Kapadokya turizmi üzerine yerel basında yıllardır dile getirilen ortak bir görüş vardır: Bu coğrafya, birkaç merkezden ibaret değildir ve bu anlayış sürdürülebilir değildir. Yerel gazetelerde, köşe yazılarında ve değerlendirme metinlerinde sıkça vurgulandığı üzere; Kapadokya’nın gerçek gücü, merkezlerin ötesine taşan tarihsel ve doğal bütünlüğünde saklıdır.

Bu bütünlüğün en önemli parçalarından biri de Gülşehir’dir. Ancak Gülşehir, uzun yıllar boyunca Kapadokya turizm anlatısının dışında bırakılmış, potansiyeli bilindiği hâlde yeterince görünür kılınmamıştır. Yerel basında kaleme alınan değerlendirmelerde sıkça altı çizilen bu durum, sadece bir ihmal değil; aynı zamanda planlama eksikliğinin de sonucudur.

Gülşehir merkez, tarihî yerleşim dokusu ve kültürel izleriyle Kapadokya’nın en eski hafızalarından birini taşımaktadır. Bunun yanı sıra Karacaşar Kasabası, yerel yazarların yıllardır dikkat çektiği üzere, kültürel sürekliliğini büyük ölçüde koruyabilmiş nadir yerleşimlerden biridir. Gökçetoprak ve Ovaören ise, yine yerel basında sıkça dile getirildiği gibi, “değerlendirilmeyi bekleyen tarihî alanlar” arasında yer almaktadır.

Bugün bu yerlerin yeniden gündeme gelmesi tesadüf değildir. Gülşehir Belediye Başkanı Erkan Çiftci ve ekibinin yürüttüğü yoğun temaslar, Ankara merkezli görüşmeler ve sahaya yansıyan çalışmalar, uzun süredir yerel basında savunulan görüşlerin artık karşılık bulmaya başladığını göstermektedir. Kurudere Peribacası Ormanı ve Kızılkatma Vadisi’nin yürüyüş parkuru olarak değerlendirilmesi, bu bakış açısının somut örneklerindendir.

Yerel basında yıllardır ifade edilen temel tez şudur: Turizm, yalnızca tanıtım afişleriyle ya da günübirlik organizasyonlarla gelişmez. Yol, yönlendirme, çevre düzenlemesi ve koruma olmadan yapılan her tanıtım eksik kalır. Bu görüş, bugün Gülşehir özelinde daha net anlaşılmaktadır.

Turizm ve Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen Kapadokya Balon Festivali ve Türkiye Kültür Yolu Festivali’nin Kapadokya etabı, tanıtım açısından önemlidir. Ancak yerel yazılarda sıkça dile getirildiği üzere, bu tür festivallerin dar bir alanda yoğunlaşması, ekonomik katkının da sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Festival günü yaşanan hareketlilik, ertesi gün yerini sessizliğe bırakmaktadır.

Buradaki eleştiri festivallere karşı değildir; aksine, kaynak kullanımına dair bir öncelik tartışmasıdır. Yerel basında uzun süredir savunulan görüşe göre; konser ve sahne organizasyonlarına ayrılan bütçelerin bir kısmının turizm altyapısına, yürüyüş yollarına, tarihî alanların düzenlenmesine ve kırsal rotaların açılmasına ayrılması hâlinde, bölge çok daha kalıcı bir kazanç elde edecektir.

Gülşehir bu tartışmanın merkezinde yer almaktadır. Çünkü Gökçetoprak ve Ovaören’deki tarihî alanlar, yıllardır yerel yazılarda “korunursa kazanır, ihmal edilirse kaybolur” şeklinde tanımlanmaktadır. Karacaşar Kasabası, yine aynı yazılarda, kültür turizmi açısından özel bir yere konulmaktadır. Ancak bu değerlerin açığa çıkması, geçici etkinliklerle değil; planlı ve sabırlı yatırımlarla mümkündür.

Bu noktada Gülşehir Belediyesi’nin altyapıya verdiği önem dikkat çekmektedir. Belediye Başkanı Erkan Çiftci’nin yaklaşımı, yerel basında sıkça savunulan “önce altyapı, sonra tanıtım” ilkesine dayanmaktadır. Bu yaklaşım, Gülşehir’i kısa vadeli heyecanlardan uzak tutmakta ve kalıcı bir turizm modeli oluşturmaktadır.

Gülşehir’in turizmde canlanması yalnızca ilçe için değil, Nevşehir ekonomisinin tamamı için önemlidir. Yerel basında defalarca vurgulandığı gibi; turizm merkezden çevreye yayılmadıkça ne ekonomik denge sağlanabilir ne de kültürel miras korunabilir.

Bugün gelinen noktada açıkça görülmektedir ki, Kapadokya’yı dar bir alana sıkıştırmak, bu coğrafyaya yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Gülşehir; merkeziyle, kasabalarıyla, köyleriyle ve vadileriyle bu hikâyenin doğal parçasıdır. Yerel basında yıllardır yazılanlar bugün sahada karşılık bulmaya başlamıştır.

Önemli olan, bu süreci doğru okumak, kaynakları doğru önceliklerle kullanmak ve Gülşehir’i parça parça değil, bir bütün olarak ele almaktır.