İnsan hayatında anıların ayrı ayrı yeri vardır. Bazıları çok özeldir. Kimi anılar neşe ve hüzün verir. Bazıları nasıl hatırlanmak istenirse bazıları da düşünülmek dahi istenmez.

Kimi anılar öyle arzu edilir ki o günleri bir değil birkaç kez yaşayabilmesi hayal edilebilir. Ancak hayat insana her zaman aynı fırsat ve imkanı sunmaz. Bu bakımdan daima yaptıklarımızdan ve yapamadıklarımızdan nedamet duyarız.

Hayat yolu bize göre uzun ince gibi gelse de yıllar geçip de geriye döndüğümüzde yılların ne çabuk geçtiğinden, insanların vefasızlığından hayıflanırız. Aslında bütün mesele yaşadığımız ömrümüzdür.

Nasıl yaşarsanız öyle anılırsınız. Fertler yaşamlarında iyi, olumlu, güzel izler bırakmalıdırlar.

İnsanların yaşamları, zevkleri, bakış açıları ve anlayışları küresel ölçekteki gelişmelere paralel bir değişime uğruyor. Ancak değişimler genelde fertleri olumsuz etkiliyor. Keşke değişimler genelde iyi yönde olabilse de bu değişimler dönüşümleri getirebilse. Ancak pişmanlıklar, karamsarlıklar bizlere iyi, umut verici bir gelecek vaat etmiyor. Bu bakımdan hep anılara sığınıyoruz.

Ben de o eski günleri çok özlüyorum. Darlıkların, yoklukların, inkansızlıkların yaşandığı o günler özlenir mi?

Özleniyor işte!

Herşey daha sıcak, daha samimi idi veya günümüzde yaşananlar bizleri öyle bir düşünceye sevkediyor.

Hep çocuk kalkınmayı düşleyen ve özleyenler vardır.

Çocukluk günlerinde saflık, sevgi, masumca duygular ve mutlu gülüşler vardır.

Hayal dünyamız çok geniştir, düşlerimiz de çok büyüktür.

Hep alçaktan uçan kırlangıçların kanatlarına dokunabilmek isterdik. O kadar yakınızdan geçerlerdi ki adeta bize şarkılar söylercesine.  Boyumuzun iki katı yüksekliğindeki duvarlara tırmanır, damlara çıkar günün keyfini çıkarırdık. Bir de evimizin üç beş adım ötesindeki iğde ağacına yaslanırdık. Terleten havalarda adeta dallarını açarak yapraklarıyla gölgelik ederdi. Bizden büyük küçük pek çok arkadaşımızla buluşma yerimizden biriydi iğde kokulu o yer. Kalın gövdesine basar, dallarında gezinir evleri sokakları ve caddeyi seyre dalardık. Sonra gün olur salıncak kurar sallanırdık. Arada bir ince narin dallarını kırıp, yapraklarından birazını koparıp bu güzel ağacı incittiğimiz de olurdu.

Hayat henüz haramına kanmadığımız o dünyada bambaşkaydı. Riyayı, sahtekarlığı bilmeden her insanın kuşa, güvercinle veya sevimli bir hayvana beslediği bir sevgisi vardı. Kirlendikçe kirlenen evrende bütün iyi, masum, güzel duyguları ne yazık ki kaybetmek üzereyiz!..

Ümidimizi de yaşadıkça yitirmeyeceğiz. Zira Allah'tan ümit kesilmez. İyi insanların varlığı bizim direncimizdir.

Böyle olumsuz bir hayat karşısında anıların o güzel yanlarını görmek, iyi, yardımsever fertlerin varlığını hissetmek yaşama sevincimizi asla yok edemeyecek.

Güzel günler görebilmek adına iyi şeylerden asla vazgeçmeyeceğiz.