dönmesini beklemektedir. Ancak formalite evlilikleri iki yıl dört ay sonra Nurten'in başını İshak'ın omuzuna yaslamasıyla ilişkilerin seyri değişir. Bu sırada İshak işten ayrılır. Daha sonra Korkut doğar. İshak bebeğin kimden olduğunu dahi bilmez.

Romanda malum olduğu üzere jülide ile İshak kaçarlar. Daha sonra İshak'ın babası vefat eder. İshak ile Jülide vefat nedeniyle Erzincan'a giderler. Üvey anasının yanına varırlar. Oradan ayrılırlarken bir dükkana uğrayıp Erzincan Tulum Peyniri için köy çıkışında bir bakkala uğrarlar. Burada cenaze nedeniyle bakkal yaşlı kadın ile İshak arasında bir konuşma geçer. Konuşmada İshak annesinin Nona (Nuran) isimli bir Ermeni (dedesinin de öyle) olduğunu öğrenirler. İshak, Jülide'nin de ıstarıyla annesini aramaya koyulur. Roman, İshak'ın annesini aramasıyla daha da esrarengiz ve bir o kadar da merak ve heyecana dönüşür. Roman bundan itibaren yazarın kıvrak kurgusal örgüsüyle kendini daha da iyi okunacağını düşünmekteyim.

Romanın sonlarında Jülide İshak'ın evli olan karısı Nurten'e dönmesini ister. İshak'ta karısına döner.

Sonrası... Jülide İshak'ı evine gelmesini ister. İshak gelir. Jülide İshak'a yaptığı annesinin resmini verir. Roman böyle biter.

Romanda; hayat bulan karekterlerin kendi muhasebelerini yaptırıyor, sorgulatıyor. Mesela, jülide'nin içselleştirdiği korkuları da kaçışları da hayatın içinde olduğu gerçeğiyle var olduğunu kabullenmeyi dile getirir. Kendine şu soruyu sorar," Neden bu kadar kırgınlık taşıyorum?"

"Düşerken" romanı bir yönüyle toplumda alışık olduğumuz yasak ilişkileri gündeme getiren örneklerinden birini daha vermiş olmaktadır. Aile Hayatının korunması, aile bireylerine sahip çıkılması gibi durum ve olaylar yerine göre ailenin dağılması, parçalanması, çözülmesi gibi konuları ele almak açısından gerçeğe dayanmaktadır, diyebiliriz. Ancak ailelerde çözülmeleri, dağılıp parçalanmaları yerine; derlenip toparlanması ardındaki gerçeklikleri de kaleme almak toplumda aile yapısı açısından daha yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Bir su tamircisiyle genç bir ressam kadının nasıl bir yapıya/anlayışa, düşünceye, hislere bağlı olduğu, ahlaki bir tutum olup olmadığı da böyle bir kaçışta önemli saiklerdendir. Bu kaçışta ayrı dünyaların iki insanı birleştirmesi çok aykırı bir yerde durmaktadır. Her insan sanattan anlamaz. Üstelik bir tabloyu yorumlamakla birlikte bir anda oluşan kısa bir sevda ile zuhur etmesi ne kadar olası bir durumdur? Ancak şurası da bir gerçektir ki neticede gönül bu... Nereye gideceği, nerede duracağı da sevmekle orantılıdır. Her şeyde yerine göre mantık da aranmaz. Bu romanın çıkışı da (gelişmesi) iki gönlün bir anlayışla bütünleşmesi bir yere kadar sembolize edilmiştir.

Romanın gerçekliği şu cümlelerle kendini temellendirmektedir: "Herkes bir şeyler söyledi ama İshak'ın söyledikleri başkaydı. Onun gördüğü, çok derinlerde bir yere gizlenmiş olsa, tuvalin üzerinde hayat bulmuş duygularımdı."